Selma ERDAL
Kaçıp giderken insan kaynaklarımız ülkemizden… Ve yine onların aracılığıyla GAYRİSAFİ MİLLİ HASILAMIZ kaçırılırken ülkemizden… İnsan kaynaklarımız üzerine biraz düşünsek mi acaba?…
Bilindiği gibi insan kaynaklarımıza yatırım yapıldığında… Sonuçta insana yapılan bu yatırım harcamalarından yararlanan elbette ki toplumdur. Eğitilen kişi eğitim görmeseydi; eğitim süresinde geçen yıllarında bir işte çalışarak gelir elde edebilirdi. Eğitim görmekle; çalışınca kazanacağı paradan yoksun kalmaktadır. Dolayısıyla burada fırsat maliyeti söz konusu olmaktadır. Eğitimde geçen yıllar nedeniyle, para kazanma fırsatını kaçırmanın maliyetidir bu…
Daha anlaşılır bir açıklamayla…
Kişi eğitim süresince kendi parasıyla okumaz. Finansmanını dışarıdan ailesi ya da devlet karşılıyor olabilir. Okumanın maliyetine; para kazanmaktan mahrum kalınan kazanç da eklenmektedir ki buna “fırsat maliyeti” denir.
İnsan kaynaklarının oluşması için bir tasarruf/birikim gereklidir. Burada kişi çalışmayıp, eğitim alarak daha yüksek gelir elde edeceği için “geleceğe yönelik” birikim yapmış olmaktadır.
Kuşkusuz insana yapılan her harcama için yatırımdır diyebilmek tartışmaya açık bir konudur. Elbette ki her harcama bilgi ve beceriyi arttırabilir ama kişi artan bilgi ve becerisini gelir getirmesi için kullanmayabilir. Örneğin; bir kişinin piyano dersi aldığını düşünelim. Bunun için birtakım harcamaları olacaktır. Kişi piyano dersini yalnızca zevk için alıyorsa, bir başka deyişle müzikle ilgili bir işkolunda çalışıp para kazanmak amacıyla ders almıyorsa, bu durumda yapılan harcamalar yatırım harcaması değil, tüketim harcamasıdır.
Başka bir örnek olarak; kişi sağlığını salt işini aksatmamak, üretimini düşürmemek amacıyla değil de…Yalnızca hastalanmamak için düşünüyorsa, yalnızca bu amaçla sağlık hizmetleri için harcama yapıyorsa, yapılan bu harcamalar yatırım harcaması değil, tüketim harcamasıdır.
Gerçi bu tür harcamaların ne kadarının yatırım, ne kadarının tüketim harcaması olduğunun sınırının çizilmesi çok zordur.
İnsan kaynaklarını bir yana bırakıp, konuyu daha da pekiştirmek için fiziksel kaynaklardan bir örnekleme yapacak olursak; eğer bir harcama mal ve hizmet üretmek amacına yönelik olarak kullanılıyorsa üretim, keyif amacına yönelik yapılıyorsa israf / tüketim olarak değerlendirilir.
Örneğin; alınan bir kamyonet üretim için alınmışsa, bir işte kullanılıyorsa bir yatırımdır. Buna karşın yalnızca gezmek ve tatil yapmak amacıyla kullanılıyorsa tüketim olur.
Bu kısa açıklamalarımızdan sonra; gelelim ülkemizi terk edip, kaçanların durumlarına…
Örneğin; iş insanları bu ülkede üretirler, ülkenin çalışanlarına/emekçilerine/işçilerine iş verirler. Bu nedenle değer görürler. Çünkü onlar risk de alırlar. Buna karşın… Ülkede pek çok ayrıcalıklardan yararlanırlar. Yatırımları devletçe desteklenir, ülkenin bankalarından kolaylıkla kredi alırlar, varsıllıklarına varsıllık katarlar. Üstüne üstlük bir de “varsa” vergi borçları bağışlanır, onlar için özel aflar çıkarılır.
Ama bir gün bakarsınız ki ansızın bir başka ülkenin uyruğuna geçmek için, yabancı bir ülkenin pasaportu için bu ülkede kazandıklarını alıp, götürürler, ülkenin parasını başka ülkelere verirler. Bunca süredir üretim olarak değer bulan harcamalar, buharlaşır, başka ülkenin kasasına gider, ama terk edilen ülkenin tüketim harcaması olarak, ülkenin zarar hanesine yazılır.
Yine bu ülkede eğitim görenler, ülkenin devlet ya da özel okullarında eğitim görenler; eğer bu ülkede çalışırlarsa elbette ki bu üretimdir, yapılan harcamalar boşa gitmemiştir, bu durum verimli bir yatırımdır. Ama yabancı ülkelere gidip, orada çalışmağa başladıklarında; işte o zaman koskocaman kayıptır, tüketimdir, ülkenin kaynaklarının boşa harcanmasıdır. Yıllardır “beyin göçü” olarak bu tür kayıpların da ülkemizi yönetenlerce engellenemediği, bu göçün durması için önlemler almadığı da bilinmektedir.
Eğitimli yurttaşlarımızın, insan kaynaklarımızın yabancı ülkelere kaçarak, bu ülkeye verdikleri maddi ve manevi zararlar yetmezmiş gibi… Bir de iş insanlarının ki onlar bu ülkenin kaymağını yiyenler, sefasını sürenler, kasalarını dolduranlar… İşte onların birikimlerini yabancı ülkelere kaçırmaları bu ülkeye karşı yapılan en büyük ihanettir, hıyanettir, bu ülkeye verilen zarardır ve ülkenin kaynaklarını çalmaktır, ülkenin sırtından bıçaklanmasıdır.
İşte o zaman diyor ki insan…
Besle kargayı, oysun gözünü… Besle kargayı, çalarak varımızı, yoğumuzu terk etsin ülkeyi… Bu ülke daha önce görmemişti bugüne değin kalleşliğin böylesini… Fıtratında meğer bu da varmış.
Aydın
YAZARLAR
4 saat önceEKONOMİ
1 gün önceYAZARLAR
1 gün önceYAZARLAR
1 gün önceYAZARLAR
1 gün önceYAZARLAR
2 gün önceYAZARLAR
2 gün önce