14 Şubat, dendiğinde akılları tırmalayan, birçok kişiyi tüketmeye zorlayan Sevgililer Günü’nü günümüzde bilmeyen kalmadığı gibi, ‘uzak’ duranlara da ‘nahoş’ tutumlar sergilendiğini görmek olası…
Peki…
14 Şubat’ta ne olmuştu da, koca cam vitrinli mağazalar, alışveriş merkezleri ağız birliği ederek insanların içine koşuşturmalarını şırıngalıyordu?
Bizle, ülkemizi geçtik şu an dünyanın dörtbir yanında yaşamlarını sürdüren insanlarla nasıl bir ilintisi vardı da ‘kutlanması’ vazgeçilmez, unutulmaz, savsaklanmaz, öte durulmaz doruğa ulaştı?
Bir bakalım…
***
Valentinus, Claudius döneminde Roma’da yaşayan bir papazken, kendisi gibi papaz olan Aziz Marius’la birlikte yasağa karşın birçok kişiyi evlendirmişler. İmparator, yasağına uymadığı için Valentinus’u tutuklayıp, yaptıklarının cezası olarak sopayla dövülerek öldürtmüştür. MS 270 yılının 14 Şubat günü Hıristiyan şehitliğine gömülür.
226 yıl sonra Vatikan, Valentinus’a ‘aziz’ sanını verir. Öldürüldüğü gün; 14 Şubat Sevgililer Günü olur!
Birçok yerde anlatılan bu öyküde ‘kendime’ yer arıyorum…
***
İnsan olanları sorgulamadıkça, nedenlerini-niçinlerini bilme gereği düşünmedikçe, gömleğin ilk düğmesinin ‘yanlış’ iliklenmesi gibi; yanlış üstüne yanlış yapıyor! Bir de üstelik yapılan her yanlışı ‘doğru’ bilerek…
1928 yılında Atatürk’ün isteğiyle Milli Eğitim Bakanlığına salık verilen bir yapıt vardır. Jean Meslier’in ‘Aklı selim/ Sağduyu’su… Meslier bir rahiptir. Emekli olmasının ardından her şeyini kiliseye bıraktıktan sonra yaşadıkları, ‘diğer’ dinleri de araştırmasına neden olur. Sağduyu’da şöyle bir tümcenin altı Atatürk tarafından çizilmiştir: insanlara din adı altında öyle çok şeyler söyledik ki, bir güç olsa da onları insanların beyninden bir çırpıda çıkarmış olsa…
Pirincin taşlarını ‘ayıklamaktan’ daha zor bir olgu; kimse, kendine öğretilenin ‘yanlış-eksik’ olduğuna inanmak istemiyor!
Varsa-yoksa bildikleri…
Varsa-yoksa öğrendikleri…
Oysa ‘bir gün bir kitap okudum, yaşamım baştan başa değişti’ tümcesi gibi, ‘kartallar kırkında yeniden doğarlar’ da göz ardı edilmemeli…
***
14 Şubat; Sevgililer Günü…
Valentinus’un neyi benim için ‘önemli’, ya da gözleri görmeye başlayan Julia’nın ‘neyi’ kutlamam gereken ‘sevgimle’ eş!
Geçen yıl burada şunları yazmıştım:
Sevmek, ya da sevilmek kime ne?
Yalnız ona ‘ne’!
En çok kuyumcular, sonra çiçekçiler, ardından modacılar, daha sonra konser sanatçıları, beyaz eşyacılar, tatlıcılar, takıcılar… Bunlardan başka da ‘kapitalizm’ seviniyor, sistemi ayakta tutabilmek için her tür alavere-dalavere işlerini yürüten kurumuyla-kurumlarıyla birlikte!
Bir tane fazla ‘tükettirmek’ uğruna…
Utanmasalar üç kuruş daha kazanmak, üç kuruşluk pisliklerini örtmek için ‘sevgililer günü’ denen zamanı ‘bayram’ edecekler!
Kapitalizmin kendi ‘yanlışından’ doğan ‘küresel krizi’ bırakın, bölgemizde-ülkemizde yaşananları bir çırpıda unutup ‘Sevgililer Günü’ çılgınlığına bürünmeye ‘katkı’ sağlamaya hazır!
Hadi bırakalım bölgemizi, krizi; burnumuzun dibinde-ülkemizde ‘ocaklara’ düşen gözyaşını, eşleri-çocukları yalnızlaştırılan aileleri, açlığı, işsizliği çiğnemeye çalışıyor ‘Sevgililer Günü!’
Sevdiğimizin sandığımız ‘gün’ sömürü biçimine dönüştürülüyor!
***
14 Şubat…
Referandumda #evet demek ne denli ‘ödüllüyse’, 14 Şubat’a ‘sevgililer günü’ demek de o denli ‘ödüllü’…
Kapitalizm sevicileri işbaşında!
Gülücükler, öpücükler, yılışıklık; daha ne ararsan var!
Şimdi ‘sevgililer günü’ üzerine bunları yazdım, bilinmeyen birkaç not düştüm diye; referandumda #hayır demek gibi suçlamalar da olacak; terörist, hayın, servet düşmanı…
Olsun; ben sevdiğime özgürlüğümü verebilirim…
140217
YAZARLAR
6 saat önceYAZARLAR
8 saat önceYAZARLAR
12 saat önceYAZARLAR
12 saat önceYAZARLAR
1 gün önceYAZARLAR
1 gün önceYAZARLAR
2 gün önce