Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Selma Erdal

Ortakya: Mülkiyetin bittiği yerde başlayan yaşam

Hepimiz bu kavramı ilk duyduğumuzda aynı şeyi soracağız: “Ortakya ne demek?”

Bir devlet değil. Bir tapu parçası değil. Ortakya bir ülkeden çok bir düşüncedir. Belki de artık unutmaya yüz tuttuğumuz bir duygunun adıdır: Birlikte yaşamanın, birlikte var olmanın, birbirine bağımlı ya da bağlı olmadan da birbirine sorumlu olmanın ontolojik bir çağrısıdır.

Mülkiyet… Her şey orada başladı, değil mi? Adem ile Havva cennetten kovulurken bile aslında ilk “mülkiyet ihlâlini” işlediler. Bir meyve, Tanrı’ya aitti. Ama yasak meyveye uzanan el, modern insanın doğaya uzanan eli oldu. Ardından “burası benim”, “şurası senin”, “şu toprak devlete ait”, “bu orman koruma alanı” dedik. Hep bölüştük, ama hiç paylaşmadık.

Ortakya, işte bu paylaşılamayan yaşamın adıdır.

Didim’de yaşayan biri olarak bu yazıyı yazarken denize değil, beton yığınlarına bakıyorum. Her biri ayrı bir “mülkiyet belgesi”, ayrı bir sınır çizgisi, ayrı bir “buraya basamazsın” uyarısı taşıyor. Ama kıyılardaki martılar böyle düşünmüyor. Bir çam ağacının gölgesini, bir karınca kolonisinin yolunu, bir rüzgâr esintisinin özgürlüğünü kimse ölçmüyor, bölmüyor. Çünkü doğa ortakya…

Ama insan değil.

İnsan, her şeyi nesneleştirip sonra da “korumak” istiyor. Ne ironik… Önce doğayı öldürüyoruz, sonra doğa parkları açıyoruz. Önce dereleri kurutuyoruz, sonra ‘tematik su festivalleri’ düzenliyoruz. Sanıyoruz ki şefkat gösteriyoruz. Oysa doğa, bizim şefkatimize değil; ortaklığımıza, tanımamıza, birlikte var olmamıza gereksinim duyuyor.

Peki olabilir mi bu?

Bilmiyorum. Belki Ortakya bir ütopya… Belki de geleceğin anayasal düzeni… Belki yalnızca Kazdağları’nda, Munzur’da, bir köylü kadının sabah tarlaya “günaydın” demesiyle yaşamda kalan kadim bir bellek / bir hafıza…

Ama şunu biliyorum: Ortakya’yı düşünmeye başladığınızda, bir taş parçası bile gözünüze başka görünür. Çünkü o artık mülkiyet nesnesi değil; size komşudur, kardeştir, yoldaştır.

Belki de bütün sorun budur: Doğaya sahip olmak değil, onunla birlikte olmak…

Son bir not:

Ortakya yalnızca çevrecilik değil. O bir siyasal öneri, bir etik yönelim ve bir felsefi meydan okumadır. Belki de bize, “insan” olmaktan çok, “varlık” olmanın ne demek olduğunu anımsatacak son şanstır.

Hazır mısınız? Öyleyse Ortakya’ya hoş geldiniz.

 

Didim, 8 Haziran 2025

 

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER