Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Seray Sayar Levent

Al bayrağım

Maalesef özellikle son gelen neslin umurun da olmayan, bilenlerin de inancını kaybettiği, bu bilinçsizlikle şu an ki rahat hayatlarını fark etmeyen ve bu vatanın hangi zorluklarla vatan olduğunu öğrenmek istemeyen, vatansızlığın ne olduğunu görmelerine rağmen çok kolaymış gibi umursamayan ve hatta dibindeki savaşları korku filmi gibi izleyen, her şeyden öte bağımsızlığını altın tepsilerle sunmaya hazır, garip bir toplum haline gelmişken, ben bilenin hafızasını tazelemek, bilmeyenin de  aslında ne kadar şerefli bir ecdadın torunları olduğumuzu sonradan yozlaşmalarımızı, yobazlaşmalarımızı görmemiz adına, şöyle minik bir tarihi yolculuk yapmak istedim.

12 Mart İstiklal Marşı’nın Kabulü ve Mehmet Akif Ersoy’u Anma Günü’ idi. Bağımsızlığımızı simgeleyen marşımız ve bayrağımız… Bugün bayrağımızın nasıl şekillendiğini ve dünya uluslarında dahi eşi benzeri olmayan sözlerin, bestenin hikâyesi ile sizleri baş başa bırakıyorum.

Türk bayrağının şeklinin nasıl bulunduğuna dair birkaç farklı rivayet ve tarihi süreç vardır. Bayrağın bugünkü haline gelmesi Osmanlı dönemine dayansa da, hilal ve yıldız sembolleri çok daha eski Türk ve İslam kültürlerinde de yer almaktadır. İşte bazı yaygın anlatılar:

  1. Osmanlı Bayrağından Cumhuriyet Bayrağına Osmanlı İmparatorluğu’nda farklı dönemlerde çeşitli bayraklar kullanılmıştır. 1793 yılında III. Selim döneminde kırmızı zemin üzerine beyaz hilal ve yıldız bulunan bir bayrak resmî olarak kabul edilmiştir. Daha sonra 1844 yılında Abdülmecid döneminde yıldızın beş köşeli hale getirilmesiyle bayrak bugünkü haline daha da yaklaşmıştır.
  2. Kanlı Göl Rivayeti Halk arasında anlatılan bir efsaneye göre, Osmanlı ordusu bir savaşta büyük bir zafer kazanır. Savaş alanında şehitlerin kanlarıyla dolan bir su birikintisine bakan askerler, o sırada gökyüzündeki hilal ve yıldızın bu suya yansıdığını görürler. Bu görüntü, Türk bayrağının ilham kaynağı olarak anlatılır.
  3. Eski Türk Kültürü ile Bağlantı Türkler tarih boyunca gök tanrı inancı ve hilal sembolünü kullanmışlardır. Eski Türk devletlerinde hilal ve yıldız, gök ve kutsallık ile ilişkilendirilmiştir. Özellikle Göktürkler ve Uygurlar döneminde bu sembollere rastlanmaktadır.
  4. Hilal ve Yıldızın İslami Bağlamı Hilal, İslam dünyasında önemli bir semboldür ve birçok Müslüman devletin bayrağında yer almıştır. Osmanlı’nın güçlü bir İslam devleti olması nedeniyle hilal ve yıldızın bayrakta yer aldığı düşünülmektedir.

Türk bayrağı, tarihsel bir süreç içerisinde Osmanlı’dan günümüze kadar gelişerek son şeklini almıştır. Hem eski Türk gelenekleri hem de Osmanlı kültürü bayrağın oluşumunda etkili olmuştur. Resmî olarak kabul edilen son hali ise Cumhuriyetin ilanından sonra, 29 Mayıs 1936’da “Türk Bayrağı Kanunu” çıkarılmış ve bayrağın ölçüleri kesin olarak belirlenmiştir.

İstiklal Marşı’nın Yazılışı ve Mehmet Akif Ersoy’un Öyküsü

İstiklal Marşı, Türk Kurtuluş Savaşı’nın en zorlu günlerinde, bağımsızlık mücadelesi veren milletin moralini yükseltmek ve milli ruhu canlandırmak amacıyla yazılmıştır. 1920 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından bir milli marş yazılması için yarışma düzenlendi. Yarışma sonucunda birinciye 500 lira ödül verileceği açıklandı. Ancak Mehmet Akif Ersoy, ödül nedeniyle yarışmaya katılmadı. Daha sonra dönemin Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver, ödülü kabul etmeyeceğine dair güvence vererek Mehmet Akif’i ikna etti.

Mehmet Akif, 1921 yılında Ankara’daki Taceddin Dergâhı’nda İstiklal Marşı’nı yazdı. Marş, 724 şiir arasından birinci seçildi ve 12 Mart 1921’de TBMM tarafından kabul edildi.

Mehmet Akif, ödül olarak verilen parayı kabul etmeyerek, parayı Daru’l-Mesai adlı fakir kadın ve çocuklara iş öğreten bir kuruma bağışladı. Hayatının geri kalanında İstiklal Marşı’nın kendisine ait olmadığını, milletin eseri olduğunu söyleyerek şiiri “Safahat” adlı eserine koymadı.

İstiklal Marşı’nın Bestelenmesi

İstiklal Marşı’nın bestelenmesi için de ayrı bir süreç yaşandı. Önce Ali Rıfat Çağatay tarafından 1924 yılında bestelenerek yürürlüğe girdi. Ancak 1930 yılında bugünkü haliyle Osman Zeki Üngör’ün bestesi resmi olarak kabul edildi.

Osman Zeki Üngör, dönemin ünlü bir orkestra şefiydi ve Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın kurucularındandı. Besteyi yaparken marşın anlamına uygun bir coşku ve duygu katmaya özen gösterdi. O dönemde marşın orkestralar ve bandolar tarafından çalınması için uyarlamalar yapıldı.

Osman Zeki Üngör, bestesi hakkında şunları söylemiştir:

“Bu marşı bestelerken büyük bir sorumluluk hissettim. Milletimizin ruhunu yansıtacak güçlü bir beste yapmalıydım. Her notasında, halkın bağımsızlık mücadelesini ve azmini yansıtmak istedim.”

Bu nedenle İstiklal Marşı’nın bestesi, güçlü ve etkileyici bir yapıya sahiptir ve yıllardır Türkiye’nin milli marşı olarak coşkuyla söylenmektedir.

Son söz: Bu derece vatanperver bir ecdattan, İstiklal Marşı’nı duyduğu her yer de işini gücünü bırakıp saygı duruşuna geçen, her şehitte gözyaşına boğulan halktan geriye ne kaldı?

Koca bir HİÇ… Neden mi? Çünkü bize altın tepsiyle; bir cumhuriyet, laik yönetim şekli bedel ödemeden sunulduğu için fazla geldi. Zira karanlığı yaşamadan aydınlığı gören bir millet, görmediği karanlığa sürüklenmeye mahkûmdur.

Şimdilik her zaman olduğu gibi hoşça kalın, akıl ve beden sağlığınızı korumaya çalışın!

 

 

 

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER