Küreselleşme denen ‘canavar’ etkisiyle, kendimizi duvara vuruşumuzun resmini görmemek ne denli içler acısı olabilir acaba?
Geçen yıllarda kentim Kozan’da düzenlenen bir bilgi şöleninde, bir konuşmacının ‘fabrikaların bölgenizden kayması, dünyaya açılması, pazar bulması, söz sahibi olması, küreselleşmenin işadamlarınıza sağladığı en güzel olanaktır’ demesini, yazdığım yerel gazetede eleştirmem, bazı ‘iktidar’ yanlılarını sinirlendirmişti.
Oysa demiştim ki:
‘Bölgemizdeki iş alanları birer birer dünyalı olabilmek için kapanacak, her kapanışta bölgemden birçok kişi işsiz kalacak, işsizlikle birlikte yüzü asıklar- cinnet olayları-kişilik yitimi alacak başını götürecek, yalnız bölgemizi terk eden Sabancı’ların her yerde sözü edilecek, biz de bununla avunacağız… Bu oluşuma da, küreselleşme, denecek… Kusura baksanız da küreselleşmemek bana kalsın, küreselleşmeyi iş-te-mi-yo-rum.’
Benim alınganlığımı ‘hoş’ görün!
Bölgesi ‘gördüğünden’ geriye giden kim varsa; zorunlu olarak alınganlığa sürüklenir böyle! Bölgemde yaşanan çıkmaz, dibe vuruş, yatırımların kopuşu; alınganlıklarımın nedeni.
Küreselleşmeden dolayı ‘ülkemizden’ kopmaları ‘çalışma olanaklarının’ yok oluşu olarak düşünüyorum da; yine aynı gerekçe nedeniyle ‘ülkemize’ koşan yatırımcıların gelişini de ‘bizden koparmaya’ gelmişlerdir, diye düşünüyorum.
Çağdaşlaşmayı sevdiğimce, yabancılaşmayı sevmiyorum!
Küreselleştirme, bir ‘yabancılaştırılma’ eylemidir!
Birkaç gün önce öğrendim:
Edirne çevresinde, Yunan anaparalı bir banka, üreticiye düşük faizle kredi veriyormuş, toprağını ‘ipotek’ alarak! Hükümetin uyguladığı ‘tarım’ politikasının sonucunu hep görüyoruz. Üretici, ürününden kazanç elde etmeyi bırakın; her yıl biraz daha ‘gördüğünden’ geriye giden bir katman olma özelliğini taşıyor ne yazık ki. Sonuç mu? Edirne dolaylarında, borcunu ödemekte güçlük çeken üreticinin toprağına adı geçen banka el koymaya başlamış bile…
Bu da küreselleşmenin bir ürünü işte!
Küreselleşmeye ‘çağımızın tutkusu’, ya da ‘çağımızın olanağı’ olarak bakılmış olsa da; canavarlığı her geçen gün daha iyi anlaşılıyor!
Şöyle düşünüyorum:
Küreselleşmeden yana olan yerli-yabancı güçler; AB’nin de söylemlerine, ard arda sıraladıkları koşullara katılanlardır. AB’nin isteklerini, eğdirmelerini haklı bulanlardır!
Şimdi; tarım ülkesi olmamıza karşın, ‘tarım yapmama’ sınırına gelen üreticimiz, gerek küreselleşmeye, gerekse AB’ye ‘çelik telle’ bağlı konumdadır. Sonuç ortada: üreticimiz zor durumda. Banka kredileri ile ayakta durmaya çalışıyor! AB’nin oluşturduğu baskıyla her türlü üretimden koparılan üretici, banka borcunu ödeyemez duruma getiriliyor! Toprakları elinden alınıyor!
Seksen öncesinde, daha gençliğimin yeni olgunlaştığı dönemde, AB’nin yumuşak yüzü AET bizi yanına yaklaştırmamanın uğraşını verdiği yıllarda, sol bir fraksiyonun ‘Finans Kapitali’ adlı yayınını okumuştum. Yapıtta ‘yabancı sermaye ülkemize yurttaşımızın ekmek yemesi için değil, bizden çok şey koparmak için gelir’ diyordu.
Çeyrek yüzyıldan fazla bir zaman geçmiş aradan.
Daha o zamanlar küreselleşmenin alt yapıları oluşturulmaya başlanmış demek ki.
‘Finans Kapitali’ nin temeli o yıllarda atılmaya başlanmış…
Yaşananları hep birlikte yaşıyoruz.
YAZARLAR
6 saat önceYAZARLAR
8 saat önceYAZARLAR
12 saat önceYAZARLAR
12 saat önceYAZARLAR
1 gün önceYAZARLAR
1 gün önceYAZARLAR
2 gün önce