Sol/Sosyal Demokrasi/Sosyalizm (9)

Sol/Sosyal Demokrasi/Sosyalizm (9)

ABONE OL
2 Kasım 2023 15:00
Sol/Sosyal Demokrasi/Sosyalizm (9)
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Habip Hamza ERDEM

Reich’ten Bundesrepublik’e

          Aşağı yukarı tüm Orta-Çağ boyunca cermen halkları ve onlara bağlı olanlar, Kutsal Roma-Cermen İmparatorluğu içinde yer almışlardı.

          1871 yılında, Almanya İmparatorluğu denilse de ilk modern anlamda ‘Devlet’, Bismarck tarafından kuruldu, ki IInci Reich olarak adlandırılmaktadır.

          Burada Napolyon Bonapart’ın ‘İmparatorluk’unun da ‘modern Devlet’ niteliğini taşıdığını anımsatalım.

          Şu farkla ki, birincisi ‘federal’ ikincisi ‘merkezî’ karakterde idiler.

          Böylece, Bismarkçı Reich 1871-1918 arasında yaklaşık yarım yüzyıl sürmüş oldu.

          1918-19 arasında ‘Alman Devrimi’ diye adlandırılan mücadele sonrasında Weimar Parlemanter Cumhuriyeti kurularak Hitler’in iktidara gelmesine kadar on dört yıl sürdü. Hitler’le birlikte, parlamentodaki yasal değişikliklerle1933-1945 arasında IIIncü Reich’e dönüştürüldü (1).

          İkinci Dünya Savaşı’nda ikinci kez yenilen Alman halkı için, 1945 yılında başta Amerika olmak üzere Bağlaşık Devletler’ce Alman Federal Cumhuriyeti (République Fédérale Allemagne) kuruldu.

          Ancak toprakları ikiye bölünmüş ve doğusunda bir başka Demokratik Alman Cumhuriyet’i kurulmuştu.

          1990 yılında her iki Almanya birleştirilerek, bugünkü Alman Federal Devleti ya da Almancasıyla Bundesrepublik kurulmuş oldu.

          Şimdi bu Bundesrepublik terimindeki ‘Bund’ sözcüğünün değişik kullanış biçimlerine yakından bakabiliriz.

          Bundespräsident, Bundeskanzler, Bundestag, Bundesrat gibi Almanca sözcükler, yine Almancayı kullanan Avusturya ve İşviçre’de ‘federal’ anlamında kullanılmaktadırlar.

          Sözlük anlamı olarak ‘ittifak’ (alliance), birlik (union), dernek (association) anlamına gelmekte olup, daha önce sözünü ettiğimiz Sürgünler Ligi gibi ve o günlerden itibaren yasal ve yasa-dışı ‘politik örgütlenmeler’ için kullanılmıştır.

          Nitekim Birinci Dünya Savaşı’na giden süreçte parçalanmakta olan Rus Çarlığı ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu içindeki tüm, Polon, Slovak, Beyaz Rus, Ukren, Leton ve Litvan  ‘ulusallık’larının, ülke içinde ‘yeraltında’ ya da sürgünde olmak üzere Bund olarak örgütlendiklerini görüyoruz.

Bunlardan biri de Litvanya, Polonya ve Rusya Emekçi Yahudi Genel Birliği (Bund) idi, ki 1897 yılında Sosyalist Yahudi Hareketini kuracaklardı.

Başlangıçtaki amaçları, dili Yiddiş olan, laik bir ‘ulusallık’ olup, bulundukları ülkede ‘kültürel özerklik’ elde etmek idi.

Ancak zamanla, Bund tarafsızlığını bırakarak Menşevik Sosyal Demokratlar safına katılacak, örneğin Ukrayna’da kırk bin kişiyle Yahudi oyların %18’ine oluşturacaklardır.

1920’de ise komünist Ukrayna’nın Rus Federasyonu içinde özerk olmasını savunacak olan ‘Bund’lar  var olacaklardır.

Bununla birlikte, 1903’ten itibaren ‘ulusal kültürel’ bir özerklikten yana olmanın yanısıra uluslararası (extra-territoriale) bir ‘kültürel ulusallık’ ideali taşıdıkları söylenebilir.

Oysa 1893-1914 arasında, enternasyonalist sosyalistler içindeki yöneticilerinin sosyalizme koşulsuz bağlı oldukları ve kendileri için herhangi bir ayrıcalık istemedikleri de bir gerçeklik idi.

Doğdukları ülkeyi kendi ülkeleri olarak görüp orada yaşamayı, bu anlamda hem ulusalcı (nationalitaire) ve hem de enternasyonalist olarak emekçi Yahudilerin haklarını savunmakta idiler.

Yani dünya genelindeki Yahudilerin (sağcı ya da solcu olmalarına bakılmaksızın) birliğini savunan Siyonist’lerden ayrılmakta idiler.

Böylece, Bund örneğinden hareketle, diğer tüm ulusallık, kültürellik, özerklik gibi ‘politik talepler’in ‘yapısal’ karakterlerinden çok ‘konjonktürel’ bir evrim gösterdiklerini söyleyebileceğiz.

Tek istisnası, siyonist ya da değil, Yahudi Bund’u yani ‘Birliği’dir.

Bununla birlikte, örneğin Alman Bundesrepublik’inin de tarihsel geçmişi göz önüne alındığında kimi ‘yapısal’ özellikler taşıdığına ilişkin işaretlere rastlandığı da söylenebilir.

Hatta Avrupa Birliği’nin bir Alman Bund’u olduğuna ilişkin savlar bile ileri sürülmektedir.

Bu yazı dizisi çerçevesinde kalarak, Alman sosyalizminin olduğu gibi Alman Cumhuriyet anlayışının da, en azından Fransız Cumhuriyet anlayışından farklı olduğu sonucuna varılabilir.

Dolayısıyla, nasıl bir Fransız, Alman ve Rus sosyalizmi söz konusu olabiliyorsa, bir Fransız, Alman ya da Türk Cumhuriyeti’nin olabileceği de rahatlıkla ileri sürülebilir.

Gelecek yazıda Türkiye Cumhuriyeti’ni bu bağlamda ele almayı deneyeceğiz.

(Sürecek)

(1) Türkiye’de 2010 yılından sonra yapılan değişikliklerle Cumhuriyet’in ‘Reislik’ biçimine dönüştürülmesi bu sürece benzetilebilir.

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP