Sibel ÖZBUDUN
“Gerçek değer;
gelmesi boşluk dolduran değil
gitmesi boşluk yaratan.”[1]
“Eğer tanrı varsa ve aklı da varsa benim canımı almaz,” diyen Prof. Dr. Kadir Cangızbay’ı, 76 yaşında kaybettik…
Onun şahsında, coğrafyamız neyi kaybettiğinin farkında mı?
Buna dair bir şey söyleyebilmemiz mümkün değil belki; ama Onu -“farklılıklarımız” ile- seven biz, “Anan öle ölüm” demeden edemiyoruz…
* * * * *
Üniversite’deki ilk dersinde öğrencilerine, “Dünyada kaç milyar insan yaşıyor? Siz onlar arasında en şanlısı azınlıksınız! Çünkü siz benden dersler alacaksınız” vurgusu ile not alan öğrencilere hitaben “Not yazdıran hoca hoca değildir, not alan talebe ise talebedir ama adam değildir” diyecek kadar kural tanımazlığıyla müsemmaydı…
“Rakı içmeyin, üzüm yiyin diyen kişiye tekerleği de yasaklamaları lazım. Madem her şey doğal olacak,” vurgusundaki üzere dobra ve kafasına eseni yapandı.
Kolay mı?
O nev’i şahsına münhasırdı; “çelişki”leri de Onun mütemmim cüzü sanki. Ancak bunda şaşırtıcı bir şey de yoktu; malum üzere “En bilge insan, içinde çelişkileri bol olan.”dı,[2] “çelişkileri olmayan bir düşünür duyguları olmayan bir aşığa benzer”di.[3]
* * * * *
“Entelektüellik bilgi gerektirir; ama bu yetmez dedik, zira bu işin bir de ahlâki bir boyutu vardır ki, bu boyut için gerekli olan iradedir ve işin içine irade giriyorsa/ iş iradeyi de gerektiriyorsa, burada bir eylem var demektir. Entelektüel tavır aynı zamanda bir eylemdir. Eylem niteliği taşımıyorsa ne denli bilgiyle temellendirilmiş/ donanmış/ süslenmiş olursa olsun, tavır entelektüel değildir ve adama, işte o zaman ‘entel’ denir,” notunu düştüğü meselede aydın olmanın hakkını verendi.
‘Birgün’deki yazısında, “Türkiye, insanın yaşadığını sanmak için beyinsiz; yaşayabilmek için de ahlâksız olmak zorunda olduğu bir ülke hâline getirilmiştir” …
“Türkiye artık ‘cumhuriyet’ değil; yani artık ‘halkın olan’, ‘halkın olan şey’, yabancı dildeki karşılığıyla ‘res(şey)-publica (kamusal, halka ait)’ değil” …[4]
“TBMM Başkanları var; 2015’ten sonra birkaç sene Meclis’i de yönetti. Bu adam hem başkanlık zamanında hem de bu yakınlarda mealen şunu söyledi: ‘Anayasamız biraz dindar olmalı.’ Sen kimsin be adam; ya da senin gibilere ‘adam’ denilebilir mi ki: Benim ve de herkesin dinine, inancına ya da inançsızlığına karışma hadsizliğini nereden buluyorsun?”[5]
“Millet olarak mı kalacağız, yoksa ‘dar-ül harp’ unsurlarına mı dönüşeceğiz?”[6]
“Beş yüzyıllık bir gecikmeyle, biz de Engisiyon’u yaşamaktayızdır artık,” diyecek kadar cüretkâr ve gözünü budaktan esirgemeyen aydındı.
* * * * *
Aydın ne bir allame-i cihan, ne de okuyup yazmış bir malumatfuruştur. O, “Beni sokmayan yılan bin yaşasın”; “Her koyun kendi bacağından asılır” demeyen muhalif bir duruştur; Jean-Paul Sartre’ın, “Aydın, üzerine vazife olmayan şeyleri iş edinendir,” ifadesindeki üzere…
Aydın Dreyfus Davası’nda ‘İtham Ediyorum’ diye haykıran Émile Zola’dır örneğin; ama asla -iktidarın diliyle konuşan- Alev Alatlı değildir!
