Başkan Özgan’la Kozan’ı yaşamak…

ABONE OL
26 Mayıs 2022 12:25
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Oktay EROL

Bugün bana bir “dilekte bulun, tüm isteklerin gerçekleşecek” dense, “insanlara bunca yaşadıklarını unutturun” derim!

Ondan sonrası kolay…

Şekere, yağa, akaryakıta, elektriğe… Daha nicelerinin akşamdan sabaha değişen ederlerini unutmasını isterdim herkesin, bir günlüğüne de olsa…

Yoldayız, altı/ yedi kişiyiz, aracımızın kaptanı oğlum Emre’nin arkadaşı olduğunu söyledi; ne küçük dünya değil mi, ya da Adana, ya da Kozan…

Kozan Belediye Başkanı Kazım Özgan Adana basınını Kozan’a çağırıyor, araçtakiler yedi kişi, araç kaptanımız oğlumun arkadaşı…

Verime aç buğday/ mısır tarlalarının, portakal ağaçlarının arasından geçerek Kozan’a vardığımızda, “önce Dağılcak” diyor kaptanımız. Çevre yolundan Sırelif’e dönüyor, oradan Kozan Barajı…

Baraj ne aç duruyor ama… Mayıs ayının bitmesine ne kaldı, geçtiğimiz yılların yarısında daha. Bu aylarda yüksek dağların karları erirdi, ırmaklardan kıvrılarak baraja ulaşırdı!

Demeyim desem de, istemesem de; doğayı bozdular demeliyim ama…

Dağılcak’ın güzel günleri… Sular şırıl şırıl akıyor, çınar yaprakları dans edercesine/ kıvrak esintisini içinizde yaşatıyor…

Bugün güzel olsun… Dağılcak’ta her şey hazırlanmış, Kozan Basınında tanıdığım/ bildiğim yüzler de orada. Başkan Özgan, bulunduğu yerden kalkıyor “hoş geldiniz” demek için… Ardından diğer tanıdıklar… Kahvaltı masasının etrafında yerlerimizi alırken, sıralanmış masaların bir ucunda, Başkan Özgan’la yanyana oluyoruz…

Önce kahvaltı, ardından hoş geldiniz konuşması…

Kozan’dan söz ediyor, tarihsel dokusunu anlatıyor, yaptıklarını/ yapacaklarını sıralıyor; elbette yaklaşan Kozan’ın Kurtuluşu nedeniyle başlayan/ sürmekte olan etkinlikler anlatılanların içerisinde…

Başkan Özgan’ı yeterince tanıdığımı, işinde nasıl bir nitelik aradığını, neleri önemsediğini, nelerden kendini uzak tuttuğunu, görev yaptığı yerde nasıl bir iz bırakmak istediğini bildiğimi söylersem “yalan” olmaz!

Kozan’ı, Başkan Özgan’ın görev yapmadan öncesindeki süreci de biliyorum, Özganlı süreci de… Önsesinde Kozan’ın nasıl bir ilgisizlikle karşı karşıya olduğunu da biliyorum, sonrasında atıl olan birçok değerin anlamlandığını da…

Dağılcakta, biraz sonra varacağımız kozan Barajı’nda bu sevimliliği göremezdiniz…

Kozan Barajı’nda, dinlenme yerleriyle birlikte tekne turları, salt dışarıdan gelenler için değil, Kozanlılar içinde oldukça önem taşıyor.

Kıyıları yemyeşil orman ağaçlarına dayanan, serin esintisiyle yüzleri/ gülüşleri yumuşatan, zakkumun renklerinin doğa ananın istediği biçimde dağıldığı, birçok dinlence kıyılarını aratmayacak denli varsıllığıyla Kozan Barajı’nı, anlatmakta söz yetmiyor!

