Yeniden selam

ABONE OL
14 Ekim 2015 08:00
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Uzun süredir yazmıyorum.

Yıllardır gerek yerel gazetelerden, gerekse internet ortamından yazılarımı izleyen okurlardan gelen elektronik postalarda ‘yazmama’ nedenlerimi soruyorlardı haklı olarak.

Gündem ‘boş’ muydu; değil!

Ülke ‘güllük-gülüstanlık’ mıydı; değil!

Yazacak ‘hiçbir şey’ yok muydu; değil!

Olanları ‘görmüyor’ muydum; değil!

Sorma-sorgulama yeteneğimi mi ‘yitirmiştim’; değil!

Peki…

Umut ‘yitimine’ mi kapılmıştım; o da değil!

Öyleyse…

 

*

Geçen zamanda ‘yazmamanın’ ilk nedeni; iki siteyi birden yönetirken, bir de okumaya biraz daha fazla zaman ayırmam olabilir, desem de ‘bu’ sorunun kaçamak yanıtı!

Bunları yaparken de ‘yazmaya’ zaman ayırmanın olanaklı olduğunu biliyorum.

Öyle ki…

Her ne denli ‘yazma’ eylemi içinde olmasam da, görüşme içerisinde bulunduklarımla, her biri bir ya da daha çok yazı konusu olacak gündeme ilişkin tartışmalarda bulunmayı sürdürdüm.

Yerel, genel konularda…

 

*

Yerel konu, dedim;

Bana en çok ulaşan konulardan biri, sürücülerin adreslerine ulaşan ‘ceza bildirimleri’.

Adana’nın kıyı boyu denen bölgesinde neler oluyor, anlamakta zorlanıyorum.

Biliyorsunuz, ‘gezici ceza araçları’ diye adlandırılan bir ‘sürücü tuzağından’ söz ediliyor.

Her hangi bir yerde, yanınızdan geçmekte olan bir araç, ‘anında’ cezayı kesiyormuş!

Kıyı boyunda, hız yapmadan gidemezsiniz!

Elli ile altmış ile yol almayanlar şaşkınlıklar içerisinde!

Hız yetmişe yaklaşmışsa ‘ceza’ hak!

Kent merkezinden değil, kıyı boyundan söz ediyorum!

Geçtiğimiz günlerde bir haftalık gittiğim Mersin’de böyle bir şey yok!

Ne noktalarda kemer kontrolü, ne de hız yapıldı diye ceza!

Ama Adana’da her an kapınız bir ‘ceza’ haberi ile çalınabilir!

Mersin’de olsun, demiyorum; Adana’da bu sorunu yaşamasın!

 

*

Genel konu, dedim;

Daha önce yazmıştım…

Yeni bir yere vardığımda insanların yüzlerine bakarım, demiştim.

Yıllanmış ağaç gövdeleri gibi buruşuk, yılgın, çaresiz mi?

Yoksa gülen yüzler mi süslüyor sokakları?

Yükselen albenileri göz kamaştıran binaları, demiyorum!

Vitrinlerde, her biri ayrı bir ışıltı yayan manken giysilerini de…

Hele ‘vizyon’ diye tanıtılıp, aldatma sanatlarını hiç, demiyorum!

Geçenlerde yanına vardığım bir ‘müteahhit’, iktidarın on yıllık yaptıklarını anlatırken şöyle söyledi:

Kim ne derse desin ülkemiz iyiye gidiyor. Bak İstanbul’daki köprülere, yapılacak olan havaalanına, Marmaray’a, kentlerdeki çok katlı binalara… Bunların hepsi bu hükümet döneminde yapıldı, ülke gerçekten çağ atladı. Ankara’da Atatürk Orman Çiftliği’ne yapılan inşaatı herkes kınadı! Ama gerekli değil miydi? Bu zamana dek gelen iktidarlar bizleri nelerle uyutmuş şimdi daha iyi anlıyorum!

Diyeceklerimi elbette dedim demesine de…

Ayrıldığımda aynı ülkede yaşamadığımızı, aynı koşullarda olmadığımızı, aynı ‘şeyleri’ görmediğimizi anladım!

 

*

Uzun süredir yazmamıştım…

Nedenlerini düşünürken bile yazabildim işte…

Yeniden selam…

14.09.14

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP