Hollanda’dan esen rüzgâr, İstanbul’da fırtınaya dönüştü
  • OLAY NET
  • Yazarlar
  • Hollanda’dan esen rüzgâr, İstanbul’da fırtınaya dönüştü

Hollanda’dan esen rüzgâr, İstanbul’da fırtınaya dönüştü

ABONE OL
10 Aralık 2022 13:24
Hollanda’dan esen rüzgâr, İstanbul’da fırtınaya dönüştü
0

BEĞENDİM

ABONE OL

İlhan KARAÇAY 

Hollanda’daki Türk Sivil Toplum Kuruluşları arasında önemli bir yeri olan Türkevi Araştırmalar Merkezi’nin Başkanlığını yapan akil adamlarımızdan Veyis Güngür, İstanbul’da organize edilen bir kongrede yaptığı konuşma ile fırtına estirdi.

Afbeelding met tekst, monitor, elektronica, scherm Automatisch gegenereerde beschrijving

Kariyer Merkezi (MARKAM) ve TESAM işbirliği ile ”6.Uluslararası Sosyal Bilimler Kongresi, Sosyal Bilimlerin Gözü İle Teknoloji Devrimi” konu başlıklı seminer 7-8-9 Aralık tarihlerinde yapıldı. 7 Aralık 2022 Çarşamba saat 09.30-15.30’da Göztepe Kampüsü Dr. İbrahim Üzümcü Konferans Salonunda iki oturum şeklinde düzenlenen Kongrenin, diğer oturumları online olarak 8- 9 Aralık 2022 tarihlerinde yapıldı.

Ünlü düşünce insanları arasında yer alan Veyis Güngör’ün kongrede yaptığı konuşmanın tam metnini ve kendisini tanıtan röportajı sunuyorum.

Afbeelding met tekst, boek Automatisch gegenereerde beschrijving

Oturum başkanının, “Şimdi Hollanda’ya sığmayan Veyis Güngör’ü dinleyeceğiz” şeklindeki sunumundan sonra söz alan Veyis Güngör, ‘Batı’da Teknolojinin Egemenliği ve Yaşam Felsefesini Kaybeden Gençlik’ başlıklı konuşmasında, Hollanda’dan örnekler vererek, Batı’nın, gençleri iyi yönetemediğini vurguladı.

Veyis Güngör, konuşmasına şöyle başladı:

“Utrecht Hümanist Üniversitesi Felsefe ve Ahlak Bölümü öğretim üyesi filozof Joep Dohmen’in “Birisi Olmak, Şahsiyetin Oluşumu” kitabının, 2022 kasım ayında yayınlanmasıyla, Batı’da yaşam sanatı felsefesi yeniden tartışma konusu oldu. Çünkü, ‘Batı’, Hıristiyanlık, bilim, sosyalizm ve kapitalizm yüzünden yaşam sanatını kaybetti. Teknoloji ve neo-liberal kapitalizmin tartışmasız egemenliği, özellikle gençlerde yaşam felsefesi ve üslubunun kaybolmasına sebep oldu. Batı’da, geçmiş dönemlerde, din ve sosyal yapılar, insanlara bir yaşam yolu gösteriyordu. Günümüzde bunun yerini, bireysel özgürlükler aldı. Modern insan, bir başkasının verdiği kararla hareket etmek istemiyor, ancak kendisi için neyin iyi olduğunu da bilmiyor ve ikilem içerisinde kalıyor. Gençler, içinde bulundukları neo-liberal kapitalist sisteme iyi yetişmeden, yani şahsiyetleri oluşmadan giriyorlar. Bunun için sisteme karşı bir eleştiri mekanizması da geliştiremiyorlar. Gençler, otuz beş yaşlarına gelince, kendilerini elleri boş, güçsüz ve tereddüt içinde buluyorlar. Bu sunumda, filozof Joep Dohmen’in düşüncelerinden hareketle, insanın kendini bilmesi, toplum içinde sınırlarının farkına varması, disiplinli olması, yaşamı daha anlamlı kılması, egoist olmaması, yani bir yaşam sanatı geliştirmesi üzerinde durulacaktır.”

Veyis Güngör, Hollandalı filozof Joep Dohmen’in kimliği ve fikirlerini içeren konuşmasını şöyle sürdürdü:

Afbeelding met tekst, binnen Automatisch gegenereerde beschrijving

“Joep Dohmen kimdir?

Dohmen, 1949 yılında Alman Nazi kamplarından kurtulan bir köle babanın ve gün ışığı görmemiş Hollandalı bir rahibenin oğlu olarak dünyaya gelir. Dönemin gençlik akımları içinde, özgürlük namına rezilliğin diz boyu olduğu bir hayat sürer. Utrecht, Berlin ve Leuven Üniversiteleri’nde felsefe eğitimi alır. 1992 yılında yayın hayatına başlayan Felsefe Dergisi’nin kuruluşu ve yardımcı yayın yönetmeni olur. 1994 yılında, ‘Nietzsche’nin doğası’ konulu çalışmasıyla doktorasını verir. 1998 yılından itibaren Utrecht Hümanist Üniversitesi’nde ders veren Dohmen, 2002 yılında ‘Yaşama sanatı antolojisi” ve 2014 yılında da “İyi yaşam üzerine büyük filozoflar” konulu kitaplarını yayınlar.

Dohmen kendini şöyle tarif ediyor:

“İkinci Dünya Savaşı sonrası bir kuşağa ait birisi olarak, güya özgürlük, eşitlik, emansipasyon adına savaştık, ancak karşı olduğumuz ekonomik sisteme ve gelişen refah için bir tohum olmaktan ileri gidemedik. Sınırsız eğitim imkânları, doyumsuz cinsellik, müzik, esrar ve eroin deneyimlerinden sonra, salak uyuşuk hedonistler haline geldiğimizi’ gördük diyor.

Bir yaşam sanatı ve stili geliştirmeyi, kendimi araştırmayı, Alman düşünür Nietzsche’yi tanıdıktan sonra başladım.”

Dohmen’in felsefi düşüncesi

Hümanist Joep Dohmen’in felsefi düşüncesinin ana çıkış noktasını, kişisel gelişim ve bir varoluş ahlâkı ve yaşama sanatının geliştirilmesi oluşturur.

Dohmen’in bu varoluş ahlâkı teorisinin üç uygulama alanı şunlardır:

– Gençlerin ahlâki eğitimi,

– Yaşlanma sanatı,

– Ahlâki liderlik.

Varoluş ahlâkında ele alınan temel temalar/konular başlıca şunlardır: Özerklik, otantiklik, erdemlilik, mutluluk, tutum, karakter, motivasyon, zaman ve hızlanma, negatif ve pozitif özgürlük, kendini gerçekleştirme, kişisel bakım ve anlamlandırma.

Liberalizmin ortaya koyduğu, özerk/otonom ve kendi kaderini tayin eden birey fikrine karşı çıkan Dohmen, liberalizmin insanları bağımsız ve dokunulmaz olarak tasvir ettiğini düşünüyor. Liberalizmin bu yaklaşımının insanları izole eden, yalnızlaştıran bir mit olduğunu belirtirken, diğer taraftan, insan hayatına çok fazla müdahale eden paternalizme karşı çıkıyor.
Otantik birey, yaşadığı ortamdan bağımsız olamadığı gibi, aynı zamanda, kendini gerçekleştirecek, kendisi olacak bir alana ihtiyaç duyar.
Muhafazakârların, ‘Otantik birey eninde sonunda egoist veya narsist olur’ görüşünü ret eden Dohmen, bireyin kendisi olması hali, aynı zamanda toplum için sorumluluğu da beraberinde getirdiğini savunmaktadır.

İnsan kayıtsız kalamaz
İnsanın kayıtsız, sorumsuz olamayacağını, bunun için bir yaşama sanatı modeli ve örneği geliştirdiğini, örneğin günümüzde var olan pozitif düşünme, öz yönetim, kendi kendini yönetme, hedonizm, zenBudizm ve new age gibi hareketlerin, dominant yaşam tarzı neo-liberalizme bir alternatif oluşturduğuna dikkat çekmektedir. Bu popüler yaşam şekilleri, ‘hayatı daha yaşanılabilir’ iddiasını sahiplenir.

Kişinin kendini bilmesi

Yaşama sanatı aynı zamanda, kişinin kendini bilmesi, tanıması ve bu yönde gayret sarf etmesiyle mümkündür. Bunun gerçekleşmesi için Dohmen, beş teknik önermektedir.
Bunların başında, kişinin kendi hakkında bilgiye sahip olması gelmektedir.
İkincisi, bu bilgiyi kişinin yaşamında uygulaması ve davranışlara yansıtmasıdır.
Üçüncü olarak, kişinin kendi değeri üzerinde çalışmasıdır.
‘Bu hayattan ne bekliyorum?’ sorusunun cevabını bulmalıdır.
Son iki teknik ise, zamanlama ve toplumsal şuura ermektir.

Dostluk
Dostluk, yaşam sanatının olmazsa olmazıdır. İnsanın, dertlerini, sevinçlerini, tecrübelerini, yaşadıklarını anlatacağı, paylaşacağı dostları olmalıdır. Kişinin, şuurlu, amaçlı, dolu dolu bir hayat yaşaması, gelecekten ümit var olması, etrafındaki dostlarla ilişkilerine bağlıdır. Dostluğu, kişinin kendisinde bulamayacağı ahlâki bilgiyi, başarılı bir hayat yaşanması temin eder.

Özgürlük

Özgürlük, ana bir sorundur. İç huzuru olmayanlar, dayanışmayı ve adaleti kaybederler. İşte bu tür insanlar, daha çok kendileriyle uğraşırlar. Bir yaşam sanatına sahip olmak ya da insanın kendini idare etme yeteneğini geliştirmesi, ‘egoizm ya da yaşamlarında başkalarına yer vermemek olarak’ yorumlanır. Bu tamamen yanlış bir bakış açısıdır. Burada, olumlu ve olumsuz özgürlüğü ayırt etmemiz gerekiyor.
Olumsuz özgürlük, başkalarının kendisine karışmamasını önceler. Ancak, yaşam sanatı, olumlu özgürlüğün gelişmesini sağlar. Beraberinde iç huzuru, barışı getirir. Ne ve kim olduğunu, ne istediğini bilirsin. Böyle bir mekanizmanın geliştirilmesi için, başkalarına ihtiyacın var. İç huzuru yakalamışsan, kendi dışındakilerle daha iyi ilişkilere girebilirsin.

En önemlisi, kendi yaşamının aktörü olabilmektir. Alman düşünür ve doktora yaptığım Nietzsche de böyle düşünüyor.
Elde ettiğimiz hiyerarşik değerler üzerine, kendimiz için bir duruş geliştirmemiz gerekmektedir.

Dohmen’in son kitabı: Birisi Olmak
Akış halinde olan bir hayatın içindeyiz. Etrafımızda bir çok şeyden etkileniyoruz ki, farklı seçenekler de var. O kadar ses var ve sürekli bir bilgi akışına muhatap oluyoruz. Bütün bunların içinde, nasıl kendimiz olabiliriz? İsteklerimizi, hissettiklerimizi nasıl araştırabilir, neler istediğimizi nasıl keşfedebiliriz?
Geçtiğimiz dönemlerde, kendi hakimiyetimizi kaybettik. Bunu yeniden elde etmeliyiz. Şartlar ne kadar olumsuz ve zor olursa olsun, hayat ne kadar hızlı akarsa aksın, nasıl yaşamamız gerektiğini öğrenebiliriz. Karşılıklı, birbirimize değer vererek, farklılıklarımızı zenginlik sayarak, yeniden daha anlamlı ve dolu dolu bir hayat geliştirebiliriz.

Joep Dohmen, son kitabının birinci bölümünde, günümüzdeki yabancılaşma, varoluş belirsizliği ve doyumsuzluğu tartışmaya açıyor.

İkinci bölümde, Sokrates’ten Nussbaum’a kadar, filozofların, form, şekil, terbiye, yetişme kavramlarına nasıl eğildiklerini anlatıyor.

Üçüncü bölümde ise, genellikle düşünür Foucault’un eleştirel bir takipçisi ve kendi görüşü olarak pedagojideki çıkmazların giderilmesini ele alıyor.

Kitapta, varoluş ahlakı, insanın kendisi hakkında bir bakış açısı geliştirme, motivasyon, kendini bilmeden kendin olamama, öz disiplin, başkalarının çıkarı, yetişme ve içinde bulunulan zaman, ölüm, hayatın bir seyahat olması gibi konular işlenerek, örnek bir yaşam teklifi denemesi yapılıyor.

Kitabın mesajı, tek kelimeyle, ey insan, ey ademoğlu “İradeni kendi eline al”.

Gençlik, şahsiyet ve kapitalizm
“Ne yazık ki, ‘Batı’ olarak, Hıristiyanlık, bilim, sosyalizm ve kapitalizm yüzünden, yaşam sanatımızı ve üslubunu kaybettik. Bu dünyada ânı yaşamayı telkin etmeyen Hıristiyanlığa karşıyım. Bilimi, bir yardım aracı olarak kabul ediyorum. Solcuları, adalete ilgi duydukları için sempatik buluyorum. Ancak, programlarında şahsi sorumluluğa yer vermedikleri için tehlikeli buluyorum. Sağcılara karşıyım. Bir çoğu kalpsiz, merhametsiz ve vicdandan yoksun.”

Yukarıdaki satırların yazarı, Utrecht Hümanist Üniversitesi Felsefe ve Ahlak Bölümü öğretim üyesi filozof Joep Dohmen. Böyle aykırı ve geleneğe isyan etmiş bir filozof olan Dohmen’in son kitabı kasım (2022) ayında yayımlandı.
“Birisi Olmak, Şahsiyetin Oluşumu” başlığını taşıyan kitap 816 sayfadan oluşuyor. Uzun zamandır beklenen kitap, Hollanda basınında büyük ilgi gördü. Kitabın tanıtımı çerçevesinde yazarla çeşitli söyleşiler yapıldı.

Filozof Joep Dohmen ile yapılan söyleşilerde öne çıkan bazı görüşleri aşağıdaki şekildedir:

Filozof Dolmen, Batı toplumlarında işlerin iyi gitmediğine inanıyor.
Dohmen’e göre, geçmişte, dini ve sosyal yapılar, insanı iyi bir yaşam yoluna yönlendirirdi. Günümüzde ise bu kurumlar yerini bireysel özgürlüklere terk etti. Modern insan, bir başkasının verdiği kararlar doğrultusunda yaşamak istemiyor. Ancak, kendisi için neyin iyi olduğunu da bilmiyor. Bir ikilem, bir çıkmaz içinde.

Gençler, pazar ekonomisinin ve teknolojinin egemen olduğu, neo-liberal kapitalist sisteme iyi yetişmeden, hazırlanmadan yani şahsiyetleri oluşmadan giriyorlar. Böyle olunca, bir çok genç, sisteme karşı eleştiri mekanizmalarını geliştiremiyor. Yıllarca piyasanın kendilerine empoze ettiği değerlerle yetişiyorlar. Gençlerin, otuz beş yaşlarına gelince, kendilerini elleri boş, güçsüz ve tereddüt içinde bulduklarını belirtiyor filozof Dohmen.

Gençlerin bu hale düşmesi, geçen yüzyılın yarısından sonra verilmeye başlanan, romantik ve anti-patarnalist ‘özgürlük-mutluluktur’ yetişme felsefesinden kaynaklanmaktadır. Dolmen’nin analizi ise şöyle: “Ebeveynler artık çocuklarının kaprislerine ve isteklerine direnme yetkisine sahip değiller. Oysa, bu çok önemli ve zorunludur. Zira çocuklar ve gençler henüz kişiliklerini kazanmadıkları için, yönlendirilmeye ve disipline ihtiyaçları vardır. Bu çerçevede, Fransız hükümeti, okullarda akıllı telefonları yasaklamıştır. Bu davranış, ailelerin piyasa ve teknolojinin insanı kıskaca almasına karşı, tekrar çocuklarının yanında olduklarının bir ifadesidir.”

Dohmen felsefesi öğretisine göre, insan kendini tanımalı, neleri yapıp neleri yapmayacağını bilmeli, toplum içinde insanlarla ilişkilerinde kendi sınırlarını tanıması gerekmektedir. Zira kendi kendinin farkında olmayanlar, başkaları tarafından yönlendirilmeye müsait olurlar. Bunun için, insan öncelikle kendine karşı dürüst olmalıdır.

Joep Dohmen kitabında, klasik bir vizyondan hareketle, felsefeyi kişisel bir şekillenme süreci, bir varoluş eğitimi olarak değerlendiriyor. Buna göre şahsiyetin geliştirilmesi, şekillenmesi ve oluşması ana düşüncedir. Kişinin kendini bilmesi ve disiplinli olması, hayata daha anlamlı bağlanmasını beraberinde getirir. İnsanın ‘kendisi’ olması, ‘birisi’ olması ‘egoist’ olmaması, otantik ve başkalarının da farkında olmasıdır.

Hepimiz, birisiyle konuşmaya başlarken, ‘nasılsın, iyi misin’ sorusunu sorarız. Konuştuğumuz kişi de, ‘iyiyim, şükürler olsun’ cevabını verir. İnsanlar, genel olarak cevaplarını kendi sağlık durumlarına göre verirler. Ama, sorunun temelinde, insanın doğru yolda olup olmadığı, kendisi olup olmadığı, varoluş istikametinde olup olmadığı kastedilmektedir. Bu soruya hakkıyla cevap verilmesi, ancak şahsiyetin gelişmesi, geliştirilmesiyle mümkündür.

Kısacası, insanın bir yaşam felsefesine sahip olması ve bu yönde şahsiyetini geliştirmesi, ilişkilerini tayin etmesi, kendisi olması, toplum içinde sınırlarını bilmesi, bu şuura sahip olması gerekmektedir. Günümüzde, yaşamı bir sanat gibi gören ve yaşayan, daha estetik bir yaşam üslubu geliştiren, şahsiyeti gelişmiş güçlü bireylere ihtiyaç duyulmaktadır.”

Oturum başkanının, Veyis Güngör’ün bu konuşmasından sonra, “Dünya insanlığının sorunlarına dikkat çeken olağanüstü muhteşem bir konuşma” demesi alkışlandı.

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP