Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Oktay Erol

Açlık sınırı ya da iç pazar…

Girişlerinde, pahalı giysili görevlilerin konukları karşıladığı otellerin toplantı salonlarında gerçekleşen buluşmalar “hep” güzel olmuştur! Katılımcıların “toz pembe” tablolar çizdiği bilinir!

Kepçelerle aldıklarını çay kaşıklarıyla dağıtmayı bir “iş” sayarlar! Her yaklaşan ya da yaşanan toplumsal sevinçleri “kazanca” çevirmenin yollarını ararlar! Bir bayram öncesinde raflardaki ürünlere gelecek zamlar doğaldır, bir doğal yıkımın ardından konut fiyatlarının artması “arz/ talep” dengesi açısından zorunludur, herkesi karartan salgın süreçlerinde “kıt” bulunan ürünlere/ temel gereksinmelere herkesin ulaşamaması sistemin gereğidir! Umut hep yaşatılmalıdır, yönetenler dinlenmelidir, taşkınlıktan kaçınılmalıdır, açlık yaşamın içinde olması gereken bir olgudur, daha kötüsü yaşanmadığı için “şükür” edilmelidir, yardım bekleyenlerin sayısı artırılmalıdır! Ancak salonda bulunanlar için bunların hiçbiri geçerli değildir!

***

Büyüdük, uçtuk, eski Türkiye’yi aştık, tarihsel çıkışlar gerçekleştirdik, daha çok ürettik, daha çok dışsatım gerçekleştirdik, dünyanın kıskandığı düzeye ulaştık! Yıllardır susmayı yeğleyen, yurttaşın “açız/ doymuyoruz” çığlıklarını duymayan TÜSİAD geçtiğimiz hafta istedikleri büyümeyi gerçekleştiremeyince açtılar ağızlarını, yumdular gözlerini! “İktidar” karşısında “dik” duruşu nedeniyle de alkışlayanlarımız, “ne güzel konuştular” diyenlerimiz oldu; sandık ki asgari ücretli çalışanların/ emekli aylığıyla yaşama tutunanların sesi olacaklar, sandık ki evsizlerin evi olması için çabalayacaklar/ hukuk işlerlik kazanacak/ açlık sınırı sözde kalacak, sandık ki her şey çok güzel olacak!

***

Türk-İş’in açıkladığı rapora göre, şubat ayında bir ailenin açlık sınırı yirmiüçbin lirayı geçerek, yılın ikinci ayında asgari ücretin üstüne çıkmış oldu! Emekliler yazgılarına terk edildi; onu anladık, ancak bu yurdun toprağını işleyen, suyunu kullanan, fabrikada tütün saran, iş makinelerini çalıştıran “ücretliler” bugün açlık sınırının altında kaldılar! TÜSİAD’ın, bir yandan emekçinin “temel gereksinmelerini” sağlamakta yaşadığı zorlukları bugüne değin savsaklamasını, bir yandan da pazar payını yitirme kaygısını konuşan olmadı nedense!

Soralım; asgari ücretli, bir ay içerisinde nelere harcama yapar? Tüm canlılar gibi insan da önce “doymak” zorunda! Aldığı yirmiikibin lira… İki çocuklu bir ailenin günlük yiyeceği beşyüz lira olsa; bir ay için onbeşbin lira… Evi olduğunu varsayalım; elektrik, yakacak, okul masrafları… Donup kalıyorsunuz! Peki, TÜSİAD’ın hangi ürününü tüketme olanağı vardır asgari ücretlinin? Eskiyen çamaşır/ bulaşık makinesini mi değiştirecek, süpürgeyi mi yenileyecek, yeni çıkan bir ürünü mü edinmek isteyecek? TÜSİAD’ın kaygısı bu; çünkü toplumun büyük bir katmanının alım gücü yok!

***

Türk-İş’in verileri, yaşanan yüksek enflasyon nedeniyle, toplumun büyük çoğunluğunu oluşturan asgari ücretlilerin, emekli aylığı ile geçinmek zorunda olanların “açlıkla” karşı karşıya olduklarını ortaya koyuyor! Gıda, konut, temel gereksinmelerdeki “durmaz” artış, yurttaşın alım gücünü her geçen gün zorlaştırırken “açlık” konusunu da kalıcı/ yaşamın bir parçası durumuna getiriyor!

Dün konuşanları çok duyduk, şu an için de konuşanlar vardır mutlaka, yarın da olacağını adım gibi biliyorum! Girişlerinde yine pahalı giysili görevliler konukları karşılayacak, otellerin toplantı salonlarında buluşmalar yapılacak, yurttaşın “alım gücünü” artırmak üzerine değil de patronun “daha çok” kazanması üzerine söylevler verilecek, “iktidarın” izlediği ekonomi paket övülecek, asgari ücretlinin “açlık sınırı” altında kalması değil de ücretlinin aylığına “zam” yapılması durumunda “mutsuz” olacağı vurgulanacak! Peki, hiç sordunuz mu; ürettiğinizi, iç pazarda kim tüketecek? 010325

 

 

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER