Alevilerin Cumhurbaşkanı adayı kim?

ABONE OL
19 Eylül 2015 12:10
0

BEĞENDİM

ABONE OL

“Siyasetin efendileri” önümüzdeki dönem cumhurbaşkanını seçmek üzere, nefes nefese bir algı operasyonu yürütüyorlar. Ne cumhurbaşkanlığı makamını devlet başkanlığına dönüştürerek erk yetkilerini en merkezi yöntemle elinde toplamak isteyen Tayyip Erdoğan ve ne de karşısına çıkacak olan aday veya adaylar listeye isimlerini yazdırabiliyorlar. Siyaset sınıfının önemli bir buhranına işaret eden bu duruma dikkat çekmek yerine, cambaza bak oyunu usulünce, havanda su döven medyamızın içinden çıkamayacağı bir denklem ile karşı karşıyayız.

 

Öncelikle, 12 yıllık yönetim deneyiminde Avrupa ve ABD’nin istekleri doğrultusunda “demokrasi görüntüsü” vermeye özen gösteren Erdoğan’ın giderek daha merkeziyetçi ve yurttaşı hiçe sayan yasa ve düzenlemeler getirmesi kendilerini “yetmez ama evet” şeklinde ifade eden liberal görünümlü bonapartistlerin huzurunu kaçırmadığı görülüyor. Ne yıllarca ağızlarına sakız yaptıkları demokratik gelişimin bir arpa boyu yol almamış olması ve ne de yoksul halk kesimlerinin sürekli çiğnenen, yok edilen hakları onların ayılmasına yardımcı olabiliyor. “Çözüm süreci”ne kilitlenmiş sol liberal görünümlü erkseviciler sadece kılıç artığıdır, artık.

 

Cumhurbaşkanı kim olmalı, öncelikle nasıl bir cumhurbaşkanı istediğimizi tanımlamamıza bağlı olarak cevaplanabilecek bir sorudur. Tayyip Erdoğan bu soruya cevap vermeye tenezzül bile etmiyor. Çünkü, her tarif zorunlu olarak kendisine çıkacaktır. CHP lideri Kılıçdaroğlu, “Seçilecek cumhurbaşkanı yeni sorunlar yaratan değil, var olan sorunları çözmeye kendisini adamış birisi olması gerekiyor.” diyor ve ekliyor: “Geniş bir toplumsal uzlaşmadan yanayız. Bir cepheleşmeden yana değiliz.”

 

MHP lideri Devlet Bahçeli de yaklaşık aynı görüşleri taşıyor: “Yüzde 51 ile 49’u mukayese ederek cumhurbaşkanlığındaki makamı değerlendirirsek, o zaman Türkiye’nin toplumsal talepleri yüzde 51 ile 49 arasında sıkıştırılmış olur. Bu taleplerin karşılanmasındaki adalet duygusu, 49’u öfkelendirir, 51’i sevindirir. Öfke şiddetlenir, katılaşır. Taleplerin karşılanmasındaki kesimler sevgiden mahrum olursa, devletin başından toplumsal denge bozulur.”

 

Erdoğan’ı bir yana bırakırsak, Kılıçdaroğlu ile Bahçeli’nin cumhurbaşkanlığı seçiminin “doğası”nı anlamadıkları ortaya çıkıyor. Çünkü, cumhurbaşkanlığı seçimleri iki turlu ve salt çoğunluğa dayanan bir seçim sistemi. Yani, ikinci turda sadece iki aday yarışacağına göre, elbette ki, toplum bir cepheleşme içerisine girecektir. Yasa yapılırken, bu “yasanın ruhu”nu anlamadıkları, ne yazık ki, yaptıkları açıklamalardan belli oluyor.

İki turlu seçim sisteminde birinci turda ne kadar çok aday olursa, bu aslında en fazla şansı olan adayın artı hanesine yazar. İkinci turda, hepsi eleneceği ve karşısına sadece kendisinden sonra en fazla oy alan aday çıkacağı için, toplumsal refleksler, genellikle en çok oy alanın lehine tercih yapıldığını gösterir. Kendi seçimlerimizle ilişkili olarak söylersek, Erdoğan dışındaki adayları seçenlerin ikinci turda Erdoğan’a oy verme ihtimali, karşısına çıkacak adaya verilmesi ihtimalinden daha yüksektir. Dolayısıyla, ikinci turda Erdoğan’ın kazanmasının garantisi, birinci turda mümkün olacağı kadar çok adayın yarışmasıdır.

HDP’nin aday çıkaracağız söylemi ile CHP ve MHP’nin toplumdan gelen “birlik olun” yolundaki büyün baskılara direnerek, kendi adaylarını çıkarmaya çabalamalarının anlamı, gerçekte, seçim sonucunu şimdiden (de Facto) kabul etmiş olmalarıdır.

Öte yandan, cumhurbaşkanlığı seçimlerinin bir de algı operasyonu ile belirlenmesi süreci var. Burada en önemli farklılık olarak, adayın Kürtlerden de oy alabilecek bir kişilik olması vasfı öne çıkarılıyor. Aslında, burada söylenmek istenen, PKK’nın onaylamadığı bir adayın kazanma şansı olamayacağıdır. Peki durum böyle midir, gerçekten?

BDP ile HDP’nin yerel seçimlerde aldığı oy toplamı 5.1’dir. 2011’de yapılan genel seçimlerde tüm bağımsız adayların toplamının 6.58 olduğunu göz önüne alırsak, bu kesimin yaklaşık % 5 gibi bir oy potansiyeli olduğunu söyleyebiliriz. Peki, % 5’in bütün Türkiye’yi etkileyecek bir seçimin kaderini belirleyebilmesi söz konusu olabilir mi? Elbette olmaz. Burada yapılan operasyonun asıl amacı, toplumu gene Tayyip Erdoğan’a mecbur bırakmaktır. Karşısına kim çıkarsa çıksın, yıpratma taktiği olarak “Kürt kesimlerinden” oy alma şansının olmadığı vurgulanarak, hassasiyeti Kürtler üzerinden şekillenen toplumsal grupların Erdoğan’a yönlendirilmesi hedefleniyor.

HDP’nin kendi adayımızı çıkaracağız, açıklaması da, aslında Erdoğan’a karşı çıkacak adayın kuşatılmasından başka bir şey değildir. Büyük olasılıkla, sol ve demokrat cephenin içerisinde saygınlığı olan birisinin aday gösterilmesi ile, AKP’ye herhangi bir darbe vurulmayacağı açıktır. BDP/HDP çevresi “faşist” vs. gibi hakaretlerle yüklense de, oy tabanı dinci-muhafazakar çevrelerle değil, CHP’ye de oy veren, Türkiye’nin cumhuriyetçi, demokrasi talebi olan ve adaletsizliklere karşı çıkan çevrelerle kesişmektedir. Bu koşullarda, HDP adayının AKP adayı ile değil, CHP adayı ile yarışacağı da açıktır.

Cumhurbaşkanlığı adayları üzerine yapılan tüm tartışmalarda ne yazık ki, Aleviler yoktur. Pek çok Alevi sivil toplum örgütü olmasına rağmen, Aleviler cumhurbaşkanlığı konusunda siyaset sınıfına uyarı yapacak bir girişimde bulunmadılar. Tersine, Erdoğan’ın girişimlerini, haklı olarak “Sünni kesimin oylarını iktidara taşımanın aracı olarak” tezgahlandığı yorumunu yapan Cem Vakfı Başkanı İzzettin Doğan, Alevilerin “bu tür tahriklere kapılmaması, her Alevi kisvesine bürünenin Alevi olmadığının bilinciyle hareket etmesi gerekiyor” diyordu. Alevileri temsil eden diğer sivil toplum örgütlerinden de yapılan çağrılar aynı yönde olunca, Alevilerin cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki önerilen tutumunu “itidal” olarak tanımlamak mümkündür. Peki, Alevilerin ihtiyacı itidal midir?

Sağduyu çağrısı, Alevilere siyaset arenasının dışında kalın demektir. Tayyip Erdoğan’ı cumhurbaşkanı yapmak için oynanan tiyatroda ancak seyirci olarak gösterilen yere razı olmak demektir. İster Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü’nün 1934’te açıkladığı Müslüman nüfusun yüzde 30’u Alevi Bektaşidir tespitini kaynak alalım, istersek Sabahat Akkiraz’ın 2012’de yaptığı çalışmayı göz önünde bulunduralım, siyaset yapanların ciddiye alması gereken bir potansiyelden söz ettiğimiz ortadadır. 2.6 milyon seçmen potansiyeli olan “Kürt hassasiyeti” adayların belirlenmesinde tayin edici rol oynayacak, ama en kötümser tahminle bile 10-12 milyon aralığında bir nüfusa sahip oldukları kabul edilen Aleviler seyirci koltuğuna oturacak! Bu durumu içine sindirebilen bir örgütlenmenin Alevileri temsil kabiliyeti taşıyacağına inanmıyorum. Alevi örgütlenmelerin Türkiye’nin geleceğinde oynadıkları rolü köktenci bir anlayışla sorgulamaları zamanı çoktan gelmiştir.

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP