ADAMOB Paneli; ‘içi doldurulmuş’ zaman…  

ABONE OL
11 Şubat 2017 11:01
0

BEĞENDİM

ABONE OL

 

Adana Büyükşehir Tiyatro Salonu’nda, aylar sonra paneldeyim.

Adana Akademik Meslek Odaları Odası Birliği ADAMOB’un düzenlediği, OHAL- KHK’lar Gölgesinde Anayasa Değişikliği panelinde…

Eski Yargıtay Başkanı Sami Selçuk yönetiminde; Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden Prof Dr. Selin Eser,  İstanbul Kültür Üniversitesi Uluslar arası İlişkiler Fakültesi ‘nden Doçent Dr. Yunus Emre, Marmara Üniversitesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Başkanı Prof  Dr. İbrahim Kaboğlu katılımıyla…

Açılış konuşmasıyla paneli açan Adana Baro Başkanı Avukat Veli Küçük, OHAL kapsamında 19 KHK yayınlandığını, bununla birlikte meclisin devre dışı bırakıldığını, hakların-özgürlüklerin ortadan kaldırıldığını vurguladığı konuşmasında şu sözlere de yer verdi:

OHAL kapsamında 686 numaralı KHK ile Marmara Üniversitesi’nde görevli Profesör İbrahim Kaboğlu da ihraç edildi. İhraç edilen akademisyenler arasında Nur Betül Çelik, Mine Gencel Bek, Funda Başaran Özdemir, Funda Şenol Cantek, Ülkü Doğanay da yer alıyor. Rahat ve huzurlu bir şekilde yaşamak istiyoruz. Ama ikinci olağanüstü hal döneminin ve ikinci KHK’lar döneminin başlaması ve bu KHK’lar ile doğrudan toplumun yaşamına müdahale eder hale gelmesi, farklı seslerin, muhalif kimliklerin sindirilmesine karşı olduğumuzu ifade etmek istiyorum. Tek adam uygulamasını öngören yeni anayasa değişikliğine karşı olan kişilerin ihraç ve soruşturmalarda hedef haline gelmesi siyasi iktidarın farklı seslere tahammülsüzlüğü, görmezden gelerek yok etme çabasıdır. Adana Barosu olarak hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkelerine aykırı yürütülen uygulamalara ve baskıya teslim olmadık, olmayacağız!

Panele başlarken konuşan Sami Selçuk, bu anayasanın 12 Eylül anayasasını da aratacağını belirtirken ‘böyle bir anayasayı gündeme getirmek büyük cesarettir, bunun için de hükümeti kutlamak gerek. Bu denli hukuku, hukuk faktörleri bulunan bir ülkenin bu suskunluğu da düşündürücü’ dedi.

Öyle ki, ‘din alanı ile bilim alanının’ birbirinden ayrılmasının zorunluluğundan söz ederken, ‘inanç alanlarının bilim alanlarıyla’ karıştırılmasının yaşanan çağda ‘sorunlar’ yaratacağını söyledi.

Sami Selçuk’un yer yer okuduğum çokça yazı olmuştur. Panelde üç saatlik zaman geçmesine karşın, panele bir Yaşar Kemal, bir Orhan Kemal romanları tadı vereceği aklıma gelmezdi. Türkiye’den, dünyadan verdiği örnekler panelin ‘ akıcılığıydı’ dersem yeridir. Örneğin; Stalin’in ölümünün ardından Georgi Malenkov Başbakan olur. Stalin’in tüm konuşmalarında yanında olmasına karşın, bir yabancı ülke ziyaretinde Stalin’e ver-yansın eleştiriler yapar. Konuşmayı izleyen bir gazeteci, Malenkov’a ‘tüm bunları söylerken sizde Stalin’in yanındaydınız, neden karşı koymadınız’ diye sorduğunda Malenkov bağırırcasına ‘kim’ diye bağırır. Gazetecinin, olduğu yerde yavaşça çökmeye çalıştığını gördüğünde de ‘şu an ki senin durumundaydım da ondan’ der.

İlk konuşmacı Selin Eser… Bağımsız yargının, erkler arasındaki ilişkinin kaçınılmazlığı üzerinde dururken, 18 yaş seçilme hakkının oluşturacağı sorunlardan söz ederken, bu uygulama olan ülkelerin hiçbirinde ‘zorunlu askerliğin’ olmadığını vurguladı. Latin Amerika ülkelerinde bile Başkanlık sisteminin üzerinde ‘yargı denetiminin’ olduğunun altını çizdi…

18 yaş, denince ‘pek’ de konuşulmaması kaygıları artırdığını düşünenlerdenim. Geçmişti, anımsanacağı gibi liseyi yeni bitirmiş gençler sekiz ayda polis oldular. Sonra da bellerine silahlar vererek toplumun içine gönderildiler! O günler ‘çok’ konuşuldu! Psikolojik danışmanlara gönderilmeleri gerektiği bile söylendi! 18-1 yaşında birine ‘git güvenliği sağla’ demenin getireceği yük çeşitli alanlarda konuşulmaya başlandı’ neden mi? Yaşın verdiği heyecanlık, toyluk, deneyimsizlik benzeri davranış sorunları dile getirildi… Bugün gelinen noktada 18 yaşındaki birinin, sayısı kaç olursa-olsun, daha kendini ‘yönetecek’ olgunluğa, erdeme kavuşmadan ‘bir de’ temsil yetkisi verilecek olursa ne olur düşünmek gerek! Hadi bir dönem yaptı, ikinci dönem seçilemedi; yirmibeş yaşındaki birinin geçireceği travmayı da göz ardı etmemek gerek…

İkinci konuşmacı Yunus Emre… ‘Bu ülkede yaşamaktan, bu ülkenin yurttaşı olmaktan gurur duyuyorum’ diye başladı konuşmasına. Başkanlık yönetilen ülkelerin bir çoğunun otoriter olduğu üzerinde olduğu üzerinde dururken, en demokratik Başkanlık sistemi olan ABD’de eyaletlerin olduğunu belirtti. ‘Tüm eyaletlerin kendi yasaları, kendi mahkemeleri olduğu’ gerçeğinin altını çizdi.

Üçüncü, son konuşmacı OHAL kapsamında 686 numaralı KHK ile görevinden ihraç edilen Profesör İbrahim Kaboğlu… Konuşması tane tane… Birilerine, ya da ülkesine zarar verecek tüm imleri, izleri üzerinden atmış, aydınlanmaya gönül vermiş bir hukukçu olduğunu görmemek olanaksız…

‘Ömrüm darbelere karşı mücadeleyle geçti. Bu yapılan yanlıştır, ayıptır’ diye başlıyor sözlerine. Sonra da ekliyor: Darbe girişimiyle ilgisiz çok uygulama yapıldı. Bu uygulamalardan biri üniversitelere yönelik kıyım harekatı oldu. Bu da onlardan biridir. Türkiye’de sadece bilim yapan, uluslararası alanda bilim üzerine emek harcayan ve kendi alanlarından çok iddialı olan, bunlardan biri de benim, bu kişilerin bu şekilde, anayasaya ve Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere aykırı bir biçimde bir yaptırım uygulanması kesinlikle kabul edilemez. Bunlar anayasal düzene aykırıdır. Büyük bir yanlış yapılmıştır…

Bu tür etkinlikler sonrasında, salon dışına çıkanların yüzlerindeki ‘durum’ dikkatimi çeker. Bu bir sinema filmi, bir tiyatro, bir resim sergisi, bir panel olabilir. Bir romanda… Orhan Pamuk, tek edindiğim ancak basıklığından okuyamadığım romanı ‘Yeni Hayat’ın ilk sayfasında ‘bir gün bir kitap okudum hayatım baştanbaşa değişti’ tümcesi gibi… Hani bir oyundan çıkar insan; darmadağınık, bitiktir. Yine bir salondan çıkar insan; toparlanmıştır, bir şeyler yapacak zamanı vardır, umutludur… En son kitap fuarından çıkışımı anımsıyorum; kitap fuarına gelenlerin bir çoğunun duruşundaki boşluğu sormuştum.

Panel çıkışında konuşmalar duydum… Biri ‘Sami Selçuk’u böyle bilmezdim, anlatımını ne kadar yalın…’ Bir başkası ‘Kaboğlu, kendini kanıtlamış biri olduğunu gösterdi.’ Bir diğeri ‘Yunus Emre, televizyonda tartışmalarda izlediğim biriydi, sıcak biri…’ bir diğeri de ‘Selin Eser, adını ilk kez duymama karşın, söylediklerini önemsedim.’  Etkinliklerin bırakacağı ‘iz’den söz etmem bu! Panelde geçen üç saatin ‘boşa harcanmış’ zaman değil, ‘içi doldurulmuş’ zaman olduğunu söylemek olası…

Sami Selçuk’un ‘milli irade’ konusundaki sözleri herkesi ilgilendirmeli… ‘Milli irade, yüzde yüzün iradesidir. Bizdeki milli irade değil, çoğunluğun iradesidir’ biline…

08.02.17

 

 

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP