Gün geçmiyor ki, yeni bir kışkırtma ile karşı karşıya kalmayalım.
Evet, şimdi de, Alevi dedeleri ve yakınlarından oluşan 120 kişilik bir kafile Kültür Bakanlığı ve TÜRSAB işbirliği ile Alevi İslâm Din Hizmetleri Başkanlığı öncülüğünde Necef, Kerbalâ, Medine, Mekke ve Cidde’yi kapsayan bir ziyaret gerçekleştiriyor. Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in mezarlarının bulunduğu mekânlar ile Hz. Muhammed’in doğduğu evin de programda olduğu belirtilirken, dedelerin ‘Umre’ ziyareti yapacağı özellikle vurgulanıyor.
Elbette, hemen akla gelecek soru şudur: Ne var bunda, dedelerimiz Mekke, Medine gibi İslâm’ın kutsal mekânlarını ziyaret edemez mi? Nitekim, Alevi aydınları arasında tartışmalar doğrudan ‘Hac’ ile Alevi inancı arasındaki bağ üzerine yoğunlaştı. Böyle bir tatışma, akademik ve entelektüel bir araştırma ve analiz ile sınırlı kalsa, hepimiz ortaya çıkan bilgilerden yararlanırdık. Ancak, bu tartışma hemen Aleviler arasında uzun süredir yürütülen ‘operasyonel müdahale’nin bir uzvuna dönüşüveriyor.
Çünkü, Alevi aydınları darmadağın…
‘Hac’ üzerinden ayrışmak, ayrışma kanalları aramak abesle iştigâl demektir. Ancak, konuyu ‘ne var bunda?’ diyerek geçiştirecek de değiliz.
Bugüne kadar gerek dedelerimizden ve gerekse birey olarak Hac ziyareti yapanlar olmuştur. Nitekim, yüzlerce yıllık Alevi tarihinde Pir Sultan Abdal, Kaygusuz Abdal gibi pek çok ‚Ulu Kişi’nin Mekke ve Medine’ye gittiğini ve Kâbe’yi tavaf ettiğini biliyoruz. Bunda bir anormallik yok. İslâm’ın bir yorumu olarak Alevilik inancında da insanların İslâm’ın kutsal mekanlarına saygı göstermesi ve olanakları ölçüsünde oraları ziyaret etmesi doğaldır.
Ancak, ilk kez örgütlü bir kafile halinde gidilmektedir. Üstelik bu ‘organizasyon‘ devlet eliyle yapılmıştır. Hani, 11 yıllık iktidarlarında kendilerini Cumhuriyet devleti ile ayrıştırmak için ellerinden gelen her kışkırtmayı yapan AKP’nin devletinden söz ediyoruz.
Böyle bir kutsal ziyaretin devlet eliyle yapılıyor olması, belki katılan ve destekleyen bazı kimseler tarafından, mali yardım da yapılması sebebiyle en azından hoşgörü ile karşılanıyor olabilir. Ancak, unutulmamalıdır ki, AKP iktidarı, nasıl ki, „siz önce caminin yolunu bir öğrenin“ diyerek cemevlerini kutsal mekanlar olarak kabul etmedi ve ibâdethanelerimizi „cümbüş yeri“ olarak tanımlayıp hakaret etti ise, şimdi de aynı şekilde, bu kutsal Hac ziyaretine katılanları „İslâm’a katmakla“ övünecekler ve kendileri için cennetin kapısını açtıklarını düşünecekler. Geri kalan kitle ise, dinsiz AKP’nin dinine daha fazla bağlanacaktır.
Organizasyonun sahipleri, kelimenin gerçek anlamıyla, bilinçsiz Sünni kitle içinde hakim ön yargıların devam etmesine ve hatta gerekçelerinin güncellenmesine hizmet etmiştir. Bu yanıyla, girişimciler tersini iddia etse de, özünde Aleviler ve Sünniler arasında barışın değil, çatışmanın güçlendirilmesine yarayacaktır.
Yani, „adamlar“ bir taşla pek çok kuş vurdu. Ama, bizler burada ‚Hac bizde de var mı, yok mu?‘ diyerek, Ortaçağ‘a özgü bir irrasyonel tartışma örneği veriyoruz.
Öncelikle şunu belirtelim: Her şey ve her uygulama kendi yer ve zaman uzamında geçerlidir. Hiçbir Alevi uygulaması yoktur ki, tarih/zaman çöplüğüne gitme vakti gelmişse, bundan kaçabilsin. Nitekim, İslâm’a ait pek çok ritüel de aynı akıbete uğramış ve bugün terk edilmiştir. Dolayısıyla, Aleviler açısından ‚Hac‘ ziyaretinin onaylanması veya reddedilmesini tartışmak söz konusu olamaz. Öte yandan, bugünkü tartışma konusu ‚Hac bizde var mı yok mu?‘, değil, ama, ‚Alevi dedelerinin devlet/AKP eliyle Hac‘ca götürülmeleri doğru mu, yanlış mı?‘, olmalıdır.
İsteyen her Alevi Hac ziyareti yapabilir. Bunu kim engelleyebilir? Kimin haddine? Ama, bugün yapılan ve tartışılması gereken bu değildir.Gidenlere ve bu „organizasyon“u gerçekleştirenlere sormak lazım;
1) Siz bu girişiminizle Alevi ve Sünnileri yakınlaştırdığınızı mı sanıyorsunuz?
2) Bu organizasyon devlet ile Alevilerin barışmasına katkı sağlayacak mı?
3) Bu organizasyon cemevlerinin ibâdet mekânları olarak kabul edilmesini sağlayacak mı?
4) Hac ziyareti ile, bilinçsiz mütedeyyinler arasında İslâm’ın partisi (Allah Kuran Partisi) olarak tanımlanan AKP‘nin Alevilerin dinsizliği yönündeki görüşünü yıkacak mısınız, yoksa daha da derinleşmesine mi katkı koyacaksınız?
5) AKP şimdi, ‚Alevilerle ne güzel yakınlaşıyoruz‘, diye mi sevinecek, yoksa kendi destekçilerine dönüp, ‚görün dinsizleri de Hak-İslâm yoluna döndürüyoruz‘, mu diyecek?
Her zaman söylüyorum; ülkemiz tarihinin en sancılı günlerini yaşarken Alevilerin bilinçli ve sağlam karakterli aydın ve öncülere sahip olamayışı, bana en üzüntü veren gerçeğimizdir. Alevi aydın ve önderlerinin bir kısmı Avrupa metropollerinden, bir kısmı ise ‚Washington&Pennsylvania Hattı’ndan yönlendiriliyorlar. Bu nedenle, Alevi toplumu tam anlamıyla bir „kırk katır mı, kırk satır mı?“ ikilemi içerisinde bırakılmış durumda.
Bu organizasyonla ilişkili olarak da, gene bir adım sonrasını hesap edemeyen bir yönetici anlayışı ile karşı karşıyayız. Ne yazık ki, bu girişimler sadece Alevi toplumunda iç huzursuzluğu artıracak ve giderek çözülmeye yol açacak etkenleri tetikliyor. Oysa ki, Alevi aydınlara düşen öncelikli görev zaman geçirmeden toplumsal kurumlaşmayı sağlayacak tedbirleri almak olmalıdır.
YAZARLAR
Az önceVİDEO GALERİ
Az önceYAZARLAR
15 dakika önceYAZARLAR
25 dakika önceYAZARLAR
50 dakika önceYAZARLAR
20 saat önceYAZARLAR
21 saat önce