Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mekin ŞAHİN

Son resimdeki gibi yaşarız

Anadolu’nun işgali, emperyalizme karşı verilen mücadele, kurtuluş savaşının Cumhuriyetle sonlanması; 1453 yılında başlayan kulluk sürecine son noktayı koydu. Özgür yurttaş dönemi başladı. Bağımsızlık siyasi ve ekonomik anlamı içerdiğin de kelime anlamına uygun sonuç içerir. Biri eksik olduğun da tam bağımsız olmak mümkün olmaz. Özgür Yurttaş dönemi bu nedenle ara kesintilere uğradı. Tam bağımsız Türkiye sürecine ulaşamadı.

1960 yılında ki burjuva demokratik atılımı yukarıdan aşağı getirdiği anayasa ile bireysel özgürlüğü genişletmesiyle; Türkiye de sosyalist düşüncenin de örgütlenmesinin önünü açarak hız verdi. Özellikle öğrenci gençliğin dinamizmi; dünya da ki demokrasi mücadele örneklerinin de etkisiyle Tam bağımsızlık mücadelesini ateşledi. İstanbul ve Ankara da başlayan tam bağımsızlık mücadelesi, devrim mücadelesinin meşalesine dönüştü. İstanbul da Deniz Gezmiş, Ankara da Mahir Çayan; kurdukları örgütlerle tam bağımsızlık mücadelesini devrime dönüştürdü. Ancak devlet bu devrimci insanları; asarak, kurşunlayarak öldürdü.

30 Mart 1972 tarihini yaşayanlar, fiziki olarak yok aldı. Ancak o gün bugün yapılan tüm saldırılara rağmen yaktıkları ateş bir biçimiyle yanmaya devam ediyor. Doğru her yerde doğru ve varlığını her koşulda koruyor. Tıpkı Che Guevara dünyada gençliğin ve devrimin sembolü. Deniz ile Mahir Türkiye gençliğinin ve demokrasi kavgasının sembolü. Her üçü emperyalizme karşı direniş sembolü! O nedenle 30 Mart 1972’de öldürülen devrimciler ve Türkiye emekçi halkına emanet ettikleri Türkiye’ye özgü devrim anlayışı sürekli yaşamaya devam ediyor.

Ernesto Che Guevara. Küba’da bakanlığı bırakarak diğer Latin Amerika ülkelerine gittiğinde arkasından konuşanlara ‘’Arkamdan konuşmaya devam et. Çünkü karşıma çıkacak kadar büyük değilsin.’’ Demişti. Çok doğru ve önemle sahiplenecek kelimelerle dolu söz. 1960 sonrası tam bağımsız Türkiye isteyen genç devrimciler, 68 ve 78 kuşağı öldürüldüler. Özgürlükleri ellerinden alındı. Üzerlerinden zulüm hiç eksik edilmedi. Ama yok edilemedi. Bitirilemedi. Toprağa uzandığı gençliğiyle hala yaşıyor. O gün 68-78 kuşağına saldıranların kendisi de ‘’tam bağımsız Türkiye’’ istemenin ne kadar doğru olduğunu görüyor. Ama hatalarını kabul edemiyorlar. Çünkü günahları çok. Günahlarının gölgesinde yaşayarak, gerçekle yüzleşmek istemiyorlar.

Arkadan konuşmaya devam ediyorlar. Bunlar çıkarları uğruna her yöne serpilmiş, kimliklerini gizleyerek egolarını güçle Türk halkının tepesine koymak istiyor. Bizim arkamızdan konuşan, hala yaşamaya devam etmemiz karşısında başını eğenler; bugünde bizi cezaevlerine kapatarak, vücudumuzu parçalayan kurşunda eriyerek yok olacağımızı sanıyor. Bilmedikleri, biz son ölümleri hiç sevmeyiz! Toprağın altına inandığımız her şeyle uzanırken, toprağın üstünde hiç yaşlanmayız. Son resimdeki gibi yaşarız.

İdeallerine sarılan onun mücadelesini veren kişiye, kuruma ve siyasetçiye saygı duyulmalı. Kısır döngü içinde bize uygun olmayan idealleri savunanlarla yüz yüze onun ve kendi ideallerini konuşmak ve sonuç alma gerçeğine sırt dönmemeliyiz. Devrim korkakların işi değildir. Devrim idealsiz ve körü körüne bir yere saplananların işi değildir. Devrimle değişen ve dönüşeni yaratan; sözüyle eylemini bir arada tutan ve yaşatandır. Kolektif algısı her şeyin önünde yer alır. Recep Tayyip Erdoğan’ın Ilımlı İslam’ı ifade eden Türk-İslam düşüncesine saygı duyarım. Ama O düşünce adına insan onurunu yıkan, yok eden, hukuksuz ve adaletsiz uygulamalarına ve BOP eş başkanlığına saygı duymam! AKP’ni kurarken programına koyduğu ‘’Yolsuzluk, Yoksulluk ve Yasaklar.’’ 3 Y projesine saygı duyarım ama bu projedeki iddiaların tam tersini yapmasına saygı duymam. Saygı duymadığım her şeye karşı kendi ideallerimle mücadeleden hiçbir koşulda vaz geçmez ve mücadeleye devam ederim. Türkiye siyasetinin zaafı, ön yargıyla tartışmadan idealle pratik uygulamayı aynı eksene koyarak suçlamaktır!

CHP yeniden açıldığı andan beri CHP’ni yönetenler feodal siyaseti rehber edindiğinden mücadele eksenini bir türlü oturtamıyor. Çarpık bir örnekle anlatayım. Tarihi belirsiz olan cumhurbaşkanlığı seçimi için tüm üyelerin katılımıyla tek aday Ekrem beyi yukarıdan aşağı aday yapılmak istendi. Partide bu sürece karşı olanları dahi oy vermeye çağırıldı. Özel çaba harcandı. (Ekrem Bey’in erken saldırıya uğraması ve tutuklanmasının önünü açtı. Zamanı geldiğinde düşüncemizi tartışmaya açarız.) Seçim olağanüstü koşulda yapıldı. Parti üyeleri çok ciddi katılım sağladı. Ekrem İmamoğlu seçildi. Sonra: Partiye dönük ahlaksız saldırının önünü kesmek adına olağanüstü kurultay kararı alındı. 6 Nisan’da yapılacak olan genel başkan ve PM seçiminde, bir anda övünerek söylediğimiz demokratik yöntem yerine blok listeyle seçim yapılacağı kararı alınarak, kamuoyuna açıklandı. Ekrem İmamoğlu’na dönük hukuksuz ve adaletsiz saldırıya karşı verilen mücadeleye saygı duyarım. Ama Genel başkan ve PM seçimlerinin blok listeyle seçime gidilmesine saygı duymam. Tartışır ve doğru olmadığını ifade ederim. Demokrasi mücadelesini hem ülkemde AKP-MHP faşizmine karşı hem de parti içinde feodal siyasete dört elle sarılanlara karşı her koşulda sürdürmeye devam ederim.

Ekrem İmamoğlu süreci tüm CHP camiasının ders çıkartacağı bir süreç. Tüm CHP camiası ülkede demokrasiyi, demokratik halk cumhuriyetiyle taçlandırmak istiyorsa; kendi içinde keyfiyeti kaldırarak, kişileri ve kurumları örgütün üstüne koyma alışkanlığına son vermeli. Örgüt her şeyin üzerinde. Halka ve CHP üyelerine umut olacaksa; parti politikaları demokratik kurallar içinde sürdürülmeli. Sayın Özgür Özel kişisel hedefe fırsat yaratarak umut olamaz. Sayın Özgür Özel halkın tüm kesimlerine yaşama fırsatı veren, yaşama koşullarını evrensel değerlere kavuşturan politik çözümlerle CHP’ni halkın umudu, kendini Türk halkına umut yapar. CHP’nin acil yeni genel başkana ihtiyacı yok. CHP’nin özgür düşünen, araştıran, üreten ve umudu tırnakla kazıyarak Türk halkına sunacak PM üyelerine ihtiyaç var. Parmak kaldıran değil yol gösteren MYK üyelerine ihtiyaç var. Ağzından çıkan her sözle halka umut olan, siyasi rakiplerini düşünme zorunda bırakan CHP yönetimine ihtiyaç var. 6 Nisan 2025 tarihi CHP’nin Mustafa Kemal hedeflerine koştuğu; 68 ve 78 kuşağının dilinden düşürmediği tam bağımsız Türkiye sevdasının yeniden dirildiği gün olmalı! Unutma her daim son resimde ki gibi yaşarız.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER