Önce Deniz Baykal’ın sözlerini duyduk medyada… Kaygılarını dile getirirken ‘yıllanmış’ deneyiminden de ödün vermeden bir ‘yenileşmeden’ söz ediyordu…
Buna benzer sözleri, dilekleri yaşamadık mı ki, Genel Başkanlığı sürecinde; anımsayalım:
Cumhuriyetin partisini ‘sağa’ yanaştırmak gerektiğini öne sürerdi. Parti, ‘sağa’ yanaşmalıydı ki; iktidar partisiyle boy ölçülebilsin, iktidar partisinin karşısında kalabalık yığınlarla durabilsin!
Sanki ‘onları’ söyleyen değilmişçesine birden sözlerinde ‘raks ederdi.’ Sanki o denilenler hemen unutulmuş gibi ‘ben öyle demedim’, ‘yok yanlış anlaşıldı, sözlerim anlaşılmadı’, ‘yok ben sağ seçmenden de oy almalıyız dedim’ benzeri bir öbek laflar sıralanıverirdi…
Yılların hizip(!) lideri halkın oylarını alabilmenin yolunun ‘söylem’ olduğunu unuturdu nedense. Çağrıyla seçmenin bir araya geleceğini sanırdı.
(Ne yapsın, yıllar geçmesine karşın oy alabilmenin gereklerine hiç gereksinim duymadı, zaman zaman iktidar olursam ne yaparım korkusuyla alanlara bile inmedi, halkın gönlünde taht kurarım diye sorunlarına bakmadı. Oturdu evinde. Sabah koşusunu yaptı. Antalya’da denize girdi. Kendine başkaldırmayacaklardan da bir liste oluşturdu ki…)
Oysa buralarda, halkın içerisinde kanayan yaralar vardı. Sorunlar içerisinde darmadağın olmuş insanımız, kendisine ‘halkım’ diyecek bir lider ararken O başka ‘hesapların’ ardına düşmüştü bile!
Cumhuriyetin partisini ne yenileme, ne geliştirebilme, ne de halka açabilme uğraşı vermek yerine; Nasrettin Hoca benzeri ‘göle maya’ çalmayı erek bilmişti…
Sosyal Demokrat oyların dağılmasına neden olmuştu sözde; oysa Sosyal Demokrat oyların ‘sağ’ partilere dağılmasına neden olmuştu…
Sosyal Demokrat oyların dipsiz kuyularda gezinmesine neden olmuştu…
Şimdi de ‘sağ’ oylardan yardım alabilme yarışına girmişti…
Bu Baykal’a inanalım mı, güvenelim mi; nasıl?
Bugün ‘işi’ biraz daha ilerilere taşıma uğraşı içerisinde; seçmenin sandığa gitmemesi, oy vermemesi, ilkelerinden ödün vermesi, ‘ideolojisini’ yadsıması için ne gerekiyorsa yapıyor!
İki yıl sonra yapılacak seçim için ‘isimler’ ortaya atıyor…
***
CHP’de buna yer yer tanık olunuyor…
Bir zamanlar yıllarını ‘Sosyal Demokrat’ düşünce üzerine odaklamış Rahşan Ecevit’in dediklerini anımsamadan edemeyeceğim… …
O yıllarda Vahdettin’i dillerine dolamışlardı eşiyle birlikte. Üzerine sayfalarca kitaplar yazıldığı unutulmuş gibi, ‘Vahdettin vatan haini olmayabilir’ deyip geri çekilmişlerdi. Yaklaşık yüz yıldır konuşulup-tarışılan, Atatürk’ün Söylev’inde bile yer alan bu konu üzerine bir şeyleri eşeleme gereği duymuşlardı, nedense.
Eşini hasta yatağında, derin uykusunda bırakıp tek tek partileri geziyor. ‘Cumhuriyet için elele’ kampanyasına partileri katabilmek için çalışıyordu.
AKP dışında kalan tüm partileri bir araya getirebilmek.
Birlikte seçime girebilmek…
Ben bu konuyu düşünürken kendimi yitiriyorum… Benim vereceğim oyu, diyorum. Benim oyumu, diyorum. Benim gönlüm olmadan, diyorum. Bir partinin lideri nasıl kendininmiş gibi pazarlığa oturur, bilmiyorum. Bilemiyorum.
Sözüm ona, şimdi ben, AKP karşısında Cumhuriyeti korumak için bir araya gelip anlaştılar diye oyumu oraya vereceğim, bir de savunacağım, bir de ben düşündüm-taşındım diyeceğim; hem benim adıma karar da verdiler, oyumu oraya vereceğim diyeceğim…
Yok, arkadaşım…
Ne olduğunu, dünyaya bakışını, bana duruşunu, rengini, söylemini bilmediğim; başı, ortası, sonu ne olduğu bilinmeyen bir oluşuma (adı böyle miydi acaba, yoksa ‘hüllecilik’ mi demeliydim, kafam karıştı ya) ‘oyumu’ vermeyeceğim.
Vermeyeceğim…
Bana göre Rahşan Ecevit, o yıllarda partisinin başına, gönlünü edip Mustafa Sarıgül’ü getirmeliydi.
İşte o zaman bir şeyler olabilirdi; sözü sözüne, söylemi söylemine uygun…
***
Her ikisinin yaptığını hayretler içerisinde izlerken ‘sol’ un bunca yıldır kimlerin elinde olduğunu, ‘solun’ neden uykusundan uyanamadığını anlamak gerekiyor kanımca.
Yalnız ‘sola’ değil, ‘sağa’ da, ‘ülkeye’ de nasıl zarar verdiklerini düşündüm.
İş bulamadıkça ‘cumhuriyet, laiklik, sosyal devlet’ benzeri söylemleri kaşıyarak hem zaman kazanmaya çalıştıklarını, hem seçmene boy gösterdiklerini anladığım gibi; aslında hiçte öyle olmadığını söylemlerinden başka bir yaşam sürdürdüklerini her geçen gün daha iyi anlaşılıyor.
Bugün AKP’nin yurttaşça benimsenmesi-savunulmasınca, bu partinin büyümeden ödün vermemesinde ‘dışındaki’ partilerin; iğdiş, ödünlü, kararsız, çizgisiz, arayış içerisinde olmalarının ‘payı’ göz ardı edilmemeli!
Kılıçdaroğlu’nun konumu tartışılmadan önce; yaşananların, alınacak kararların parti disiplini içerisinde konuşulup; hizipsel akışkanlıklara yer vermeyen bir tutum sergilenmeli…
Yoksa…
AKP’nin iktidar sürecinin uzamasına, ‘bugüne değin olan bugünden sonra da olacak olanların komplo teorisyenisiniz’ diyeceğiz…
140517
EĞİTİM
17 dakika önceYAZARLAR
30 dakika önceYAZARLAR
46 dakika öncePOLİTİKA
1 saat önceYAZARLAR
2 saat önceYEREL HABER
1 gün önceDÜNYA
2 gün önce