Bosna Savaşı sırasında Sırpların saldırılarına, tecavüzlerine ve top yekün yok etme savaşlarına karşın, Boşnak Kadınları; korkmadı, ürkmedi, direndi ve yenilmedi.
Moralini yüksek tutup, düşmanın karşısında ezilmediğini, erimediğini kanıtlamak için; giyindi, süslendi, inatla sağ kaldı, sağlam kaldı, değerlerini ve kimliğini yitirmedi.
Bu ülkede birileri kadınları karanlıklara sürüklemek, toplumsal yaşamdan soyutlayıp, evlere kilitlemek, var oluş savaşımında ve yaşam yarışında kadınlara çelme takıp, onları geriye düşürmek için dur, duraksız bir çaba içinde…
İşte onlara karşı bizim de savaşımımız Bosnalı kadınların ki gibi ezilmeden, erimeden, yenilmeden sürmeli, sürdürülmeli!
Kadın kendini donatmalı; yalnızca ipeklerle, taftalarla değil, kitaplarla, bilimle, bilgiyle… Tez günde kesmeli ilgiyi, ilişkiyi; astroloji, fal ve hurafeyle…
Bir olmalı, birlikte olmalı; aydınlığa yol almak isteyen kız kardeşleriyle ve kendinde olanı paylaşmalı, çok öğrendiyse, çok bildiyse, yalnızca kendisine saklamamalı, onlara da öğretmeli…
Yaşam deneyimlerini, dünya görüşlerini, birikimlerini “mum dibine ışık vermez” deyişinden arınarak, kıskançlık duymadan kız kardeşlerinin aydınlanması için onlarla buluşup, konuşup, görüşüp aydınlığa yürümek isteyenleri eğitmeli…
Aydınlık kadınlar, aydın kadınlar; kız kardeşlerinin ellerinden tutup, güzel yarınlara birlikte yürümeli…
Nasıl ki dünyanın yarısı kadınlarınsa, bu ülkenin yarısı da kadınların; inanmıyorsanız, birkaç gün önce açıklanan ülke nüfusunu oluşturan kadınların ve erkeklerin sayılarına bakın!
TÜİK verilerine göre; Türkiye’de ikamet eden nüfus, 31 Aralık 2024 tarihi itibarıyla bir önceki yıla göre 292 bin 567 kişi artarak 85 milyon 664 bin 944 kişi oldu. Erkek nüfus 42 milyon 853 bin 110 kişi olurken, kadın nüfus 42 milyon 811 bin 834 kişi oldu. Diğer bir ifadeyle toplam nüfusun %50,02’sini erkekler, %49,98’ini ise kadınlar oluşturdu.
Sakın ola ki pes etmeyin, susmayın, kendinizi tutmayın; sizi yok sayanlara karşı, “ben varım” diyerek, aklınızın süzgecinden geçirdiğiniz eylem ve söylemlerinizle, tutum ve davranışlarınızla karşı durun.
Bu öyle bir sorun ki dünyanın en gelişmiş ülkesinde de en geri kalmışında da kadını yok sayma, yok etme savaşında erkekler aynı oranda ilkel benliklerinin etkisinde; kadına şiddetin her türlüsünü uyguluyorlar, fiziksel ve psikolojik saldırılarını sürdürüyorlar.
Sanki kadınlar yokmuşçasına; yasaları çıkaranlar da onlar, çıkarları doğrultusunda kasalarını dolduranlar da onlar, kadınlarla dünyayı kesinlikle paylaşmak istemiyorlar.
Çevrenize baktığınızda, üstelik en yakın çevrenizde, hatta evinizde bile; böyle erkekleri görüyorsunuz, değil mi?
Kadın onlar için sanki evinin eşyası; kanepesi, masası, tenceresi, tavası ve kadını…
Oysa kadın ve erkek; tek başına yarım, tek başına eksik ve kadın yoksa erkeğin yaşamında, yaşamsal damarlarından en önemlisi kesik…
Eğer yoksa bu yanlış denklemde bir kasıt; kadın erkeğin karşısına dikilip de ben de varım, ben senin yarın, sen benim yarım diyerek yaşam ortaklığındaki hakkını aramalı ve almalı! Yalnızca evde mi? İş yaşamında, siyasal yaşamda, yalnızca yerel değil, ülkenin genel yönetiminde TBMM’de…
Kadın; Cumhuriyet’in kuruluş döneminde olduğu gibi, özlenen, amaçlanan kimliğine yeniden dönmeli!
Onu kara çarşaflara dolayıp, karanlıklara tutsak etmek isteyenlere karşı direnmeli!
Yokluğun, yoksulluğun içine düşürülüp de bir lokma ekmek uğruna ne kimliğinden ne kişiliğinden ödün vermemek için ayaklarının üzerine dikilmeli!
Ben kadınım, ben varım, yaşamdan payımı, benim olanı; söke, söke alırım diyebilecek özgüvene erişmeli!
Ve özgüvenli kadınlar çoğalmalı! Bu çoğalma için de kadınlar dayanışma içinde olmalı, yardımlaşmalı!
Ama yardımlaşma olgusu; evde giyilmeyen giysilerin, eskilerin, olmayanlara verilmesine indirgenmeden… Sorunların tartışılması, akıl yürütme, çözüm üretme yöntemlerinin oluşturulması ve geliştirilmesi için bir araya gelinmesi olarak algılanmalıdır.
Kadınların yeniden var oluşu için, yeniden saygın kimliği ve kişiliği için… Haydi kadınlar bir araya gelin, el ele verin ve eyleme geçin!
Çünkü doğayı yok etmek isteyen Vandallar, doğuranları da yok etmek istiyorlar; yeter artık uyanın! Olan, bitenin farkına varın!
Didim, 10 Şubat 2025