Geçen yıl okuduğum bir kitaptan söz ederken ‘İblisin kıblesi ya da Marduk’ başlıklı yazıda günümüzün olaylarıyla arasındaki bağı irdelemeye çalışmıştım.
Kitabın adı: İbilisin Kıblesi…
Yazarı: Cengiz Özakıncı
Yapıtın ilk satırında şu bilgilere yer veriliyor: ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı siyonist Yahudi Zbignew Brzezinski, CIA tarafından örgütlenmiş İslamcı Mücahitler’e gönderilen Amerikan silahlarını, 3 Şubat 1980 günü Afganistan’da Hayber Geçidi’nde Usame Bin Ladin’e kendi elleriyle teslim ediyor…
Şimdi, Abdullah Öcalan ile Usame Bin Ladin arasındaki yakın benzerliği kurmak hiçte zor değil!
Önce seçiyor, sonra destekliyor, bitişte teslim ediyor ya da ‘düşman’ bilinenlerin arasına koyuyor!
* * *
Burada bu örneği biraz daha derinleştirmeden önce, Amerika ziyaretinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a Obama’nın ‘PKK bizim için de teröristtir, Apo Bin Ladin’le eştir’ iletili sözler söylemesinin altını çizmemiz gerekir!
ABD’nin Güvenlik Danışmanı’nın ya da CIA’nın destekleriyle dünyada terör estiren Ladin ile; ülkemizde 90’lı yıllarla birlikte büyümeye-kendini kanıtlamaya çalışan, üstelik ABD desteğini ne kendilerinin, ne de ABD’lilerin yadsımadığı Abdullah Öcalan ne yapmışlardı da ‘tu kaka’ olmuşlardı acaba?
İkiz kuleye saldırdıklarından dolayı mı? Amerikalı stratejistler bile bunun olanaksızlığını, yakınlarında bulunan Pentagon’un böyle bir olasılıktan çok çabuk bilgi edinebileceğini, ölenlerin arasında neden Amerikalılardan olmadığını… diye sıralanan sorularla ‘saldırıyı’ çürütüyor!
Ya PKK ne yapmıştı? Türkiye’de olanlar, katledilenler o denli önemli miydi ABD için? Değil bir saldırıda yedi, yetmişyedi can katledilse ne denli umursardı ki?
Yoksa…
Bir anne gibi doğur, büyüt…
Sonra da ‘düşman’ et!
Demek ki, kimsenin duyumsamadığı ya da, bilinmesinin istemediği başka bir şeyler var ki; ABD Ladin’i de, Apo’yu da düşman bildi kendisine…
Bölgemizin iklim, hava, toprak, stratejik yapısı gibi…
Uyuşturucu yolu gibi…
Ne bileyim işte…
* * *
Peki, Amerika ne yapar?
Adına ‘paranoyaklık’ demeyin ama; ‘iki kardeşi’ birbirine düşürür!
Yaptıklarını ‘inkar’ eder!
Yaptığı yanlışlarda bile ‘haklılık’ payı arar!
Saddam konusunda ‘kuşkularımız yersizmiş, Irak nükleer enerji konusunda doğru söylemiş’ diyebilecek denli pişkindir!
Katlettiklerini ‘öldüler’ diyebilecek denli da acımasızdır!
Nerimanov, Mustafa Kemal’e yazdığı mektup yazıyor. Mektupta, Türk halkının emperyalizmden kurtulma günlerinin yaklaştığını, bu nedenle de ‘Türk halkını’ kutladığını söylerken, mektubun sonuna şunları ekliyor:
‘Paşam, bizim Türk Ulusunda kardeş kardeşe borç vermez. Kardeş, her zaman kardeşinin elinden tutar. Biz kardeşiz, her zaman elinizden tutacağız, tutmayı sürdüreceğiz.’ (A.Şemseddinov, Kurtuluş Savaşı Yıllarında Türküye-Sovyetler Birliği Alakaları shf. 66)
* * *
Benim kafamda kurguladığım bir dünyanın varlığını yadsıyamam.
Öyle bir kurgu olamasa ‘neden’ yazmaya gereksinme duyacaktım; değil mi ya?
Bir yanda ‘kardeşlerimiz’ dediklerimiz.
Bir yanda, özellikle Birinci Dünya Savaşı yıllarından beri çekiştiklerimiz.
Bir yanda, atalarımızla yaşanan güzel ilişkiler.
Bir yanda, birlikte yaşanan savaşlardan dolayı suçlanmamız.
Bir yanda, bir yanda…
Bir yanda, hükümetin garip ilişkileri!
EĞİTİM
10 saat önceYAZARLAR
11 saat önceYAZARLAR
1 gün önceYAZARLAR
1 gün önceYAZARLAR
1 gün önceEĞİTİM
1 gün önceYAZARLAR
2 gün önce