Örneğin bu fotoğrafı sorsam, Ege ya da bir başka kıyı diyebilirsiniz; ama değil, Kozan Barajı…

Barajın ortasında, teknedeyiz…

Başkan Özgan, “şu anın önemini biliyor musunuz, barajın ortasında/ teknede, basın toplantısı yapıyoruz; bunun benzeri başka yerde olmaz” dediğinde, maviliğin yeşille buluştuğu, teknenin yüzerek ilerlediği bir ortamı düşünün isterseniz…

Dünü, öncesini düşünmeyin; insan öyle güzel şeylere, öyle doyumsuz varsıllıklara layık ki… Bunu engellemek isteyen tüm yollar kapansın, istemeyenin çorbaya uzanan kaşığı kırılsın; ne demeliyim ki başka…

Özgan şu an sürmekte olan etkinlikleri anlatıyor, olacakları sıralıyor da; soru öyle çok, yapılmak istenen öyle çok, bunları yapmak için çaba öyle çok ki…

Kozan’da öncelik sıralamasında bulunan öyle ürünler var ki; keçiboynuzu ile balın anayurdu olması, narenciyede ülke üretiminin yüzde yirmibeşini oluşturması, tarihsel dokusu, eşsiz doğası…

Saymakla bitmiyor, Başkan Özgan sırladığı her birinin arkasına yeni bir tanesini eklerken, yol üzerinde sıralanmış karavan gezicilerinin yanında buluyoruz kendimizi; hep deniz kıyılarını seçecek değilller ya…

Aşağı doğru uzanan çam ağaçlarının bittiği yerden başlayarak uzanan Kozan Barajını izlerken neler düşünülemez ki? Biz buraları bildiğimizden/ gördüğümüzden algılayamıyoruz demek ki; karavancılar anlatırken tutuldum kaldım bu güzelliğe bir daha, yeniden…

“Bu havayı, bu güzelliği, bu gülümseyen iklimi her yerde bulamazsınız” dedi!

Yukarı Çarşı, bugünlerde Bir Zamanlar Çukurova TV dizisinin çekim seti olarak da anımsanıyor. Kemerli işyerlerinin sıralandığı, kaldırımını turunç ağaçlarının süslediği bir çarşı… Bu çarşı yarım yüzyıl öncesinin önemli bir buluşma yeri, yirmi yıl öncesinin kuş uçmaz/ kervan geçmez ıssızlığına bürünmüş yeri, Başkan Özgan’ın tarihsel dokuyu canlandırma girişimiyle bundan on yıl önce umut ışığı yanarken, sonrasından gelen yönetimin umursamazlığı eskisine döndürmüştü! Bugün yeniden canlanması için çaba harcıyor!

Adanalı basın emekçileriyle yürürken görenler gülümsüyor, “nasıl” olduğumuzu soruyor, “ikramda” bulunmak isteyen var! Gruptan bir arkadaş, “bu ilgi dünyanın hiçbir yerinde görülebilecek bir şey değil, git şimdi deniz kıyılarına, değil ikram susasan su vermezler” dedi.

Yukarı Çarşıda görülebilecek en güzel yerlerden birisi de, yine Başkan Özgan’ın verdiği uğraşla gerçekleşen “Yöresel Ürünler Satış noktası”. Kapısından girerken daha o kokuyu alıyorsunuz… Turunç/ limon/ kamkat reçeli, harnup pekmezi, turunç ekşisi, kantaron yağı, zeytinyağı, limon/portakal/ zeytin kolonyaları, portakal sabunu… Belleğimde kalanlar bunlar…

Başkan Özgan, açıklamasında “Ermenilerle Fransızlar hem suçlu hem güçlü. Hocalı katliamını unutup Ermeni-Haçlı lobisi bizi algı ile soykırım yaptığımızı ileri sürüyor. Bizler de onların ilçemizde Türkleri diri diri yaktığı tarihçilerce belgelendiği bu fırını ziyaretçilere açtık” diyor.

Yıl 1915, aradan çeyrek yüzyıl geçiyor, bir sivri dilli “soykırım” söylemini ortaya atıyor. O günden bu güne “soykırım” konuşuluyor. Acaba “soykırım” sözcüğünü nasıl tanımladıklarını sorgulayan oldu mu hiç? Burada “o” soruları soruyorsunuz, fırının önüne geldiğinizde…

Araç kaptanımız, belediyeden birkaç yetkiliyle Kozan Kalesi’ni tırmanıyoruz! Hani “nasıl bilirdiniz” derler ya, söyleyince “söyledi” oluyor! Başkan Özgan dönemlerinde kalede her tür iyileştirmeler yapılırken, bir sonrasında gelen silindir gibi üzerinden geçiyor! Kozan Kalesi’nin öncesini anlatmak bile istemiyorum! Dik yolu çıkarken araçla, yol kıyılarında banklar, hafta içi olmasına karşın öğle dolayında piknik yapanlara tanık olmanız olası. Yol kıvrımlı olduğunca da dar! Dikkatli çıkmak, aynı biçimde inmek zorundasınız! Bazı yerlerde, kıvrımları dönmek için ikilemeniz bile gerekse, son durağa vardığınızda Kozan’a dönüp bakmalısınız…

Betondan yapılar, çizgi gibi yollar, belli/ belirsiz insan hareketleri, geçen araçlar… Bir belediye yetkilisi “Kozan’ı buradan akşamları izlemek daha güzel” dedi; bilmez miyim?

İşte, Kozan Kalesi’nin doruğuna yakınsınız. Elinizi uzatsanız tarihi dokuya dokunacaksınız. Surlar, iri taşlardan çıkılmış duvarlar, en ilkel denilecek koşullarda nasıl yapıldığı konusu bugün şaşkın olmamıza engel olamıyor!

Burası bir düzlük değil, ulaşımı bundan onbeş/ yirmi yıl öncesine değin zorluklarla dopdoluydu. Kaynaklar Asurlular döneminde yapıldığını belirtiyor. Asurluların, MÖ ikibinle/altıyüzlü yıllarda bu bölgede yaşadıkları düşünülecek olursa…

Bilgiler şöyle:

“Dağ kaleleri” zincirinin dördüncü halkasını oluşturan Kozan Kalesi, iki grupta yapılmış. 44 kule ile burcu Güney tepesinde bir iç kale (Ahmedek) olduğu belirtiliyor. Kalede 20-30 basamak merdivenle inilen mahzenler, gizli yollar olması da ilginç. İç kale içinde olmak üzere altı bölümden oluştuğu, bütün bölümleri birbirine bağlayan kapılar varlığı dikkati çekiyor.

Kozan Kalesi’nde, kalenin tarihsel dokusunu gözlemleyip/ ortaya çıkarılan yapının şaşkınlığı sürerken tepeden Kozan’ı izlemek/ izlerken menengiç kahvesi içmek nasıl bir duygudur ki?

Anlatamıyorum işte! Oturduğunuz tahta tabura, önündeki tahta masa, üzerinde duran fincanda menengiç kahvesi… Gözlerinizi yumun kısa bir süre için, yumuyorum gözlerimi…

Orhan Veli’nin, “İstanbul`u dinliyorum, gözlerim kapalı;/ Kuşlar geçiyor, derken;/ Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık./ Ağlar çekiliyor dalyanlarda;/ Bir kadının suya değiyor ayakları” dizelerini anımsıyoeum. O anı yaşadım sanki…

Son durağımız Arıkan Konağı, aşağıda… Aracımız önünde durduğunda anaokullu çocuklar vardı Konağın önünde. Minik elleri, minik gözleri, minik bakışlı “kocaman” gelecekli çocuklar. El salladılar bize, içeride çocukların aileleri biraraya gelmişti. Bir tanışma etkinliği. Butik otel olarak kullanılan, dışarıdan gelecek olanlar da hizmet veren Arıkan Konağı, Kozan’ın restore edilmiş üç butik otelinden biri olduğu kadar, her tür yemek türlerininim bulunduğu bir dinlenebilme yeri.

Gerek yurtiçi, gerekse yurtdışından gelecek olanlar için Kozan gerçekten gezilecek/ görülecek/ doyulacak yer yönünden sıkıntı yaşanmayacak bir kent…

Kapısını çalacağınız bir evin konukseverliğini daha çok anlatmak istemiyorum; görmelisiniz!

Kaptanımızla, günün sonunda Adana yolundayız…

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP