Sibel ÖZBUDUN
“Bir kitap,
içimizdeki donmuş denizi
kıran balta gibi olmalıdır.”[1]
Jean-Luc Godard’ın, “Geceyi neyin aydınlattığını biliyor musunuz? Şiir,” ifadesi, belki de her şeyin özeti…
Kolay mı? Friedrich Hegel, “Güzel sanatların en üstünü ve en zor olanı şiir sanatıdır,” derken, Gülten Akın’ın eklediği üzeredir mesele:
“Şiir edebiyatın en zor dalıdır. Herkes kaşık yapar ama sapını doğru getirtemez denir Anadolu’da. Şiir, sapının doğru gelip gelmediği en çabuk görülen kaşıktır. Bal gibidir de. Hile kaldırmaz gözünü sevdiğim. Şiir bir yandan edebiyatın türleri içinde gözükürken, öte yandan plastik sanatların kurallarına bağlıdır. Yoğundur. En yalın olanı bile okurdan çaba ister. Şiir kitabı okuma, dış elverişlilikle birlikte ve daha çok bir iç yetkinliği gerektirir.”
Sahiciliğiyle şairin şiiri, onun kişiliği, aynası, tüm yaşamıdır, diyebiliriz; Hasan Çapik’in “Dizelerim diz çökmez”;[2] “Sorulara cevapsız okumaklar/ Kırmızı kalemle çiziyorum/ Üstümü,”[3] dizeleri bunları anımsatıp, doğruluyor okuruna.
Gerçekten de şiirin yapısında vazgeçilemez bir ilkedir özgürlük; ve her daim bir şey anlatır şair aşka ve hayata dair; “Tohumuna göre/ Doğuran tarla” (SR, s.64) dizelerindeki gibi.
“zaman: tomurcuk kıran veba!// zaman: yıldız yutan karadelik!// zaman: mezarkaçkını ortaçağ!// zaman: yağmalansa(k) da -bir yarınsama!” (SÇ, s.64-64)
“Öldürüyor beni/ Böyle yaşamak/ Tadım kalmadı/ Tuzum fazla/ Yanındayım/ Yadsıdıklarımın// İçim çöker/ Bağırmasam” (SR, s.52) dizelerindeki dolup da taşmışlıkla “Molotof kokteylidir hayat!” (SR, s.18) dizesi özetleyiverir bir duruşu.
* * * * *
Hermann Hesse, “Şiir bir çağrı, haykırtı, nefes, işaret, heyecan dolu kalbin tepkisi, duysudur. Hiç bir şiir bu temel, ilk ve en önemli fonksiyonlara göre değerlendirilmiyor. Her şeyden önce o, şairin kendisine dönüşüdür. Onun nefesi, sesi, hayali, tebessümüdür,” saptamasından mülhem soru(n)lardan kaçmayan, aksine üstüne üstüne yürüyen bir duruştur o dizeler.
“ölüm çoğul,/ değil mi çocuklar/ değil mi aylan” (SÇ, s.48)
“… düşkünleşmiş dünya/ rahman ve rahim sermaye elinde” (SÇ, s.22)
“gençliğim gerçekliğim çok ucuz/ madenci aldanması: ekmek parası” (SÇ, s.28) gibi.
Ama bu kadar da değil, “külüstür bir isyan kurtarmaz/ kemiğine kadar kanserli bir hayatı” (SÇ, s.24) diye de ekler!
Onun şiiri hayata dokunan itiraz dili içinde var olurken, duyguları biçimlendiren bir şiir dili olarak karşımıza dikiliverir; farklı yoğunluğuyla ve “Şairin paradoksudur şiir”[4] saptamasını doğrulayarak.
Malum: “Şairin sorumluluğu mühendislerin, teknisyenlerin sorumluluğundan bir damla olsun az değildir. Bilakis daha da büyüktür… Şair ruhun mühendisidir. Onun sesi, milyonlarca insana, onların ruhuna hitap etmektedir. Kelimenin bu muazzam gücü, her şairi gururlandırmalı, onu sorumluluk bilincine kavuşturmalıdır. Barış ve ülkelerinin saadeti için mücadele eden namuslu şairler bu görevi gayet iyi bilmelidirler. Şairin hayatı ile edebi faaliyeti arasında hiçbir ayrılık olamaz. Biri pratikte, biri şiirde iki ayrı hayat yaşamıyoruz. Tek bir vücuduz…”[5]
Gülten Akın’ın, “Şair toplumun dışında bir varlık değildir, oradan beslenir, ona katkıda bulunur. İdeolojiyi ayrı, şiiri ayrı düşünme olanağı yoktur. Esas olan, altı çizilecek olan ideolojinin, estetiğin önüne geçmemesidir. Şiir bir ağaç gibi kendi kuralları içinde yetişirken, şairin ideolojisi bu ağaçların özsuyudur. Açıkça görünmez ama varlığı sezilir,” ifadesi çok şeyi net biçimde ortaya koyarken, Hasan Çapik’in dizeleri de “Şiirin politikası olur mu olmaz mı” tartışmalarına girmeden içkin politik duruşun hakkını verir:
“neye yarar imge obezi şiirler/ sanat ve hayat süreğinde?” (SÇ, s.30)
“Doğal şiirdir çocuklar” (SÇ, s.15)
“Şiir barikattır, kumandan” (SÇ, s.81)
“Düşler! İşte geliyorum çeşm-i siyahım” (SR, s.38) gibi…
* * * * *
Şiir, hayal gücünü özgürleştirmektir, derler; Hasan Çapik’in dizeleri yaratıcılığın önünü açar, özgür bırakır.
Ölümü hayata, aşkı isyana bağlayan şair “İsyanlaşın onurlu çocuklar”ına (SÇ, s.14), “bir yarın kaldı yükü omuzlanacak/ sür don kişot sür ütopya gözesine” (SÇ, s.7) diye seslenir ki, bunu da “Sır olmaktır aşkın sırrı” (SÇ, s.85) biçiminde formüle edip ekler: “Ferhadım Şirinim aşktır// hayali bile hayatlar bağışlayan” (SÇ, s.69)
Kanımızca onun şiiri Pir Sultan’dan Federico García Lorca’ya, Sandor Petöfi’den Nikola Vaptsarov’a uzanan bir hattın emekçisidir.
“Bu nedir, ne anlatır” mı?
Geleneği geliştiren bir inşa olmalı şiir. Malumun ilanı üzere Nâzım Hikmet, “Sevdalınız komünisttir,” dediği için değil; geleneği geliştiren bir inşayı zenginleştirdiği için “Şair Baba”dır.
Şair için sadece sosyalist olmak yetmez; dilin kullanımında, duyarlılıkta “olağan” denileni toptan reddeden duruşla anlamlandırabilmelidir.
Fabrikalarda, meydanlarda hayata dokunan şiirlere ihtiyacımız büyüyor; ve unutulmamalı, iyi şairlerin şiirleri hep çağıyla, toplumuyla yani hakikât ile ilgilenip, hep daim ezilenden, aşktan, insan(lık)tan, isyandan yana olmuştur!
“var oluş için/ gelecek ölümü göğüslemeyi/ ütopyandan sevgim sosyalizm” (SÇ, s.31)
“kurtuluş/ oysa kurtuluş/ ucunda soruların!” (SÇ, s.44) dizelerindeki üzere!
Yeri geldi; sormadan geçmeyelim: Burjuvaziden, despottan yana şairlerin şiirlerini hatırlayan var mı?
Yok elbette. “Meselemiz bir şiir meselesi değildir. Yaşama meselesidir. Hayatımızda olmayan mesele şiirimizde de olamaz,” diyen Tomris Uyar’ın altını çizdiği gibi…
Çünkü kalpsiz ve ruhsuz “modern zamanlar”ın yaşamı(mızı) altüst ettiği kesitte şair, şiirini “İsrafil’in sûr’u gibi heybetli bir dille” okurken; görünmeyeni gösterir; insan(lık)ı allak bullak eder; düşünceyi duygu hâline getirir…
Hasan Çapik de bunu yapanlardan; “Şiir hayatın kanıtıdır; mavi gökyüzündeki sonsuzluktur; zifiri karanlıkta parlayan ışıktır; sessizliğin çığlığıdır; kavganın, mücadelenin, çiçek açan hayatın dilidir,” dercesine…
18 Eylül 2023 18:38:23, Çeşme Köyü
N O T L A R
[1] Franz Kafka.
[2] Hasan Çapik, Sfenks Çatlağı, İzan Yay., 2020, 89 sahife. (SÇ)
[3] Hasan Çapik, Sismik ve Ritüel, Kanguru Yay., 2011, s.77, 80 sahife. (SR)
[4] Işıl Ezgi Çelik, “Şairin Paradoksu Şiir”, Kaos Çocuk Parkı Dergisi, Yıl:1, No:2, 2022, s.26-28.
[5] Nâzım Hikmet, aktaran: Tülay Özekin, Şiirin Yalnızları-Güneş ve Hilal’in Dansı, Neva Kitapevi, 2014, s.369.
EKONOMİ
14 saat önceYAZARLAR
14 saat önceYAZARLAR
15 saat önceYAZARLAR
15 saat önceYAZARLAR
2 gün önceYAZARLAR
2 gün önceYAZARLAR
2 gün önce