Aydın olmanın ilk adımı onun akıl sahibi bir varlık olmasıdır. Akıl bilgi üretmeye yarar. İkinci adım, akıl sahibi kişinin bilgi üretmesidir. Bilgi realiteyi anlamak ve açıklamak için gerekli olan bir araçtır. Realiteyi bilince çıkran varlık ona karşı sorumludur aynı zamanda. Bilmek sorumlu olmayı gerektirir, sorumluluk da yanlış giden bir şeylere “Hayır” deyip, müdahale etmektir…
“Bilen” ama müdahale etmeyen, karşı çıkmayandan aydın ol(a)maz. Çünkü aydının bilinçli eylemi ahlâkı/ vicdanıdır.
* * * * *
Ankara Özgür Üniversite’deki ortak mesaimiz Onun nasıl bir aydın olduğunu bize ve herkese öğreten pratiğiyle Louis Althusser’in, “Düşünmek yalnızca aydınlara, üniversite gibi kurumlara bırakılamayacak kadar ciddi bir meseledir,”[7] saptamasını ya da Paul Valéry’nin, “Düşünür; yeniden düşünen ve şimdiye kadar üzerinde düşünülmüş şeylerin asla yeterince düşünülmemiş olduğu kanısına varan kimsedir,” sözlerini hatırlatmıştı hepimize…
“Nasıl” mı?
12 Eylül 1980 Darbesi’ni ve YÖK’ü protesto için uzun yıllar doçentlik ve profesörlük unvanı almayı reddetmişti örneğin…
Anarko-sosyalist sosyologumuz “aykırı” idi; etkilendiği düşünürler arasında Cemil Meriç, Saint Simon, Auguste Comte, Georges Gurvitch, Karl Marx, Friedrich Engels, Pierre-Joseph Proudhon, Mihail Bakunin ve Lev Troçki gibi düşün ve siyaset insanları vardı.
Coğrafyamızda özyönetim ile anarko-komünizmi ilk ele alanlardandı[8] ve Onun için “teori tecessüs ile kurulur”du.
Mete Kaan Kaynar’ın, “Kadir Cangızbay’ı bir cümle ile tanımlamam gerekseydi onu ‘akademinin Can Yücel’i’ diye tanımlardım,”[9] betimlediği Hocayı anlamak, “Anarşi ve Özgürlük” ekseninde mümkünken; “Yüzünden eksik etmediği muzip çocuk tebessümü ve elbette insanın bir anda yüreğini ısıtıveren samimiyetiyle Cangızbay, Türkiye üniversitelerinin görüp göreceği en sui generis, en müstesna, en renkli, en muzip ve hiç tartışmasız en entelektüel simalarından birisi”ydi.[10]
O, küfrü asla esirgemeyendi; Fransa’ya hiç gitmemiş Fransa hayranıydı; “Karl Marx’ı, Friedrich Engels’i yerden yere vurmakta beis görmezdi”![11]
Hitler’e duyduğu nefretten ötürü Almanca öğrenmeyi ret ettiği söylenen O; okula gidip gelirken eski bir bisiklet kullanan Citroen hayranıydı.
Akademi’deki, paslı bisikletine binen anarşistti. Sigara elinde derse girer, çakmak kullanmadan sigarayı sigarayla yakarak, ders bitene kadar yaklaşık iki paket bitirirdi.
Lafı esirgemeden, döndürüp dolaştırmadan, dobra dobra söylerdi; liberal -müsveddesi!- Atilla Yayla ile atışmalarıyla maruftu.
Aklından geçeni en açık şekilde söyleyenlerdendi; “Ne yapacağımızı bilmesek bile, ne yapmayacağımızı biliyoruz,” Onun sözüydü.
Putperest karşısında putkırandı; kendine has olgulara yüzeysel bakmayıp, altındaki anlamları, düşünceyi arardı.
“Yenilmek haksız olmak anlamına gelmez”; “Fanatiklik, bizatihi bir suç; hem de bir insanlık suçudur,” diyen Onun açısından “Cesaret, korkmamak değil; korkmayı göze alabilmek”ti.
Farklıydı, sigara içişiyle, motorlu bisikletiyle ve kimsenin gerçek anlamda konuşmayıp sadece konuşuyormuş gibi yaptığı utanç dolu akademi tablosunda O, bir mucizeydi.
Emekli olmamış, emekli “edilmişti”! Emekli öğretim üyesi olarak ders vermeye devam etmek istemesine karşın kamu yönetimi talebine sırt dönmüştü.
* * * * *
Metin Altıok’un, “Gözlerim çok zamandır yalnızlığın tekinsiz tüneği” dizelerindeki üzere onurlu/ örnek hayatını noktalayan Onun ardından Hocamıza en çok yakışan, Behçet Aysan’ın, “gidiyorum/ bu şehri, bu yağmuru, bu düşleri,/ bu aşkı, bu kavgayı, bu kederi/ size bırakarak”; Ahmet Telli’nin, “yasak bir kavgada olunmalı/ yoksa ne değeri kalır ömrün” dizeleridir…
26 Temmuz 2023, 15:26:43, Çeşme Köyü.
N O T L A R
[*] Avrupa Demokrat, Temmuz 2023…
[1] Özdemir Asaf.
[2] Friedrich Nietzsche, Hayat Dediğin Nedir ki?, çev: Erkan Aslan, Zeplin Kitap, 2015..
[3] Søren Kierkegaard, Kendinizi Sevmeyi Unutmayın, Aforizmalar, çev: Emre Murat Bozer, Aylak Adam Yay., 2016, s.23.
[4] Kadir Cangızbay, “Türkiye Artık ‘Cumhuriyet’ Değil, 8 Mayıs 2022… https://tele1.com.tr/turkiye-artik-cumhuriyet-degil-617309/
[5] Kadir Cangızbay, “Laiklik Düşmanlığı İnsan Düşmanlığıdır”, 30 Kasım 2021… https://tele1.com.tr/laiklik-dusmanligi-insan-dusmanligidir-517098/
[6] Kadir Cangızbay, “Millet mi Kalacağız, Yoksa Ümmet’e mi Dönüşeceğiz?”, 4 Temmuz 2022… https://tele1.com.tr/millet-mi-kalacagiz-yoksa-ummete-mi-donusecegiz-655271/
[7] Louis Althusser, Filozof Olmayanlar İçin Felsefeye Giriş, çev: İsmet Birkan, Can Yay., 2016.
[8] Kadir Cangızbay, Sosyalizm ve Özyönetim Sosyalist Realiteden Reel Sosyalizme, Ütopya Yay., 2003.
[9] Mete Kaan Kaynar, “Kadir Cangızbay’a Veda Ederken…”, 23 Temmuz 2023… https://www.gazeteduvar.com.tr/kadir-cangizbaya-veda-ederken-makale-1629444
[10] Mete Kaan Kaynar, “Kadir Cangızbay’ı Tanımlamak: Haecceitas, Sinizm, İroni ve Anarşi Kavramları Üzerine”, 24 Temmuz 2023… https://birikimdergisi.com/guncel/11459/kadir-cangizbayi-tanimlamak-haecceitas-sinizm-ironi-ve-anarsi-kavramlari-uzerine
[11] “Georges Gurvitch. Rus Yahudisi, ama Bolşeviklerle iyi geçinemiyor, özgürlükçü sosyalizmden yana. Bakıyor Bolşeviklerin iktidardan düşeceği yok, Proudhon’un özgürlükçülüğü beni vatanımdan etti, bari onun vatanı yeni yurdum olsun diyerek Fransa’ya gidiyor özellikle. Böyle güzel bir adam. Onun söylediği şöyle bir şey var: Marksizmin yüceltilecek bir tarafı yok, Marx’ın asıl önemi şuradadır ki, ‘gerçekçi hümanisttir’…” (M. Bahadırhan Dinçaslan, “Kadir Cangızbay Söyleşisi”, Tan Yeri Dergisi, Eylül 2014… https://www.tamgaturk.com/kadir-cangizbay-soylesisi/63926/)
YAZARLAR
8 saat önceEKONOMİ
1 gün önceYAZARLAR
1 gün önceYAZARLAR
1 gün önceYAZARLAR
1 gün önceYAZARLAR
2 gün önceYAZARLAR
2 gün önce