Bakandan öyle bir ‘zeytin’ açıklaması geldi ki…
‘Öyle bir’ diyorum…
Üstelik dört partinin ortak önerisiyle ‘tasarıdan’ çıkarılmasının hemen ardından…
Bilim, Sanayi, Teknoloji Bakanı Faruk Özlü diyor ki:
‘Bazı STK’lar bu süreçte ilin valisine, gıda tarım hayvancılık il müdürü ve bakana güvenmediklerini söylediler. Bunları doğru bulmadığımı ifade etmek isterim. 15 gündür sanayicilerimizi yağmacı diye ifade eden söylemle karşı karşıya kaldık. Getirdiğimiz ikinci maddedeki sistemde bir yanlış ve kusur olmadığını buna inandığımızı ifade etmek istiyorum. Alternatif önerilere açık olduğumuzu her zaman ifade ettik. Bu konuda maalesef bir öneri gelmedi. Reddetmekle sorun çözülmüyor. Türkiye’de zeytinlik sahası tanımı ve zeytinlik sahalarıyla ilgili karar alacak bir yapılanmaya adına ne derseniz deyin ihtiyaç var. Bu ihtiyaç giderilmediği sürece 17-20 defa bu yasa yine gelebilir. Dönmüyor desek de dünya dönüyor…’
***
Bu ülkede yaşanılanı, bu ülkede yaşayanlar kadar kim bilebilir?
Soruyu bölgeselleştirecek olursak:
Zeytinlik alanların bulunduğu bölgeleri, bölgelere kattığı varsıllığı; o bölgede yaşayan yurttaşlar kadar kim bilebilir?
Sivil Toplum Kuruluşları, o bölgenin bilenleri, tanıyanları, anlayanları; o olmadığında bölgenin bir çok konuda yitimlere neden olacağını şimdiden görebilenleri…
Buradaki tanımın ‘güvenle’ ilgisi de yok; tamamı yaşadıkları bölgenin ‘yaşanılmaz’ olmaması için verdikleri bir uğraş, çaba, susamayış…
Bakan ‘sanayiciyi yağmacılıkla’ suçlamalara o denli kızgın!
Koca zeytin alanları sökülecek, iş makineleri doğal yapıyı bozacak, tepeleri yontacak, ağacın yaşamasının olanaksızlaştığı bir durum oluşacak, solunacak yerler ortadan kaldırılacak, yarı göğe uzanan duman bacaları yükselecek…
Böyle bir olgunun tanımı, açıklaması ne olmalıdır ki?
Sanayinin kurulabileceği işlemsiz-çorak alanlar dururken, ‘zeytinlik’ alanların yeğlenmesi, tarımsal alanların bozguna uğratılması ‘yanlış-kusur’ olarak anlaşılmaması, anlatılmaması bile düşündürücü!
***
Hep ‘muhalif’ , ‘muhalefet’ olmayı seçenler olarak adlandırılan kitleyi ‘reddetmekle sorun çözülmüyor’ diyerek, ‘proje’ oluşturamamakla suçlamak ne denli gerçekçidir?
Yapılmak istenen eylemin yanlışlığını, nedenlerini, doğuracağı zararları sıralamak yetmiyor gibi…
Zeytinlik alanlarını ‘zeytinsiz’ alanlara dönüştürmenin bölgenin coğrafi yapısıyla birlikte, üreticisine, doğasına verebileceği zararları anlatmak, kurulabilecek ‘tesislerin’ yine yanı bölge üzerinde oluşturabileceği zararları görmezden gelmemek için verilen uğraş nasıl yok sayılabilir?
***
Aslında ‘dört partinin ortak önerisiyle tasarıdan çıkarılması’ zeytinliklerin kurtuluşu olarak algılanmalı, tüm partilerin birbirine‘zeytin dalı’ uzatması anlamı taşıması gerekirdi.
Zeytinlik alanlarının sanayi oluşturulması için ‘talan’ edilmesi geç de olsa anlaşıldı, dört parti düşünce birliğinde, denilebilmeliydi.
Bu ülkenin doğası, coğrafi yapısı, zeytin emekçileri, tüm yıllara direnen zeytin ağaçları ‘yağmalanmadan’ kurtulduğu anlaşılmalıydı.
Ama değil!
‘Zeytinlik sahalarıyla ilgili karar alacak bir yapılanmaya adına ne derseniz deyin ihtiyaç var’ deniliyor!
Bakan şunu da ekliyor: Dönmüyor desek de dünya dönüyor!
***
Bir oyalama, bir şimdilik yok sayma, bir olayı soğutma eylemi…
İktidar, zeytinlikleri gözden çıkarmış sözümona…
Sivil Toplum Kuruluşları geri adım atarsa; bu ‘ihtiyaç’, bu talan, bu yağma gerçekleşecek…
Nasıl ki istekleri akademisyeni işten uzaklaştırıyorlar, nasıl ki istediklerini ‘suç’ göstermeden tutukluyorlar, nasıl ki istediklerini ikinci gün serbest bırakıyorlar, nasıl ki istedikleri yasayı yasa gücünde kararname ile çıkarıyorlar, nasıl ki kentlerin ‘toplanma alanı’ sayılacak yerlerine gökdelenler dikiyorlar, nasıl ki eğitimi istedikleri çıkmaza sürüklüyorlar…
İşte öyle bir şey…
EĞİTİM
14 saat önceYAZARLAR
16 saat önceYAZARLAR
1 gün önceYAZARLAR
2 gün önceYAZARLAR
2 gün önceEĞİTİM
2 gün önceYAZARLAR
2 gün önce