Kozan’ın geçen dönem belediye başkanı Kazım Özgan’la yer yer kavgamız olmuş olsa da, Kozan’a yaptıklarını yok saymam olanaksız.
Yarım yüzyıl yaşadığım, tüm sorunlarının içerisinde yoğrulduğum Kozan’ın, birçok yönden ‘değişimine’ yaptığı katkıyı da yadsıyamam.
Birçok belediye görmüş, birçok belediyenin çalışmasını yakından izlemiş olmam nedeniyle, aralarındaki ‘ayrımı’ yapmam hiç de zor değil…
‘Yanlışlarını’ geçiyorum…
Kentlinin çeşitli sanat adamlarıyla buluşmasını, düzenlenen bilgi şölenlerini, markalaşmayı, dışa açılmayı, projelendirmeyi ‘iyi’ yapıyordu; tüm yaptıklarının özellikle tanıtımını…
Düşünsenize, aradan yıllar geçmesine karşın, bugün sözünü etme gereği düşünüyorum.
Ne mi yapardı?
Yapılan etkinliğin, yurttaşa anlatılması için çaba harcardı; bunu yapabilecek olanları telefonla arayarak, yüzyüze görüşerek, ya da ‘yazılı’ çağrıyla bulunmasını sağlardı.
Anlatımı, kalemi, duruşu güçlü bu isimlerle ön sıralarda etkinliği izletmeden önce; gelen konukla tanıştırır, konuştururdu; bir ‘ben’ tanıyayım, bir ‘yakınımda bulunan’ tanısın saplantısından uzak…
Olması gereken de bu değil mi?
***
Yurttaş, belediyeciliğin salt yol, kaldırım, su, çöp benzeri ‘hizmetler’ olmadığını biliyor artık!
Yılda iki kez sıyrılıp yapılan yollar, yağmurlu günlerde karabasana dönüşen ulaşım, kaldırım taşlarının bilinmeyen nedenlerle yenilenmesi ne denli konuşulsa, ne denli eleştirilse de, bir sonraki gelenin ‘ilk’ yaptığı, tutunduğu bu!
Bir de etkinlikler…
Sinema şölenleri,
Sanatçı buluşmaları,
Sanatsal geceler,
Işıklı billboardlar…
Belediyelerin bu ‘etkinlikleri’ nasıl yaptıklarını gözlemliyorum; önce etkinlik belirleniyor, sanatçı ile anlaşılıyor, günü belirleniyor, koca afişler hazırlanıyor, billboardlara yapıştırılıyor, bülten olarak basına elektronik postayla ulaştırılıyor, gün bekleniyor…
O gün…
Hazırlıklar için ‘son’ kontroller yapılıyor, ‘telaş’ doruklarda geziniyor, gelecek izleyicilerden çok sahnenin durumu konuşuluyor, mikrofonun sesi deneniyor, halının rengi-biçimi seçiliyor, belediye çalışanlarına boş koltuk bırakmamaları söyleniyor…
Etkinlik anı…
Sanatçı ya da sanatçılar belediyeden iki-üç kişinin yanından ayrılmıyor, izleyici kapı önünden ya da açık pencereden sanatçıya bakabiliyor, sanatçı ya da sanatçılar en-ön sırada kendilerine ayrılan koltuklara oturtuluyor, sahneden anonsla çağrılıyor…
Sahne…
Sanatçı ya da sanatçılar sahnede yerlerini alıyor, etkinliklerini yerine getiriyor, etkinliğin bitiminde alkışlar yükseliyor…
Etkinlik sonu…
Sanatçı ya da sanatçılar etkinliğin ardından yemeğe alınıyor, yemekte belediyeden birkaç kişi, dışarıdan birkaç bürokrat…
Ertesi gün basın danışmanının medyaya gönderdiği bülten:
Belediyemiz, sizlere sunduğu etkinliklerle gurur duymaktadır. Bu etkinlikleri daha sık yapmak, halkımızı daha çok sanatçıyla tanıştırmak istiyoruz. Kentimizi ‘sanatın kenti’ yapmak istiyoruz…
***
Gerek Büyükşehir, gerek Seyhan, gerekse Çukurova belediyelerinin düzenlediği ‘bazı’ etkinliklere katıldığımda ‘inanın’ bundan başkasını görmedim.
Sanatın-sanatçının bir kent, bir ülke için ne demek olduğunu, böyle bir açlığın ya da tokluğun o topluma nasıl etkiler yapabileceğini görebiliyorum da; etkinlikten bir gün sonra ‘olanların’ unutulmasının nedenleri üzerinde durulması gerekir diye düşünüyorum.
Sanatçı ya da sanatçılar, daha araçlarına binmeleriyle birlikte ‘biraz’ önce yanlarında oldukları ‘unutuluyorsa’ eğer; burada bir yanlış, bir kocaman eksik, bir kocaman niteliksizlik var demektir.
On yıl önceki Kozan’dan ilk başta İlber Ortaylı’yı, Mehmet Altan’ı, Davut Dursun’u anımsayabiliyor, iki-üç yıl öncesinden ‘izler’ bulamıyorsam bunun sorumlusu ‘ben’ değil, ‘bu işi ben yaptım’ diyenlerdir.
‘Bu işi ben yaptım’ diyenler belediyelerdir, belediyelerin görevlendirdikleridir!
Etkinlik ‘hep’ olmalı elbette…
Etkinlikler yurttaşta ‘izler’ bırakmalı öncelikle…
Etkinliğin ‘iz’ bırakmayanı ‘yok’ değerindedir!
Etkinliğin ‘iz’ bırakmayanı, izleyiciden ‘çalınan’ zamandır!
22.0117
EĞİTİM
14 saat önceYAZARLAR
16 saat önceYAZARLAR
1 gün önceYAZARLAR
2 gün önceYAZARLAR
2 gün önceEĞİTİM
2 gün önceYAZARLAR
2 gün önce