İktidarın İstanbul Büyükşehir Belediyesine karşı yürüttüğü operasyon, AKP’nin rejimi dönüştürmek için başta bulunduğu son 23 yılın üçüncü büyük halk kalkışmasına sebep oldu.
Birinci kalkışma, 2007’de, AKP iktidarının beşinci yılında yapıldı. Meclis’ten AKP’nin seçeceği İslamcı bir cumhurbaşkanının önlenmesine yönelikti. Büyük kentlerin alanlarından taşan milyonlara varan kalabalıklar laik cumhuriyetin korunmasını istediler. Eylemi düzenleyenlerin başında Atatürkçü-laik emekli askerler ve siviller vardı. Ancak, eylem başarıya ulaşamadı ve AKP muhalefetle uzlaşmayı kabul etmeyerek kendi adamını cumhurbaşkanı seçip yolunda yürümeyi tercih etti.
İkinci büyük kalkışma, bundan altı yıl sonra Mayıs 2013’te başladı ve haftalarca sürdü. Her yaştan kadın erkek, Yurdun her yanında AKP iktidarının ülkeyi istediği yere sürüklemesini önlemek için alanları doldurdu. Bu eylem baştan planlanamamıştı. Gezi Parkı’nda ağaç kesmeyi önlemek gerekçesiyle kendiliğinden başladı. Bütün yurda yayıldı. Milyonlarca insanı içine aldı. Bu eylemin örgütçüleri sivil toplumdu. Hükümet, bu eylemler karşısında Gezi Parkında ağaç kesmeyi durdurmaktan başka geri adım atmadı. Göstericilere karşı şiddet kullandı ve ölenler oldu. Gezi eylemleri, Türkiye halk hareketleri tarihinde büyük bir deneyimin mirasını bırakarak belleklerde yerini aldı. Bu olaydan hâlâ tutuklular var.
Bu arada bürokrasinin AKP’yi kapatma davası da sonuçsuz kaldı, yalnızca, bir şeriat devleti isteyenlerin odağı hâline geldiği tescillenebildi. AKP iktidarı, 2016’da ortağı Fethullah Gülen “Hocaefendi”nin başında bulunduğu cemaatin ihanetine uğradı ve giriştiği silahlı darbe halkın da karşı koymasıyla başarıya ulaşamadı.
Tayyip Erdoğan Hükümeti, iki büyük halk kalkışmasını ve ortağının darbe girişimini büyük bir yara almadan atlatabildi. Bunun nedeni, Türkiye’deki bölüşümden yeterli payı alamamış olan, halk kitlelerinden, yani yoksullardan büyük bir destek görmesiydi.
1946’dan beri yavaş yavaş oluşan bu kitlelerin siyasete katılması, sandıkların belirleyici unsuru oldu. özellikle Ecevit ve ardından Erdoğan dönemlerinde hatırı sayılır bir mesafe aldı. Bu gerçek, siyaseti planlayanlara büyük bir derstir. İktidar olabilmek ve iktidarda kalabilmek için siyasetten dışlanmış, dar gelirli kesimleri iktidarın destekçileri hâline getirmek başarının en önemli unsuru oldu.. Şüphesiz, AKP iktidarında ülkeyi yoksullar yönetiyor değildir. Dizgin gene zenginlerin ve üst orta sınıfların elindedir. Ancak AKP’nin şeriatçı-muhafazakâr kadroları, kır ve kent yoksullarının çeşitli sorunlarına el attılar. Devleti elinde tutan ordu ve bürokrasi politikaları belirleyici olmaktan çıktı. 1923’ten beri iktidar ve 1950’den beri klasik muhalefet olan CHP yöneticilerinin çoğu bu gerçeği geç de olsa kavradılar.
AKP, parlamenter ve laik sistemle ABD ve Avrupa Birliği ile uyuştukları görüntüsü vererek, halka bir şeyler dağıtan politikalar geliştirdi. Ne var ki, halka güven vermeleri kolay olmadı. Ancak yaşam koşullarının gelişmesi, kentlileşme, öğrenim görenlerin ve iletişim olanaklarının artması, AKP’nin değişen nüfus tipinin ihtiyaçlarını karşılayamaz hâle getirdi. Uyguladığı politikalar ekonomiyi de rayından çıkardı. Büyük kentlerden başlayarak seçmenler CHP’yi birinci parti yaptı.
Türkiye bir iktidar değişimine hazırlanırken, iktidar koltuğuna iyice yapışmış olan AKP, bu değişimi önlemeye çalışıyor. İktidarı sonsuza kadar kendi hakkı görüyor,
İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimlerini asla kabul etmek istemeyişinin nedeni, bu büyük kentin yarattığı ranta hükmetmek istemesi ve İstanbul’dan başlayan bu değişim eğiliminin bütün yurda yayılmasıdır. Nitekim son yerel seçimlerde bunun gerçek olduğu da görüldü.
Başında “Cumhurbaşkanı” sıfatıyla Recep Tayyip Erdoğan’ın bulunduğu iktidar, CHP’nin cumhurbaşkanı adayı olarak gösterdiği Ekrem İmamoğlu’nu saf dışı bırakmak için çeşitli yollara başvuruyordu. Bu kez, kendini elini çabuk tutmak zorunda hissetti ve Cumhurbaşkanı adayı ilan edileceği gün onu yolsuzluk ve teröre yardım etmekle suçlayıp saf dışı bırakmak istedi.
Bu kez protestoların örgütleyicisi CHP’dir ve bu durum CHP için de yeni bir yola girmekte olduğunu göstermektedir. Onun elinde eskisi gibi ordu ve bürokrasi yoktur. AKP’nin politikalarından şikâyetçi geniş bir orta sınıf, küçük burjuvazi ve işçiler vardır. İş adamlarının bir kısmı da artık iktidar değişikliği istemektedir.
Halk kitleleri, iktidarı oylarıyla desteklemiş ve hâlâ destekleyecekler de içinde olmak üzere, İstanbul Büyükşehir Belediyesine yapılan operasyon nedeninin yolsuzluk ve teröristleri işe almaktan kaynaklanmadığını, güçlü bir rakibi engellemek olduğunu biliyor. Ayakkabı kutularına para istif edenlerin nasıl korunduğunu, büyük rüşvet alanların mahkemeye bile sevk edilmediğini bilmeyen yoktur.
İktidarların serbest seçimlerle değişeceğini kabul etmez görünen AKP yönetimi, bu gibi yollarla birkaç yıl daha iktidarda hüküm sürebilir. Ancak halkı memnun edecek politikaları tükenmiştir, ideolojileri, sayıları artmakta olan modern insanın ihtiyacına cevap vermekten uzaktır. Ekrem İmamoğlu’nu seçime sokmayı engelleyebilse bile, muhalefet başka adaylar çıkarabilecek imkânlara sahiptir.
Bu üçüncü dalga, Gezi’den beri geri çekilmekte olan halkı harekete geçirmiştir ve alanları dolduran milyonların sürükleyici gücü üniversite gençliğidir.
Eskiden Türkiye, her on yılda bir darbe ile karşılaşmakla bilinirdi. Fethullahçı darbe girişimi de yenildikten sonra artık darbeler dönemi bitmiş, onun yerini AKP iktidarında üçüncüsü yaşanan kitlesel gösteriler almıştır. Şimdi 2002’den beri 23 yılda üçüncü yaşandığına göre her 7,5 yıla bir kitle kalkışması oluyor demektir. Ancak gelişmelerin gösterdiğine göre iktidarın el değiştirmesi için bir 7,5 yıl beklenmeyecek, ilk genel seçimde iktidar değişecektir. Zaten yerel seçimlerin ve kamuoyu anketlerinin doğruladığı gibi ülkeyi bir azınlık grubu yönetmektedir ve bu iktidar hakkının gaspıdır.
Sorun cumhurbaşkanlığı adaylığının zamanı ve adayın isabetli olup olmadığı konusunu aşmış, demokrasi mücadelesi hâline evrilmiştir. Bu nedenle, milyonlarca seçmen gibi sandığa gidip dayanışma görevimi yerine getirdim. İstanbul Büyükşehir Belediyesi yönetimine ve bazı belediyelere yapılan haksız muamele yeni ve güçlü bir muhalefet bloğunun oluşmasına neden oldu ki bu durum iktidarın çaresizce kurşunu kendi ayağına sıkmasından başka bir şey değildir