Suay KARAMAN
Değerli katılımcılar, yüksek öğretimin sorunlarına geçmeden önce hepinizi dostlukla selamlayarak sözlerime başlıyorum. Üniversitelerle ilgili olarak 1933, 1946, 1960 ve 1973 yılında çıkarılan ve hepsinin adı “Üniversiteler Kanunu” olan yasa, 1981 yılında Yüksek Öğretim Kanunu olarak değiştirilmiştir. Bu yasaya kısaca YÖK diyoruz. 27 Mayıs 1960 Devriminden sonra 28 Ekim 1960 tarihinde çıkarılan 115 sayılı yasa ile 4936 sayılı Üniversiteler Kanununun bazı maddeleri özerkliği genişletici şekilde değiştirilerek, katılımcı yönetimi ve demokratikleşmeyi arttırıcı nitelikler sağlanmıştır. Üniversitelerin özerk oluşları da, ilk kez 1961 Anayasası’nın 120. maddesinde açık ve net biçimde yazılarak güvence altına alınmıştır. Bu yasa ile birlikte daha demokratik bir yapıya ulaşan üniversiteler, ülke sorunları hakkında çekinmeden görüş bildirmeye başlayan eğitim kurumları haline gelmiştir.
12 Eylül darbesinin 6 Kasım 1981 tarihinde çıkardığı 2547 sayılı yeni yasa ile kurduğu YÖK kurumuyla birlikte çağdaş ve özerk üniversite yok edildi. Çıkarılan bu YÖK yasası, Ocak 1981 tarihinde Şili’deki faşist cuntanın çıkardığı yasanın kötü bir kopyasıdır. Şili’de yaşananların daha da fazlası, Türkiye üniversitelerinde yaşanmıştır. YÖK yasasıyla birlikte üniversitelerde toplu tasfiyeler başlamış, öğrencilere disiplin cezaları verilmiştir. Özerklik tamamen ortadan kaldırılmış, yöneticiler atamayla gelmiştir. Üniversite harçları arttırılmış ve eğitimin özelleştirilmesinin yolu açılmıştır. Okutulacak dersleri ve programları YÖK belirlemiş, sakıncalı bulduğu kitaplara yasak getirmiştir. Üniversitelerde suskunluk ve korku hüküm sürmeye başlamıştır. YÖK yasasındaki birçok anti demokratik hükümlerin bazıları, aradan geçen 43 yılda ayıklanmıştır ama hala yasanın özü korunmaktadır.
YÖK’ün 59. maddesine göre, öğretim elemanlarının dernek kurmaları ve kurulmuş derneklere üye olmaları yasaklanmıştır. Bu derneklere üye olmaları da, rektörün iznine bağlanmıştır. Ancak aynı üniversitede akademisyen dışında devlet memuru olarak çalışanlar için böyle bir yasak yoktur. Bu uygulama dünya bilim tarihinde bir ilktir. Bu madde ancak on altı yıl sonra kaldırılabilmiştir.
YÖK’ün kurucusu ve 1981-1992 yılları arasında onbir yıl boyunca YÖK başkanı olarak görev yapan Prof. Dr. İhsan Doğramacı döneminde üniversiteler açık açık doğranmıştır. Doğramacı’nın despot yönetim anlayışı, üniversiteleri iyice suskun hale getirmiştir, 1402 sayılı yasa gerekçe gösterilerek yüzlerce ilerici akademisyenin görevine son verilmiştir. İhsan Doğramacı, üniversitelerden özgür düşünceyi kovmak için pek çok şey yapmış, bilimden ve aydınlanmadan yana olan her şeye savaş açmıştır. İstediği kişilerin, sahte jüri kurarak doçent olmasını bile sağlamıştır. Bir devlet kurumunun başındaki kişi olarak, Bilkent Üniversitesi adıyla ilk özel üniversiteyi kurmuştur. Böylelikle eğitimin piyasalaşması adına önemli bir adım atılmıştır.
YÖK’ün 1982-1987 yılları arasında İTÜ Rektörü olarak atadığı Prof. Dr. Kemal Kafalı, 9 Kasım 1990 tarihinde Milliyet Gazetesi’nde yazdığı “Üniversiteler Cezalandırıldı” başlıklı makalesinde şu görüşlere yer vermiştir: “… Sayın Doğramacı şahsen değişik yetenekleri olan enteresan bir insan. Kanaatimce üniversitelerin sevk ve idaresine o getirilmemeliydi. Getirilmiş olması talihsizliktir. Dokuz yıllık YÖK uygulamaları, ülke için, üniversiteler için, geleceğe yönelik bilimsel ve teknolojik gelişmeler için büyük talihsizliktir… Üniversitelerde bir tek özerklik vardır. O da Doğramacı’nın özerkliğidir. Bunun dışındakiler, özerkiz diyemezler… YÖK kargaşa getirdi, kalite düşüklüğü getirdi, üniversiteleri, üniversite olmaktan çıkardı, fena meslek yüksek okulları haline getirdi, öğretim üyelerini üniversiteye küstürdü.”
YÖK, her türlü eleştiriye karşın 43 yıldır üniversitelerimizin üzerinde balyoz gibi durmaktadır. Zaman içinde yasanın birçok maddesi değiştirilmiştir ama yine de, yasanın üniversiteler üzerindeki baskıcı havası kırılamamıştır. Bunca yıldır hiçbir siyasi iktidar, YÖK’ü değiştirmeye ya da kaldırmaya yanaşmamış, bu olumsuzlukları kendi çıkarları için kullanmaktan çekinmemişlerdir. YÖK’ü kaldıracağını ya da değiştireceğini söyleyen hükümetler, sisteme uyarak, zamanla YÖK’ü de kendilerine bağımlı duruma getirmişler ve bugünlere gelinerek, üniversiteler tarikatların kucağına oturtulmuştur.
Bugün Türkiye’de 129 devlet üniversitesi, 75 vakıf üniversitesi ve 4 tane vakıf yüksekokulu olmak üzere toplam 208 yükseköğretim kurumu vardır. Yaklaşık 7 milyon öğrenci ve 185.000 öğretim elemanı bulunmaktadır. Öğrencilerin 2,8 milyonu ön lisans, 3,7 milyonu lisans ve 500.000’i lisansüstü programlarda kayıtlıdır. 6,2 milyonu devlet üniversitelerinde, 750.000’i vakıf üniversitelerinde öğrenim görmektedir. Yaklaşık 7 milyon öğrencinin 2,9 milyonu açık öğretimde kayıtlıdır.
Anayasanın 131. maddesine göre YÖK’ün görevi ‘Yükseköğretim kurumlarının öğretimini planlamak, düzenlemek, yönetmek, denetlemek, yükseköğretim kurumlarındaki eğitim – öğretim ve bilimsel araştırma faaliyetlerini yönlendirmek, bu kurumların kanunda belirtilen amaç ve ilkeler doğrultusunda kurulmasını, geliştirilmesini ve üniversitelere tahsis edilen kaynakların etkili bir biçimde kullanılmasını sağlamak ve öğretim elemanlarının yetiştirilmesi için planlama yapmaktır.’ Ancak yıllardır YÖK’ün uygulamalarına baktığımızda bu görevleri, sadece yönetmek ve denetlemek olarak yaptığını görüyoruz. Yükseköğretim sistemimiz bugün bilimsellikten uzaktır ve tarikatların kucağındadır. Bugün üniversitelerimiz liyakatsiz yöneticiler eliyle günlük kararlarla, partizan bir tutumla ve dünyadaki gelişmelerden uzak bir şekilde yönetilmektedir.
Yükseköğretim sistemimiz, hükümetlerin yanlış politikaları yüzünden ciddi bir krizin içindedir. Ne yazık ki bu sorunlara çözüm bulmak yerine mevcut yapıyı daha da kötüleştiren adımlar atılmaktadır. Yükseköğretim sistemimizde kapsamlı reformların yapılması gerekmektedir.
Şimdi üniversitelerde akademisyenlerin örgütlülüğüne bakalım:
Tüm Öğretim Üyeleri Derneği, ilk kez 13 Mayıs 1975 tarihinde Ankara’da kurulmuştur. Türkiye’deki üniversitelerde görevli çalışan ya da emekli olan öğretim üye ve yardımcılarının üye oldukları mesleki bir dernektir. Derneğin kurucularından Doç. Dr. Gencay Şaylan, aynı zamanda ilk genel başkanıdır. Kurucuları arasında genel başkan yardımcıları Prof. Dr. Cevat Geray ile Doç. Dr. İffet Renda, genel sekreter Dr. Necdet Bulut, genel sayman Doç. Dr. Oğuzhan Özaltın bulunuyordu. Üniversitelerde örgütlenme konusunda başarılı çalışmalar yapan TÜMÖD’ün Ankara, İstanbul, İzmir, Adana ve Trabzon’da şubeleri bulunuyordu. Bu arada TÜMÖD Genel Sekreteri Dr. Necdet Bulut, 26 Kasım 1978 gecesi Trabzon’da Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde ülkücü tetikçiler tarafından arabasının çapraz ateşe alınması sonucu oğlu ve eşinin hafif yaralandığı saldırıda ağır yaralanmıştır. Ankara’ya getirilmiş ancak 8 Aralık 1978 tarihinde ölmüştür. Vuranlar yakalanamamış ama üniversiteye rektör bile olmuştur.
Tüm Öğretim Üyeleri Derneği, 1980 yılında Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı’nın kararları doğrultusunda çalışmalarını, diğer pek çok dernek gibi durdurmuştur. 1982 yılında çalışmalarına son veren bu dernek, kendiliğinden kapanmıştır.
Öğretim üye ve yardımcılarından Prof. Dr. Erdem Aksoy, Prof. Dr. Alpaslan Işıklı, Doç. Dr. Yalçın Küçük, Doç. Dr. Kadir Polat, Doç. Dr. Tahsin Yılmaz, Öğr. Gör. Candan Baysan, 3 Kasım 1986 tarihinde “Öğretim Üyeleri Derneği” adıyla, merkezi Ankara’da olan ikinci derneği kurmuşlardır. Öğretim Üyeleri Derneği, 12 Eylül 1980 darbesinden sonra kurulan ilk demokratik kitle örgütüdür. Aynı zamanda da, üniversite çalışanlarının kurduğu ilk örgüttür. Bu dernek de, Türkiye’deki bütün üniversitelerde görevli öğretim üye ve yardımcılarının üye olabildikleri mesleki bir dernektir. Öğretim Üyeleri Derneği, 8 Mart 1997 tarihinde yapılan 5. Genel Kurulu’nda, adının başına “Tüm” sözcüğünü alarak, “Tüm Öğretim Üyeleri Derneği” kısa adı “TÜMÖD” olmuştur. Böylece Mayıs 1975 tarihinde kurulan 1. TÜMÖD’ün devamı olmuştur. Kamuoyu da bunu böyle bilmektedir. TÜMÖD, yeni ismiyle hem geleneğe sahip çıkmış, hem de öncü ve ana olmanın haklı gururunu taşımıştır. 27 Haziran 2008 tarihinde yapılan 11. Genel Kurulu’nda, adı “Tüm Öğretim Elemanları Derneği” olarak değiştirilmiştir.
Yukarıda sözünü ettiğimiz YÖK’ün 59. maddesine göre kamu yararına çalışan dernekler dışında, öğretim elemanlarının dernek kurmaları ve kurulu derneklere üye olmaları, rektörlerin yazılı izinlerine bağlamıştır. Dolayısıyla Tüm Öğretim Elemanları Derneği’nin kurucuları ve üyeleri, üniversitelerden sıkıyönetim komutanlığı tarafından 1402 sayılı yasa ile uzaklaştırılan ya da emekli olan öğretim elemanları olmuştur. Çünkü hiçbir rektör, öğretim elemanlarına üyelik izni vermemiştir. Bu hüküm daha sonra değiştirilmiştir, ancak etkisi bugün de sürmekte ve bu yüzden, günümüzde de öğretim elemanlarının dernek üyeliklerine bakışları soğuktur.
1990 yılından sonra, Türkiye’nin üniversite olan kentlerinde yerel düzeyde, o üniversitenin öğretim elemanlarının üye olabildikleri dernekler kurulmuştur. Örneğin, İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyeleri Derneği, İzmir Üniversiteleri Öğretim Elemanları Derneği (İZÜNİDER), Gazi Üniversiteli Öğretim Elemanları Derneği, Samsun Akademik Elemanlar Derneği, Çukurova Üniversitesi Öğretim Elemanları Derneği, Çukurova Öğretim Elemanları Derneği, Hacettepe Öğretim Elemanları Derneği, Uludağ Üniversitesi Öğretim Üyeleri Derneği, Kafkas Üniversitesi Öğretim Elemanları Derneği, ODTÜ Öğretim Elemanları Derneği gibi… Tüm Öğretim Elemanları Derneği, 1975 yılında kurulan dernek gibi, bütün üniversitelerde görevli öğretim elemanlarının üye oldukları dernek özelliğini korumuştur.
Tüm Öğretim Elemanları Derneği, çalışmalarını yürütmek üzere, istek olan üniversite merkezlerinin bulunduğu illerde, Dernekler Yasası uyarınca, o ilin adıyla temsilcilik ve şube açmıştır ve açmaya devam etmektedir.
Tüm Öğretim Elemanları Derneği’nde bugüne kadar seçkin, nitelikli ve cesur insanlar görev alarak, yönetim kurulu üyeliği yapmışlardır. Üyelerimiz bu özelliklere sahip olmak zorundadır. Tüm Öğretim Elemanları Derneği, sindirilmek istenen geniş bir topluluğun sözcüsüdür.
Öncelikleri arasında; üniversite kimliği, bilim insanı onuru, özgür düşünce, demokrasi ve ulusallık yer alan Tüm Öğretim Elemanları Derneği, üniversiteler var olduğu sürece yaşayacaktır. Daima bilimin, aklın, özerkliğin, bilim özgürlüğünün, insan haklarının ve hukukun yanında olacak; laik, demokrat ve Atatürkçü Düşünceyi ilke edinecektir. Kemalist ilke ve devrimlerin sonsuz savunucusu olacaktır. Tüm Öğretim Elemanları Derneği’nin ilkesi budur, yolu budur, savaşımı budur. Bu ilkede, bu yolda ve bu savaşımda birlikte olmak, derneğe güç verecektir.
TÜMÖD olarak, çok sayıda konferans ve açıkoturum düzenlemiştir. Başka dernek ve kuruluşlar tarafından düzenlenen panellere, üyelerinden konuşmacı sağlamıştır. Çeşitli zaman dilimlerinde, farklı illerde olmak üzere “Üniversite Kurultayı” düzenlemiştir.
TÜMÖD olarak yükseköğretimde yapılmasını düşündüklerimizi şöyle sıralayabiliriz:
Sözlerime son verirken, hepinize teşekkür ederim.
Azim ve Karar, 6 Kasım 2024.
(*): İTÜ Birlik ve TÜMÖD’ün 4 Kasım 2024 tarihinde düzenlediği “Yüksek Öğretim Sorunları ve TÜMÖD” adlı etkinlik konuşması
YAZARLAR
10 saat önceTARİH
11 saat önceYAZARLAR
13 saat önceYAZARLAR
13 saat önceYAZARLAR
15 saat öncePOLİTİKA
16 saat önceYAZARLAR
1 gün önce