Sırrı Süreyya Önder, biliyorsunuz, DEM Parti’nin önemli adamlarından ve Millet Meclis’indeki Başkanlarından (-vekil) biri.
Neden Türkiye Büyük Millet Meclis’i demediğim sorulacak olursa, bu kurumun artık ne ‘Büyük’lüğü ve ne de ‘Türkiye’liliği kalmamıştır da ondan, deyip geçiyorum.
Çünkü Türkiye Cumhuriyeti Devlet’i, ister kabul edin isterseniz etmeyin ama artık Türkiye İslam Devleti olmuştur.
AKP, MHP, YRP, Gelecek, Selamet, Saadet, Fazilet gibi hangi ad ve takıyı alırsa alsın, Millet Meclisi denilen yere sözde seçilen vekillerin çoğunluğunun önceliği ‘islamî değerler’ değil midir?
Bunların tümü Cumhuriyet karşıtıdır.
‘Kuruluş İlkeleri’nin kaldırılmasından yanadırlar.
Sözde ‘laik’ olup, yine sözde ‘solcu’ olduklarını söyleyen DEM’lilerin ağır toplarından Sırrı Süreyya Önder bakın ne diyor:
“Geleneksel İslam Hukuku suçları Allah’a ve insana karşı işlenmiş suçlar olarak ikiye ayırır. Birincisinde af, indirim, kısas/tazminat yoktur ve cezası yaşamsaldır çoğunlukla ve ‘had’ denir. Ḥudūd çoğul hâlidir ve had hudūd aşmak ya da bilmemek buradan gelir”.
İlk bakışta ‘İslam Hukuku’ konusunda vaiz vereceğini sanabilirsiniz.
Ancak Sırrı Süreyya Önder sözü Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna getirecek ve ‘sır’rının şifrelerini verecektir:
“Benim yandığım şudur: Bu ülkenin yenisi kurulurken şöyle olmuş: Allah, her alandan haşa silinirken, devlet kendisini Allah’ın yerine koymuş ve kendisine karşı işlenen suçlar için kendisini Allah ile bir tutup had çizmiştir.”
Mustafa Kemal’e tapmayın, tapacaksanız Reyiz’e tapın diye yırtınan Diyanet İşleri Başkanı konuşuyor sanırsınız, ama değil; sözler Sırrı Süreyya’ya aittir ve şöyle devam etmektedir.
“İşte bu çizgi, yani devletin çizgisi, İslam hukukundakinin aksine, önceden görülebilir, bilinebilir bir şey değildir. İşte kendi haddini bilemeyen devletimizin, haddini/çizgisini aştığını fark etmenin tek yolu da haddi aşmaktır.”
Demek ki neymiş, Cumhuriyet haddini aşmıştır. O halde ona ‘haddini bildirmek’ gerekiyormuş.
Şimdi bu Sırrı Süreyya’nın başka bir dolu Sırrı ile birlikte, bütün dertlerinin Cumhuriyet yıkıcılığı olduğu ileri sürülecek olursa, ‘İslam Hukuku’na göre ‘iftira’ edilmiş mi olacaktır?
Bu bir dolu Sırrı’nın ‘Demokrasi’ ve hatta şeddeli bir bir biçimde ‘Demo-krasi’ diye yırtınmalarını temelinde ne varmış?
Cumhuriyet yıkıcılığı.
Devlet-Ulus modasının geçtiği.
Kültürel zenginlik-menginlik adı altında ‘miko-milliyetçilik’.
‘Ulus’ kavramının reddi.
Ve çok daha önemlisi Kemalizm düşmanlığı.
Ki, Memduh Bayraktaroğlu türü sözde ‘liberal-demokrat’lar ile sözde ‘sosyalist solcular’da bir ‘kemalizm düşmanlığı’ ‘sır’ olarak vardır ve bu Memduh bey mottosuna ‘sosyalist’ ekini eklemekten de çekinmemektedir.
Oysa böylece ‘Sosyalist’ teriminin içini boşalttıklarının ayırdında bile değildirler.
Türkiye’de az-çok okumuş kesimlerin ‘sosyalizm’den ne anladıklarını da kestirmek zordur.
O zaman sıkı duracaksanız söyleyeyim; Kemalizm günümüz sosyalizminin babası değilse bile, en azından anasıdır.
CHP’nin altı ilkesi günümüz sosyalizminin ‘anahtar’ıdır.
Ancak bugünkü CHP o altı ilkenin bir tekini bile hakkıyla savunamamaktadır.
İşte bu CHP yüzünden Kemalizm ne anlaşılabilmekte ve ne de anlatılabilmektedir.
Ve tam da bu nedenle ‘sosyalist Sırrı Süreyya’ ve benzeri ‘Sırrı’lar, kuyruklarına anlamsız bir ‘sosyalist’ eki takarak, Kemalizm’e saldırmaktadırlar.
Sözde Türkçe’yi hakkıyla kullanan, nüktedan, sanaatkâr Sırrı Süreyya, bir gerçek sanatçı olan İlyas Salman kadar bile ‘entelektüel’ olamamıştır.
Oysa İlyas Salman, ben hem Sosyalist ve hem de Kemalistim demektedir.
Demek ki, bu bağı kırabilmek için gerçekten ‘entellektüel sanatçı’ olmak gerekmektedir.
Kaldı ki, her ‘entelektül’ Kemalizm ile sosyalizm arasında bir bağ olduğunu kolayca görüp kurabilir.
Yeter ki, yüreği ve beyninde başka bir ‘Sır’ saklamamış olsun!
YORUMLAR