Oh ne rahat Böyle hayat/1

ABONE OL
3 Mayıs 2017 13:31
0

BEĞENDİM

ABONE OL

 

 

Geçenlerde gazete sayfalarında geniş yer bulan bir haber vardı. Haberde her gün soframızda yer bulan birçok yiyeceğin dışalımla sağlandığı yazıyordu….

Kırmızıbiber Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden,

Kuru fasulye Kırkızistan’dan,

Nohut Meksika’dan,

Sarımsak Çin’den,

Kırmızı et Çek Cumhuriyet’i, Fransa, Brezilya’dan,

Soğan İran’dan,

Pamuk ABD’den,

Buğday Rusya’dan,

Pirinç Mısır’dan…

Dahası da var;  Fransa’dan arpa, Ukrayna’dan mısır, Sri Lanka’dan çay, İtalya’dan bakla, Panama’dan muz, Kanada’dan mercimek…

***

Şu gerçek saklanmıyor:

Türkiye’nin 24.5 milyon hektar büyüklüğünde tarım alanı var;

Bu alanın 4.2 milyon hektarlık bölümü her yıl nadasa bırakılıyor.

Tarım alanlarımızın büyüklüğü;

AB üyesi Lüksemburg’un yüzölçümünün 95 katı büyüklüğünde,

İngiltere’nin ise yüzölçümüne eşit,

Danimarka’nın 5.6 kat,

Hollanda ile İsviçre’nin 5.9, Moldova’nın 7.2, Belçika’nın ise 8 katı büyüklüğünde tarım alanımız…

Tüm bunlara karşın tarımsal ürünlerin bir çoğunu dışarıdan alıyoruz; bu nasıl bir aklı ki?

***

Oldu bitti komplo teoriler ilgimi çeker…

Geçmişte illuminati, marduk benzeri konular üzerine; biraz da Serdar Turgut’un yazılarını okurken komplo teorilerini görmezden gelmenin, önemsememenin ‘saflık’ olabileceğini düşündüm…

Dünya Sağlık Örgütünün ya da dev ilaç firmalarının ‘gelişmekte olan ülkeler’ olarak adlandırılan ‘geri bıraktırılmış ülkeleri’ kimi projeler adı altında kullandıklarını anlatan bir yazı okumuştum. Bedelsiz verilen ilaçlar, ya da aşılar neyin nesiydi ki? Geçmiş yıllarda kuş gribi olarak ülkemizde de korku saldıkları hastalığın neyini öğrenebildik ki daha? Üstelik o yıllarda Sağlık Bakanlığı ‘herkes aşı olacak, karşı koyan bedelini ödeyecek’ benzeri demeç bile vermişti…

İnsanımız kobay olarak mı kullanıyordu, yoksa halka ‘beleşten’ sağlık hizmetimi mi veriliyordu?

Şu gün için bilinen ‘geri bıraktırılmış kobay ülkeler’ denince ilk akla gelenler şunlar: Mısır, Uganda, Hindistan, Türkiye, Tayland, Filipinler, Tayvan, Güney Kore, Meksika, Porto Riko, Şili, Arjantin, İran, Ukrayna, Çin, Rusya…

Sonra bir şey açıklandı: Dendi ki… ‘Normal gripten yaşamını yitirenlerin sayısı, kuş gribinden yaşamını yitirenlerden sayısı daha çok!’

Şunu anladım:

‘Kuş gribi diyerek yaygarayı basanlar, halkımız üzerinde gelecek için komplo teorileri geliştirmek istiyor!’

Anımsarsınız, bir öykü vardır:

Bir diktatör karlı, soğuk bir günde askerleri sırt çantalı-silahlı bir biçimde alanda toplar. Askerlerden birine orada gezinen bir tavuğu yakalatır. Askerlerin önünde, buz gibi ayazın vurduğu, dudakların uçuklandığı bir havada yere diz çökerek tavuğun tüylerini yolmaya başlar. Tavuk hem vücudunun üşümesinden, hem de üşüyen tüy diplerinin yanmasından dolayı avazı çıktığınca bağırmaktadır. Diktatör oralı olmaz. Askerler, diktatörün acımasızlığı karşısında şaşkın… Bir süre sonra cıscıbıdak kalan tavuğu serbest bırakır. Tavuk bir sağa koşar sıcak bir yer bulabilmek için, bir sola… Arkaya, öne… Her yönden umudu kesen tavuk, biraz önce tüylerini yolan diktatörüm uzun paltosunun altına sığınır… Diktatör, tavuğu ayaklarından tutup kaldırarak askerlere şunları söyler: Birinin umudu olmak istiyorsanız, onun umut kanallarını yok etmelisiniz; işte böyle…

Bunun başka bir tanımı var mı?

Sağlıkta, kobay olarak seçilen ülkelerin durumu da bu olmalı…

Dünya Sağlık Örgütünün ya da dev ilaç firmalarının ‘geri bırıktırılmış’ ülkelerde uygulamaya çalıştıkları komplo teorileri gibi, tarıma dayalı ülkelerin ‘tarımdan’ koparılması da bir başka ‘komplo teorisi’ olmalı…

***

Ülkemizin 24.5 milyon hektar büyüklüğünde tarım alanı varken, bir çok yiyeceğin dışalım yoluyla soframızda yer almasının ardında da ‘komplo teorilerini’ düşünmekten nasıl uzak durabiliriz ki?

Sürecek

020517

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP