‘Doğa yanlışı bağışlamaz’ deyip; ardından İstanbul’da aşırı yağmur nedeniyle yaşananları, bir de üstüne Bodrum yöresindeki tsunami-depremibi düşündüğümüzde ‘soğanın yanlışı bağışlamadığını, doğrtuyu ödüllendirdiğini’ açıkça görüyoruz…
Bilinir, Bodrumun evleri beyazdır…
Yetmişli yıllarda belediye başkanlığı yapan Hasan Reşat Öncü’nün döneminde alınan bir kararla beyaza boyanması kararlaştırılmış ‘Bodrum Evleri’nin…
Hem sıcağın yakıcılığına karşı, hem de doğal yapıya uyum için… Bu güne değin o yapıyı bozmak-değiştirmek isteyen olamamış… Bir de kapıları mavidir Bodrum Evleri’nin; akrep-yılan uzak dursun diye…
Bir de kapılara-pencerelere fesleğen, sinek kanadı, reyhan çiçekleri konur; sivrisineklere karşı… İki, bilemediniz üç katlıdır bir de…
***
Sabah, yanlışlıkla bindiğim dolmuş-otobüsten inmek yerine yolculuğu sürdürmeyi yeğledim; özel otoyla bakıpta göremediğim yerleri görecektim! Mavi Bulvar’dan Çarşı’ya gitmek yerine; Pınar Mahallesi, İkibin Evler, Kireç Ocağı, Real (pardon, Real tabelası kaldırılmış, yerine Carrefoursa gelmiş)…
Onbeş dakkada varacağım çarşı yerine, birbuçuk saatlik Batı Adana turu… Şunun altını çizebilirm; çok çirkin yapılaşıyoruz…
Estetik, kentleşme, göz rahatlığı, yaşam alanı, düzen…
Bunları bir yana bırakalım; daha bir kaç yıl önce çukur, yağmur deresi yapısıyla bildiğimiz yerler doldurulmuş-düzeltilmiş, bir de üstlerine temel atılıp binalar dikilmiş! Artık kaç kat olacak, kaç katı arsa sahibine bırakılacak, kaç katını müteahhit satacak, kaç katını müteahhit kendine bırakacaksa…
O koca apartmanları, apartmanda bulunan daire sayısını, dairelerde ortalama yaşayan sayısı ile; apartmanın oturduğu arsayla arasındaki ‘çirkin bağı’ düşündüm… Bir kişiye kaç metre kare ‘toprak alan’ düşer; üşenmeyin, hesaplayın!
***
Avusralya’da yaşamını sürdüren bir dost anlatmıştı; Baraj Yolu’nda Duygu Kafe’de söyleştiğimizde… Demişti ki: ‘Burada beton Adana’yı çirkinleştirmiş.Bu denli çok katlı yapılar yaşam alanı özelliğini ortadan kaldırmış.Bu geleceği görememektir.
Bunu yapan ülkeler, ilerleyen süreçte büyük ekonomik bunalımlar yaşamaktalar. Ülkenin yöneticileri, belediyeleri buna bakarak imar kararı vermesi gerekirken, güzelim Adana’yı bozmuşlar…’
Peki, bozmamak nasıl bir şey, diye sormuştum. Yanıtlamıştı: ‘Yaşadığımız kentte yaşam alanları iki katlıdır. Üste tek oda yapmak için belediyeye büyük bedel ödemek zorundasınız! Yaşam alanı bozulmaz, bozdurulmaz, bozulmasına izin verilmez!’ İlgiyle dinlemiştim…
***
Bodrum’da deprem oluyor; 6,6 şiddetinde can kaybı olmuyor! İstanbul’da bir tam gün yağmur yağıyor; yaşam felç oluyor! Yağmurda Adana, İstanbul’dan ‘farklı’ olmuyor! Oturup düşünmek gerekmiyor mu? 6,6 şiddetindeki bir sarsıntının İstanbul’da olması durumunda yüzlerce ‘yitirilecek candan’ söz ediliyor!
Bunu da mı oturup düşünmek gerekmiyor mu?
Her yağmurun, her depremin, her can kaybının ardından; ‘bir daha yaşanmaması’ için alınacak önlemlerden daha çok, ‘takdir-i ilahi’ sesleriyle bezeli demeçlerden, ‘üzüntü’ dolu söylemlerden uzak durulmıyor! Yapılaşmadaki yanlışları ‘yine’ düşünmek gerekmiyor mu?
***
Bodrum’da yaşayanlar, Bodrum’a dinlenmeye gidenler, yaşadığı 6,6 şiddetine karşın ‘güvebli’ oluşlarından söz ediyor, haklı olarak…
Gerekçe olarak da; Dere yataklarını doldurmadıklarını, Güçsüz zeminlere ‘imar’ vermediklerini, Rant için ‘çirkinliklere’, ‘talana’, ‘yağmaya’ izin vermediklerini belirtiyor yerel yönetim…
‘Doğa yanlışı bağışlamıyor!’ Bu Bodrum’u sevdim ben…
EĞİTİM
15 saat önceYAZARLAR
16 saat önceYAZARLAR
1 gün önceYAZARLAR
2 gün önceYAZARLAR
2 gün önceEĞİTİM
2 gün önceYAZARLAR
2 gün önce