“Halkın yetkilendirmesi” bu değil!

“Halkın yetkilendirmesi” bu değil!

ABONE OL
22 Nisan 2022 10:53
“Halkın yetkilendirmesi” bu değil!
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Oktay EROL

Halkın verdiği yetkiye göre davranmak zorunda olan “vekiller”, yaşamı her gün daha da zorlaştırıyorsa “bir yanlış” var demektir!

Ne olduğuna bakmak gerekmiyor; insanlar o yaşamın ortasında yaşanacak ne varsa/ yaşamı neler zorlaştıracaksa/ solumayı/ doymayı neler engelleyecekse her şey iç içe…

Daha dün, “iktidarın” var olan “vekilleri” neler düşündü acaba, “bakanımızın, emekli ikramiyesi konusunda söyledikleri neyse o” dendiğinde biraz olsun sarsılan/ titreyen oldu mu bilmiyorum!

Sarsılmalıydılar/ titremeliydiler…

Düşünsenize, kocaman beş yıl geçmiş aradan… O gün “zorla da olsa/ istemeseler de” verilen “bayram ikramiyesi” geçtiğimiz yıla değin yerinde saydırılmış/ üzerine hepsi hepsi yüzde on verildiğinde günlerce ağızdan düşürülmemiş…

Bu yılın ilk bayramında da “değişmeyeceği” belirtilmiş!

Halkın verdiği “yetkilendirmenin” bedeli bu mu?

***

Aslında daha işin başında “yanlış” var!

“Vekilin”, görev süresi olan beş yıl boyunca; aylığı yirmibeşbin lira olsa, yıllık üçyüzbin, beş yıllık birbuçuk milyon/ haydi iki milyon lira…

Peki, bir “vekilin” seçim sürecinde yaptığı harcama ne kadar?

Köyleri dolaşacak, bir seçim bürosu açacak, broşür dağıtacak, yakıt harcayacak, birlikte dolaşanları doyuracak, basına tanıtım yaptıracak…

Arada dolaşan söylentiler doğruysa; Ankara’ya mitili atmadan başlayın, orada “iş bitiricilerle” yapılan görüşmeler, merkezin gözüne girmek için kesenin ağzını açmalar milyon değil/ milyonlar…

Sözüm ona milyon uğruna, milyonlar harcayacaksın; “vekil” denilmek için mi?

Solduyulu aklın benimsemeyeceği bir olgu bu!

Halkın “vekil” diye yetkilendirdiği, ancak verilen yetkiyi “aşmadan” yaşamını sürdürmesinin olanaksız olduğunu öngörmek o denli zor değil!

Bunun açıklamasını yapacak biri var mı?

***

Bir de değerler var…

Haklın özgür istenci ile yetkilendirdiği ileri sürülen “vekiller”, kazanılmış/ var olan/ korunması gereken değerleri de önemsemek zorundalar!

Anayasanın dördüncü maddesinde yer alan laiklik ilkesi bu “değerlerin” başında gelir!

Değiştirilemez/ değiştirilmesi önerilemez temel nitelikleri arasında sayılmıştır; unutmayalım!

Laiklik ilkesi denilince de din, vicdan, inanış özgürlüğü ile birlikte, aklın, bilimin, hukukun üstünlüğünün temel alındığı onurlu bir yaşam biçimi akla gelir.

Laiklik ilkesi doğrultusunda yapılan devrimler de şöyle:

Saltanatın Kaldırılması, Halifeliğin Kaldırılması, Tevhidi Tedrisat Kanunu ,Şeriye ve Evkaf Vekaletinin kaldırılarak yerine Diyanet İşleri Başkanlığının kurulması, Tekke ve Zaviyelerin Kaldırılması, Kılık-Kıyafet Kanunu, Medeni Kanun,1928’de “Devletin dini İslamdır.” Maddesinin anayasadan çıkarılması, 1937’de Laiklik ilkesinin anayasaya girmesi…

Halkın “vekil” diye yetkilendirdiği kim varsa bu “değeri” korumak zorunda, çünkü orada bulunmalarının nedeni laiklik ilkesi değil mi?

***

Geçtiğimiz günlerde, altıyüz yıllık yaşanmışlıklar örnek gösterilerek açılan medrese savunulurken “Burası İstanbul’un Fethi’nin akabinde şehrin ilk medresesi olarak hizmete açılmıştır. Medresede Ali Kuşçu da ders vermiştir” denildi!

Laikliğin “tekke ve zaviyelerin kaldırılması” ilkesi, medyadaTek Parti’nin utanç lekelerinden Ayasofya Medresesi açıldı” başlığıyla yer aldı!

Bu yurdun kuruluşunda yer alan CHP bile laikliğin törpülenmesine izleyici kaldı!

Her fırsatta “izindeyiz” denilerek bağlılık vurgusu yapılan Atatürk’ün, “Din herkesin vicdanına kalmış bir iştir. Hiçbir kimse hiçbir kimseyi ne bir din de de bir mezhep kabulünde zorlayamaz. Din ve mezhep hiçbir zaman politikaya alet olarak kullanılamaz” sözü hiçe sayılarak…

CHP, diyorum; altılı masanın ayakları sarsılmasın diye bu verilen “ödün” fazla değil mi?

Yıldönümünde bile suskunluğu seçtiniz, “ayar” verilmenize karşı koymadınız, kuruluş bilincini koruyamadınız, varlık nedeni olduklarınızın karşısında “utangaç demokratlığınızı” sürdürdünüz!

Halkın yetkilendirmesinin adı bu mu?

***

“Neremiz doğru ki” denilerek, devenin hörgüçleri üzerine tümceler kuruluyor!

“Hörgücün” neresinde olduğu belirsiz bir yaşam sürmenin nedeni olanlar; yine güçlü, yine dedikleri uygulamada, yine “yetkilendirilmeye” dayandırılarak varlıklarını sürdürüyor!

Sözle anlatılan “yaşam” bu mu?

Ya uygulamada var olan?

Şunu yeniden sorayım:

Milyon alma karşılığında, milyonlar harcamanın açıklamasını yapacak olan biri var mı?

Bir arkadaşla söyleşirken “hepsi birbirinden besleniyor, yüklenici firma hepsi, hepsinin başka kanallardan kazanımları var” dedi!

Ben bunu, “halkın yetkilendirmesi” olarak düşünmüyorum!

21042022

 

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP