Oktay EROL
Şeker Bayramı’nın ayrı bir önemi vardı. Büyükler, kendi gereksinmelerinden önce çocuklarına “yeni giysiler” alırdı. Çocuk sevindirmek, çocuğu güldürebilmek için özel bir çaba harcanırdı bizim evde…
Bir çocuk için; bayramın önemi büyüktü.
Bir gün öncesinden gelen “yeni” giysiler, bir türlü akşamdan denenirdi; hep bir büyüğü olduğundan “nasıl olsa büyüyor, yeni yıla da giyer” denirdi.
Yatarken, yastığın hemen yanına konurdu, uyuyana dek dokunulur, sevilir, okşanırdı…
İlkokulun öncesinde miydik, birkaç yıl sonrası mı yoksa anımsayamıyorum da; kardeşlerimle birlikte sevinirken, büyüklerimizin de sevindiklerini görebiliyorduk…
Ayrıca, akşamdan alınan iki/üç cins şekerler kaplara konur, biri eve gelen konuklar için ayrılır, diğer ikisi de bayramda kalabalık biçimde gelecek olan çocuklar için bulundurulurdu. Çocuklar, her ikisinden de/ üstelik birden çok da alabildiğinden konukların şekerinden ayrı olurdu.
“Bayramlıklarınız hazır, yarın erken kalkacaksınız, haydi uyuyun bakalım artık” sözü, artık yatma zamanının geldiğini gösterirdi…
***
Sabah erken kalkılırdı. Yeni/ temiz giysiler giyilirdi. Büyüklerle bayramlaşılırdı ev içerisinde…
Büyükler, bir gün önceden hazırladıkları “demir” paralardan yanlarına/ el öpmeye gelenlere verirlerdi.
Hep birlikte, büyük bir sofranın etrafına oturulur kahvaltı yapıldıktan sonra, büyükbabanın yanına çocukları ile torunları gelirdi. Gelenler sırayla eline gider, “demir” paradan alan çocuklar sıralarını savmış sayılırdı.
Büyükler, çocukları geldiği/ bir arada oldukları/ bir arada gülebildikleri için mutlu olurlardı. Küs, dargın olanlar barışırdı. Çocuklar bir araya gelip, akranlarının içine karışınca cıvıl cıvıl sesler yükselirdi. Bir köşeden büyükler göz uçlarıyla çocukları izlerdi.
Aralarında anlaşmazlık olan var mıydı, didişme oluyor muydu görürlerdi…
***
Şeker Bayramları, çocuklar için özel bir önem taşırdı; başka bayramlarda olmadığınca özgür, hep bir arada olmalarına fırsat verilen, birlikte komşular dolaşılarak hem bayram kutlanan/ hem şeker torbaları taşınan/ hem şeker toplanan bir bayramdı!
Çocukların, ellerinde torbalarıyla komşu komşu/ toplu olarak gezmeleri/ bayramlaşmaları/ şeker toplamaları “ayıp” sayılacak bir olgudan daha çok, çocukların sosyalleşmesi/ ev ortamının dışında olanlarla da iletişim kurabilmeleri açısından ayrı bir önemi vardı.
Bayramın ilk günü biraz daha yoğun olurdu, çoğu zaman evden çıkılamazdı, konuklar ağırlanırdı bizim evde. İkinci gün, bir gün öncesinden belirlenen yerlere gidilirdi toplu olarak. Toplu olarak yenilirdi/ doyulurdu/ gülünürdü…
Bayram bayram gibiydi…
Büyükler de, çocuklar da mutluydu, şeker de yiyebiliyorlardı…
***
Bir yarımyüzyıl geçti aradan…
Yarımyüzyılın her yılı birbirinden güzel gelmesi gerekirken, onlarca benzer sözler vermelerine karşın her biri birinden daha acılı geldi; bir yumak gibi birbiriyle kaynaşmış insanlar birbirinden ayırıldı, bir başına olmaları için koşullar oluşturuldu, kardeş kardeşe vurduruldu, çıkar gruplarının büyümeleri sağlandı, ayrıştırıcı öğelere ödünler verildi, bilimden uzaklaştırıldı…
Yurdun değerleri gözden kaçırıldı, değerler üzerinde yaşamlarını sürdürenlerin varlığı göz ardı edildi, işbirlikçilerle birlikte adımlar atıldı, işbirlikçilerin vurgun sayılabilecek işleri “halk yararına” gibi gösterildi, ekim alanları betondan yapılarla kaplandı, köy yaşamı bozuldu, üretim kaynaklarının daha az sayıda işbirlikçinin eline geçmesi sağlandı…
Yarımyüzyıl içerisinde en çok zarar gören emekçiler oldu; bu yurdun toprağını işleyen, suyunu kullanan, fabrikalarında çalışan, eken/ biçen/ çoğaltan/ üreten katmanı emekçiler…
Köylüler, çiftçiler, işçiler, dar gelirli yurttaş…
Şeker Bayramı’nın ne ağız tadıyla yaşayabiliyor, ne evine istediğince şeker alabiliyor, ne çocuklarına “yeni” giysiler getirebilir, ne de…
***
“Bizim bayramlıklarımız var, evimizde konuklara verecek şekerimiz de var çeşit çeşit, harçlık verecek çocukları bekliyoruz” diyebilen kimler kaldı ellerini kaldırsın!
İşçi mi, emekli mi, çiftçi mi, dar gelirli yurttaş mı?
Şu an insanlar öyle bir duruma getirildi, öyle bir zorluklara sürüklendi, öyle doyumsuzlaştırldı ki; şekeri/ kiloyu böldürerek alıyor, bayram günü uzak/ yakın birileriyle, özellikle de çocuklarla karşılaşmak istemiyor, pencerenin perdesini açmak istemiyor…
Bu güzelim, bu arı güzellikleri olan yurttaşın vergileriyle “yaşamı” yıkıma koyanların bayramları bayram, günleri gün, gülücükleri yerinde yalanlardan/ talanlardan…
Yurttaşın elektriği kesik, pazardan gereksindiğini alamıyor, bayramda çocuklara şeker veremiyor…
Dar gelirli bayram günü, bayramlık alamadığı çocuklarının yanında olacak, şeker yiyemeyecek, mahallenin çocuklarına elini veremeyecek, pencere camının gerisinden geçenleri izleyecek; bayramı “yalandan” bayram sayacak!
Alıp da vermediğinizle doydunuz mu, sevindiniz mi şimdi; Şeker Bayramı nasıl kutlanır ki?
30042022
EKONOMİ
10 saat önceYAZARLAR
10 saat önceYAZARLAR
10 saat önceYAZARLAR
11 saat önceYAZARLAR
1 gün önceYAZARLAR
1 gün önceYAZARLAR
1 gün önce