“Dil/ söylem” kirliliği…

“Dil/ söylem” kirliliği…

ABONE OL
29 Eylül 2022 10:11
“Dil/ söylem” kirliliği…
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Oktay EROL

Her şey “dilin/ söylemin” bozulmasıyla başlıyor!

Anlayış, hoşgörü, sevgi birer birer ortadan kalkıyor!

Sokaklarda can sıkan yumruklaşma görüntüleri, dokunsan kavga oluşacak doruğa çıkan anlaşılmazlıklar, doyanın/ doymayanı düşünmemesi, egoizmin amansızca büyümesi…

Akla gelen her şeyin yaşamı daraltır biçimde gelişmesi, insanı/ insanı anlama yetilerini yitirişine birer örnek…

Eskisi gibi gülemiyoruz; görüyorsunuz!

Üstelik eskisi gibi sevemiyoruz da, doyamıyoruz da, anlaşamıyoruz da “dilin/ söylemin” bozulmasından!

Tanıdık yüzlerin bakışı/ anlayışı bile, değişen toplumsal koşullarla birlikte yabancılaştı birbirine!

Üzerinde yılların birikimi olan dostluklar bir anda yok olabiliyor!

Yılanı, “tatlı dilin yuvadan çıkardığına” inanır mısınız bilmiyorum; ama karşımdakinin anlattıklarını anlamayı, söylediklerini dinlemeyi, acıyı da/ sevinci de paylaşmayı seviyorum!

İnsanların birbirini anlamada en etkin yöntem olan “konuşmayı”, dozuyla söylemeyi seviyorum!

Kırmaya, dökmeye, bir daha yüz yüze gelmeyecekmiş gibi saldırgan davranmaya gerek var mı; anlatandan dinlemek istiyorum!

***

Bizdeki siyasetçiler, insanlara “hoşgörüsüzlükten” başka bir şey vermedi!

Gençliğimizin “yitik” yılları, “ortağım için, bana suç işliyor dedirtemezsiniz”le geçti gitti!

Sonra bir “inananlar/ inanmayanlar” atıldı ortaya, “inananlara” her yerde şatafatlı yaşamlar, sanalla yarışan yaşamların sözü verildi!

İşin toplumbilimini (sosyoloji) ilgilendiren çok büyük boyutu olmalı!

Bu yurdun sınırları içindeki yurttaşların “bilerek/ isteyerek” ayrıştırılmasını, yine “o” ülkenin politikacıları neden/ nasıl isteyebiliyor, bu isteğin yurt için gereğe/ yararı nedir, yurttaşların kendini “öteki” olarak görmesi durumunda toplumu besleyecek olgu nelerdir?

Aklıma öyle çok sorular geliyor ki…

***

Birkaç kez Adana Anakent Belediyesi toplantısına katıldım; Adanalıların seçerek oralara getirdikleri, Adana’yı/ Adanalıyı anlatmaktan çok, “algı” oluşturmak için bir yığın “kirli söylem” için oradalar sanki!

Medyada, “iktidar/ muhalefet” atışması neyse, neler yaşanıyorsa, gündem nasıl değerlendiriliyorsa, hangi “dilin” kullanılmasına ağırlık veriliyorsa, hangi “çarpık/ ayrıştırıcı” sözler kullanıyorsa; hepsi belediye meclis toplantısında!

Adanalı ya da yurdun bir başka kentinin yurttaşı, günlük haber izlencelerinde yer alan köpürmüş ağızlı “dili/ söylemi” bekliyormuş gibi, aynı “dili/ söylemi” kullanmayı erek sayıyor!

Gerçekten toplumbilimin, bunun üzerinde “uzunca” çalışması gerektiği kanısındayım!

Tepeden/ tabana “zarar verici” yansımaların olduğunu yineliyorum!

***

Hangi konuyu irdelemeye/ sorgulamaya çalışırsanız/ çalışın, “iktidar/ muhalefet” anlaşmazlığının güncel yaşamda her şeye yansıdığını göreceksiniz!

Bu yurdun, bu yurdun yurttaşlarının sorunları var mı; var!

Bu sorunlar eğitim, ekonomi, sağlık, adalet, hukuk…

Bunların yaşanmadığını, yaşananların yurttaşı kısır döngüye sürüklediğini, ülkenin büyük çoğunluğunun erinçten/ gönençten uzak olduğunu, yaşamın içinde yer alamadıklarını…

Daha birçoğunu, “anlaşılır” bir “dille/ söylemle” konuşmak, çözüm yolları aramak/ bulmak, bu yurdun yurttaşlarının dişinden/ tırnağından artırdığı vergilerle doyan politikacıların ödevleri olmalı…

Çocukluk yıllarınızı anımsayın; ilkokula başlamışsınız, verilen ödevlerinizi yapıyorsunuz, minicik ellerinizle yazmayı/ öğrendiğiniz sözcüklerle okumayı öğreniyorsunuz. Size verilen ödevi yerine getirdiğiniz için hem öğretmen, hem anne-babanız ödüllendiriyor sizi!

Aynısını “iktidarla/ muhalefete” soralım; siz ödevinizi yaptınız mı?

***

Toplumun içine “dil/ söylem” kirliliği bir kez girdiği, zamanında önlem alınmadığında “bizdeki” gibi birbirini anlayamamak/ sevememek/ paylaşamamak/ hoşgörü kayması da büyüyor/ gidiyor!

Bir başka yerin değil, bu yurdun yurttaşları “hayın, illet, zillet” olarak tanımlanıyor!

Bir de buna, son günlerde sıkça yinelenen “bu mesele beka meselesidir, bu mesele devletin geleceği meselesidir, bu devlet ite kopuğa bırakılmaz” tümce ekleniyor!

Bu “it/ kopuk” kim; adaleti tıkayan, yolsuzlukları umursamayan, ülkeyi batağa sürükleyen, yurttaşa yalan söyleyen, bir avucun erincine koşan…

Yurttaş olarak bunlarla kendimi “yormak” zorunda değilim!

Ayrıca “beka, devletin geleceği, it/ kopuk” olgularını çözecek olan, bunlar üzerinde çalışacak olan, bunların yurttaşın başına dert olmaması için uğraş verecek olan sizsiniz; beceriksizliğinizi, “algılarla” örtmeyi bırakın!

“Dil/ söylem” kirliliği ile toplumbilimcilerini zorluyorsunuz!

280922

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP