Tarikatlar   

Tarikatlar  

ABONE OL
19 Aralık 2022 15:27
Tarikatlar   
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Suay KARAMAN

Çağdaşlaşma yolunda ilerleyen Atatürk Türkiye’sinin önemli olaylarından biri de, 30 Kasım 1925 tarihinde kabul edilip, 13 Aralık 1925 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 677 sayılı yasa ile tekke, zaviye ve türbelerin kapatılmasıdır.

17 Kasım 1947 tarihinde başlayan ve 19 gün süren CHP’nin “demokratikleşme kurultayı” olarak adlandırılan 7. Kurultay’ında yapılan tüzük değişikliklerinde laiklik ve cumhuriyetçilik ilkelerinden büyük tavizler verilmişti. İlkokullara din dersi koyulması, tanınmış büyüklerin türbelerinin yeniden faaliyete geçirilmesi bu kurultayda önerildi. Kurultaydan sonraki yıllarda bu öneriler hayata geçirilmiştir. 1948 yılında İmam Hatip Kursları açılmış, 15 Şubat 1949 tarihinde ilkokullara din dersi konulmuş, 31 Ekim 1949 tarihinde Ankara’da İlahiyat Fakültesi açılmış ve 30 Kasım 1925 tarihinden beri kapalı olan türbeler 1 Mart 1950 tarihinde yeniden faaliyete geçmiştir. Laiklik ilkesinden verilen bütün ödünler bile CHP’yi kurtaramamış ve 14 Mayıs 1950 tarihinde Demokrat Parti iktidara gelmiştir. DP, 16 Haziran 1950 tarihinde ezanın Arapça okunmasını yasalaştırırken çok sayıda CHP’li milletvekili de olumlu oy kullanmıştır.

30 Kasım 1925 tarihinde kabul edilen yasa maddesine karşın yılladır desteklenen tarikatlara ve cemaatlere sessiz kalınmıştır. Vakıflar aracılığı ile palazlanarak, dini duyguları sömüren tarikatlara göz yuman herkes suçludur ve en acısı da çocuklarımızın geleceği karartılmaktadır. Bugün tarikatlar, cemaatler Anayasaya ve Devrim Yasalarına aykırı olarak, yani yasadışı olarak etkinliklerini sürdürmektedirler. O yüzden kapatılsın demek yerine yasaklansın demek gerekir. Devrim Yasaları uygulanmalı ve bunların kökü kazınmalıdır. Ne yazık ki bugün TBMM içinde tarikatlar ve cemaatler yasaklansın diyen siyasi parti yoktur.

Bugün ülkemizde beş yüze yakın tarikat ve cemaat etkinlik yapmaktadır. AKP iktidarıyla birlikte çok fazla büyüyen bu tarikat ve cemaatlere, son yirmi yıldır 12 milyar TL’den fazla yardım yapılmıştır. Kamu binaları bu tür vakıflara 49 yıllığına ve çok düşük ücretlerle verilmektedir. ‘Gıda bankacılığı’ kuran vakıflara, önemli miktarda vergi muafiyeti sağlanmaktadır. Bugün 4500 öğrenci yurdunun 3400 tanesi vakıf ve derneklere aittir. Tüm mal varlıklarına el konulması gerekmektedir.

Bugüne kadar tarikat ve cemaat yurtlarında kalan kız ve erkek birçok öğrenciye taciz, tecavüz olayları sıklıkla gündeme geldi. Olaylar ortaya çıkınca toplum büyük tepki verdi ama sonra her şey unutulup, eskisi gibi devam etti. 2012 yılında Ankara Güdül’de Süleymancıların yurdunda kalan 13 öğrenciye taciz ve cinsel istismarda bulunuldu. 2012 yılında Adana’da Furkan Vakfı’nda çocuklara önce işkence, ardından taciz skandalı yaşandı. 2014 yılında İstanbul Ümraniye’de Nakşibendî tarikatına ait Fıkıh Der Kuran kursunda yirmiden fazla çocuğa cinsel istismarda bulunuldu. 2015 yılında Karaman’da Ensar Vakfı ve Karaman Anadolu İmam Hatip Lisesi Mezunları Derneği’ne ait evlerde kalan 9-10 yaşlarındaki 45 erkek çocuğa cinsel istismarda bulunulduğu ortaya çıktı.      2016 yılında Bitlis’te Ensar Vakfı’na ait evlerde kalan 9 kadına tecavüz edildiği ve şantaj yapıldığı ortaya çıktı. 2017 yılında İzmir Dikili’de Süleymancıların yurdunda çalışan temizlik görevlisi 7 öğrenciye cinsel istismarda bulunuldu. 2018 yılında Konya’da Faruki tarikatının şeyhi olan Süleyman Işık, aralarında çocukların da olduğu 7 erkeğe cinsel istismarda bulundu ve tutuklandı. 2019 yılında Denizli Çivril’de Süleymancıların yurdunda çocuklara tecavüz olayı yaşandı. 2021 yılında Erzurum Palandöken’de Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı Bahattin Evgi Yatılı Erkek Kuran Kursu’nda 7 çocuğa tecavüz edildi.

Tarikat ve cemaatlerde bunlardan başka daha yüzlerce iğrenç olay gördük, yaşadık, şaşırdık, üzüldük. Üstelik bunlar bir şekilde ortaya çıkan olaylar. Bu olaylar yaşanırken 2016 yılında dönemin aile bakanının “bir kereden bir şey olmaz” ve adalet bakanının “küçüğün rızası vardı” sözlerini unutmak mümkün değil. Çocuk istismarının önlenmesi için TBMM’de verilen önergelerin AKP oylarıyla reddedildiği de unutulmamalıdır. Şimdiki aile bakanı ise  “çocuk istismarı, çocuğa yönelik istismar vakaları siyasetin konusu değildir” sözüyle, cahilliğini ortaya koymuştur. Her şey siyasetin konusudur; insanın yaşamı, barınması, sağlığı, eğitimi, toplum içindeki yeri siyasetin konusudur. Bunu bilmeyenlerin ülkemizde yöneticilik yapması başlı başına skandaldır. 

İsmailağa Cemaatine bağlı Hiranur Vakfı’nın kurucusu rezil bir baba, 6 yaşındaki kendi kızını imam nikâhı ile tarikat üyesi 29 yaşındaki sapık bir adamla evlendirmesi sonucunda ortaya çıkan pislikler insanları, insanlığından utandıracak boyutlara getirdi. Bu sapık damat, bir yıl sonra 7 yaşındaki bu küçük kıza tecavüze başladı. Bu küçük kıza 13 yaşındayken nişan, 14 yaşında ise düğün yapıldı. Düğünden sonra 17 Ağustos 2012 tarihinde, annesi kızı hastaneye götürdü. Doktorun çocuğa istismarı hemen anlaması ve polise haber vermesi üzerine savcılık soruşturma başlattı. Ancak uzun yıllar bu soruşturmanın üstü örtüldü.  Tecavüz ve işkence dolu yıllar sonunda eşinden ve ailesinden şikâyetçi olarak evi terk eden kız, tecavüzcüden boşanmış ve adalet istemek için hukuki yollara başvurmuştur. Bunun üzerine olay 30 Kasım 2020 tarihinde yeniden yargıya taşınmıştır. Kızın suç duyurusu sonrasında savcılığın 30 Ekim 2022 tarihinde hazırladığı iddianame, dava dosyasına giren fotoğraf ve belgelerle gündeme bomba gibi düşmüştür. Bu olayın kamuoyunda gündem yaratmasında bir gazetecinin başarılı çalışmalarının da katkıları vardır. Kabul edilen iddianamede kızın kocası hakkında yaklaşık 67 yıl hapis cezası istenirken, baba ve anne hakkında da yaklaşık 22 yıl hapis cezası istendi. Önce tutuklanmayan ama oluşan kamuoyu baskısını azaltıcı bir önlem olarak baba ve damat tutuklandı. Dava için 22 Mayıs 2023 tarihinde gün verildi ancak artan baskılar nedeniyle dava 30 Ocak 2023 tarihine alındı.

İnsana okurken “olamaz böyle bir şey” dedirten bir tecavüz olayının 6 yaşındaki bebeğin başına gelmesi, toplumu derinden sarstı. Yıllarca küçücük bedeni ve ruhu iğfal edilen, şimdinin genç kadınının yaptığı itiraflarla ortaya çıkan bu iğrenç olay için, tarikat ve cemaatler dışında toplumun çeşitli kesimlerinden kınama mesajları yayımlandı.

“6 yaşındaki çocukla evlenilebilir” diyen sapıklarla, “babanın öz kızına şehvet duyması haram değil” diye fetva çıkaran Diyanet İşleri Başkanlığıyla, bu olayların önlenmesi olanaksızdır. Laiklik bitirildikçe, çocuk istismarının arttığını görmek gerekir. Laikliğe sıkı sıkı sarılmamız gereken günlerde, laiklik karşıtı anayasa değişikliğine gidilmesinin önünü açanlardan da hesap sormak gerekir. Tarikatlardan oy alacağını düşünerek masum göstermeye çalışan zavallıların, siyasi iktidarın tarikatlar ve cemaatler koalisyonu olduğunu anlamayan ve “laiklik tehlikede değildir” diyen aymazların, ülkemizin getirildiği durumun farkında olmadıkları anlaşılmaktadır.

 

 

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP