Daha birkaç gün önce, kurdaki belirsiz/ kontrolsüz yükseliş kafalarda birçok gelecek korkusu oluşturmaya başlayınca, Çalışma- Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin “umut bekleyişinde” olan emekçilerin acılarına su serpercesine “2022 asgari ücretinde ciddi bir artış sağlayacağız, bayram havası yaşatacağız” deyince, özellikle “iktidara” yakın medya kara bulutları yalanlarcasına gökkuşağı renklerine bürünmüş sözler etmeye başlamıştı!
Dar gelirli/ emekçi yurttaşın sanki düşündüğü asgari ücretti, sanki sarı sendika sözcüleri ile işveren sözcülerinin arasında sağlanacak anlaşmaydı, sanki günlerdir yaptıkları toplantıların yaşamında yeri olmasıydı!
Kimsenin kendini kandırmasına gerek yok! Bu tür toplantıların sonucunda/ hiçbir zaman çalışan yararına sonuç alındığı görülmemiş, araştırmalara göre son elli/ altmış yıldır emekçinin ekmeği her geçen gün küçültülmüş!
Karşılaştırmasını dolara göre mi, altına göre mi, buğdaya göre mi, içkiye göre mi, suya göre mi… Neyle yapılırsa/ yapılsın “emeğin” ucuzlatıldı, çorbadan bir kaşık daha çalındığı, umudun biraz daha “biate” dönüştürüldüğü görülecektir!
***
Yılın son aylarında yapılan “emekçiden nasıl biraz daha kırparız, nasıl biraz daha olanaklarını daraltırız, nasıl biraz daha umutlarını yok ederek umutları oluruz” amaçlı toplantıların sonucu “perşembeden” belliydi aslında!
Çalışan, emeklerinden başka satacak bir şeyi olmayan emekçinin, ekmek kuyruğunda oluşturduğu kuyruğu bile dalgaya alan sözcülerin ortaya koydukları saptama “asgari ücretin” ne olması gerektiğini ortaya koyuyordu!
Öyle ki, Gaziantep’te yaşayan bir yurttaşın, iki çocuğuyla birlikte, altıyüzelli lira aylıkla gül gibi geçindiklerini söylemesini övünerek anlatana tanık oldum medyada, “bakın böyle insanlarımız da var çok şükür” dedi ardından!
Bunun açılımı “iktidarımız, çalışana bayram yaşatacak aylığı sağlayacak” şeklinde yorumlanır!
Kendi yaşamlarında, bir akşam yemeğinin tutarı olan bedeli, dört kişi bir ay geçinebiliyor “çok şükür” düşüncesinin başka anlamı varsa ben de bileyim!
O, iki çocuklu ailenin “gül gibi geçiniyoruz” sözlerini söyleten yaşamı düşünüyorum!
***
Çalışanın sorunu kurulun saptayacağı “asgari ücret” değil!
İşverene göre öyle değil ama! Asgari ücretin/ kurulun alacağı, kendini daha çok koruyacağı, çalışanı “zorunlu bir katman” olarak göreceği biçimde oluşacağını bilmeyen yok! Ancak biraz daha “insancıl olabilirdi” diye düşünülebilirdi!
İşveren sözcüsü, açıklama yapılmadan hemen önce, şunları söylüyor:
“Çalışan olmadan işveren olmaz, işveren olmadan da çalışan!”
Bunların yaşadığı dünyayı, bunların soluduğu havayı, aldıkları eğitimi, okudukları kitabı, yedikleri yemeği, içtikleri suyu, parayı kazanma biçimlerini gerçekten sorguluyorum!
Bunlar hangi sokakta yürüyorlar, hangi marketten alış/ veriş yapıyorlar, hangi denizde suya giriyorlar, kimlerle konuşuyorlar, gözlerini açtıklarında “ne” görüyorlar “gerçekten” sorguluyorum!
İnsan tarih boyunca hep çalıştı, kimi zaman dağda ava çıktı, kimi zaman barınağını yaptı, kimi zaman çocuklarını korudu… Kimse, insandan “bunları” yapmasını bir bedel karşılığı istemedi! Bunları doymak, barınmak için yaptı!
Büyüyen nüfus, oluşan mini topluluklar, güçlünün başı çekmesi, topluluklar arasındaki “daha çoğu benim olsun” kavgası üretim makinelerini sahiplileştirdi!
Sahipler, bir başlarına makineleri çalıştıramayacaklarından; kimi zaman karın tokluğuna, kimi zaman zorla, kimi zaman para karşılığı emek satın aldı!
Öyle ki, çalışan olmadan işveren olmaz; doğrudur! Ancak işveren olmadan da insanlar “yine” çalışırdı; yaşamını sürdürmek için doymak zorundaydı!
***
“Doymak”…
Vücut ayakta, soluyor, “doyarsa” daha çok iş yapacak durumda…
Sözüm ona beslenmesi gerekiyor!
Doktora baş ağrısı için de gitseniz, midenizde oluşan bir kramp nedeniyle de varsanız, dişinizdeki bir sızlanmadan da yakınsanız “hep” özenden, bakımdan, dinlenmeden, zamanında yapılacak girişimden söz eder haklı olarak!
Şarkının söylediği gibi, “açlıktan ölene, bal ye derler!”
İstekilerince konuşanlar, diğer yandan “iktidara” kucak açmak zorunda olanlar “asgari ücret” desin, çalışan için yağmur damlası büyüklüğünde önemi yok!
Çünkü “asgari ücret” denilirken olan, verilirken “kalmayan” bir bedel!
Asıl önemli olan “alım gücü”…
Yabancı para, altın, yat, kat değil; alabildiği ekmek, çocuklarına sağlayabildiği yaşam, kışın sobasındaki yakıt, sağlığında oluşabilecek sorunları zamanında çözebilmesidir!
Şimdi ortada olana, sokağa, çarşıya, yaşanana bakın!
Asgari ücret açıklandığından bu yana, kocaman (!) “üç gün” içinde kaç ekmeği çalındı çalışanın?
“Bayram havası” sözü verenlerin, “bayramı” böyle olsun; ne diyeyim ki başka!
181221
EKONOMİ
18 saat önceYAZARLAR
18 saat önceYAZARLAR
19 saat önceYAZARLAR
19 saat önceYAZARLAR
2 gün önceYAZARLAR
2 gün önceYAZARLAR
2 gün önce