Bir süredir izliyorum…
Çukurova Belediyesi’nin düzenleyeceği Orhan Kemal Edebiyat Festivali için günlerdir süren uğraş, açıkçası bir yandan sevindiriyor, bir yandan da ‘eksik var’ dedirtiyordu…
Belediyenin kültür sorumlusu Ufuk Tekin’in, festivalin anlamına yönelik beklentilerini, çabasını her gördüğümde; verilen ‘emeğin’ sonucuna da düşünmeye başladım…
Her ne denli sonuca dek geçen süreci, amacı önemsemiş olsam da; emeği geçenlerin ‘tamam oldu’ demelerinin düzenleyicilere kattığı ‘umudu’ da yok sayamam.
Beklenen, istenen, umulan olmalıydı…
***
Festival öncesi, göreve geldiği günden bu güne Başkan Soner Çetin’in düzenlediği ‘Halk Günü’nü ilk kez izledim. Çukurova Belediyesi için gelenekselleşen ‘gün’ için çok haber, yazı okumuş; anlatılanları da dinlemiş olmama karşın, gördüğümce umut taşımamıştım.
Başkan Çetin, kararını doğru vermişti.
Başkan konuşur, sorular geçiştirilir, yeri geldiğinde azarlanır, verilen sözlerin üzerinde durulmaz benzeri duygularımın olduğunu yadsımam yanlış olur; ama öyleydi!
‘Halk Günü’ nünde yaşananlara tanık olduğum kareler ‘demokrat belediyeciğin’ de gerekleriydi elbet. Ancak ‘demokrat belediyeci’ olduğu savını ileri sürerek, hiç de ‘demokrat’ bakışla örtüşmeyen bir belediye gördüm, duydum, okudum…
Ne mi oldu?
Belediyenin ‘hizmetlerinin’ anlatılmasının ardından alınan soru ya da sorunlar, ‘daha orada, o an’ ilgililere iletilip, yardımcı olmaları isteniyor. Ayrıca geçmişten gelen kimi sorunları da, ‘geçen yıl yine burada sözü edildi, size süre verildi, şimdi ne istiyorsunuz’ esprili soruyla buluşturarak, çözümün ne olması gerektiğini yurttaştan sorabiliyordu; yanındaki biri gibi, kol kola verdiği gibi, arkadaşı gibi…
Sevdim ‘Halk Günü’nü…
***
Belediye bahçesine kurulan stantlarda yerel birçok yazarlar yapıtlarının önündeydi. Havada biraz (Adanalıya göre) soğumaya başlamıştı festivalin başlamasıyla, kitapların önleri ‘her zaman olduğu gibi’ ilgisiz! Bir kaçıyla söyleştim. Yazdıklarını anlatıyorlardı. Adana’yı, sokaklarını, caddelerini… İlk kez gördüğüm, adını ilk duyduğum biri yazdığı şiirden dizeler okuyordu. Yeni çalışmasından söz ediyordu.
Adını yıllar önce duyduğum, bir araya yeni geldiğim bir şair, çağrılmasına karşın kitaplarının sağlanamadığından söz ediyordu; biraz kızgın, biraz eleştirel, biraz ilgisizlikten.
Salonda Orhan Kemal Roman Ödüllü Kitap Kapaklarının Sergisi, Varlık Dergilerinin Özel Sayılarının Sergisi, Yaşar Kemal’den Muzaffer İzgü’ye Mozaik Resim Sergisinin açılışında Başkan Soner Çetin ‘Çukurova’yı kültür, sanat, festivaller kenti yapacağımıza söz verdik. Bu sözümüzü yerine getirmenin haklı gururunu, mutluluğunu yaşıyoruz. Adana, Çukurova Belediyesi ile kültüre sanata doyuyor’ dedi.
Sergiler arasında uçabilirim… Kullanım alanlarında oraya-buraya saçılan mozaik parçacıklarının buluşturulmasıyla ortaya çıkan ‘sanatın’ tuvalde, ya da düzlemde nasıl anlamlanıyor; bak da görme! Bir tablo, bir portre nasıl olabiliyor…
Eski TDK Başkanı Prof. Dr. Şükrü Haluk Akalın’la ‘Türkçenin Söz Varlığından Adana’nın Söz Varlığına’ adlı söyleşi… Türk yazınında ‘Adanaca’nın yerini anlatıyordu. Özellikle Yaşar Kemal’in, Orhan Kemal’in yapıtlarında yer alan, Çukurova’ya özgü sözcüklerin önemini… Günümüzde, bazı yörelerde kullanılası süren birçok sözcüğün, Çukurovalının yaşamıyla hamurlaştığını… Bunun en büyük nedenin de, Çukurova insanının oraya ‘koyduğu’ sözcüğün doğaçlama olduğudur. Ser-gen, yol-luk, dık-mak benzeri ‘eylem’ ile ‘eklerin’ buluşmasıyla oluşan birçok sözcükten söz etmek olası. Bir de bu bölgede yaşamış, bu bölgenin türkülerinde iz sürmüş halk ozanlarını unutmamakta yarar var…
Benim bir yanım dışarıda…
Kitapların, yazanlarının orada…
Daha çocukluk yıllarımızın kokusundan ‘yeni yeni’ kurtulduğumuz yıllarda, şiir yazdığımız için bir araya geldiğimiz dört arkadaş; Duran Aydın, Kemal Bayrakçı, Eyüp Demiröz, ben… Kaç yıl geçmiş öyle aradan? Koca, kocaman yıllar… Dört arkadaş, on’ar şiirle ‘Halkın Dilleri’ adlı bir kitap çıkarmıştık. Kitap, Kozan’da, Şahbaz matbaasında dizilip-basılmıştı. O günün sanat dergilerin sözü edilmişti. İşte o arkadaşlardan biri Duran Aydın’ın yanındaydım. O yıllarımda adını duyduğum Adanalı bir şair, Salih Bolat’ta yanında; tanışıyoruz. İki Adanalı şiir ustasının yanında elbet ‘şiir’ konuşuyoruz. Başkan Çetin, stantları geziyor. Arkalarda Menderes Samancılar; salaş, salpa… Bir fotoğraf karesinde buluşuyoruz…
Zamanın içerisinde yitmeye yüz bulan güneş, kararmaya göz yuman Çukurova biraz daha soğumaya yakın… Avuçlarımızı birbirine ovuyoruz…
***
Gün sonu…
Festivalden çok ‘Halk Günü’nde yaşadıklarım sevinmeme yeter…
Festival; kanım değişmedi nedense! ‘Eksik’ var! En ünlü düşünürü, en ünlü sanatçıyı, en ünlü bilmem kimi getirmekle olmuyor! Şuana dek verilen çabanın içine ‘bir şeylerin’ daha konulması gerekiyor! Bunu ‘Halk Günü’nde de görmek olası… Güne katılanların, orada olmasının en büyük ‘nedeni’ yaşamlarına ‘Başkanın’ katacağı değer değil mi? Başkan Soner Çetin’in, yurttaşa yaptığı ‘katkıyı’ bilen bilmeyene aktarıyor; bu da katılımcıların cuma gününü iple çekmesine neden oluyor.
İnsanların, ekinliklere önem vermesinin tek yolu ‘o açlığı’ önemsemesinden-bilmesinden başka bir şey değildir! ‘O açlık’, ilginin, öğrenmenin, bulmanın içerisinde anlamlaşır…
Başkan Çetin ‘Halk Günü’nde kitapevinden söz etti; sanımca bu sorunun yanıtı burada…
180217
EĞİTİM
3 gün önceYAZARLAR
3 gün önceYAZARLAR
3 gün öncePOLİTİKA
3 gün önceYAZARLAR
3 gün önceYEREL HABER
4 gün önceDÜNYA
4 gün önce