Gelecek için başka yolu yok!

Gelecek için başka yolu yok!

ABONE OL
2 Kasım 2021 11:52
Gelecek için başka yolu yok!
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Üreticinin, ürün girdilerinde oluşan artış bu yıl buğdayda kendini gösterdi!

Toprağın sürülmesinde mazot, sulanmasında elektrik, ekilmesinde tohum, bakımda tarımsal gübre/ ilaç bir yıl içinde fiyatları kiminde ikiye, kiminde üçe katlanınca üreticinin tutunacak dalları kırıldı!

Ya “zarar” etme pahasına ekmeyi sürdüreceklerdi, ya da “buraya dek” diyerek topraklarını ekmeyeceklerdi!

“İktidarın” bakanından sıkça “üreticilerden zarar edeni duymadım, desteklerimiz sürüyor” demesinin anlamının olmadığı yıl içinde yapılan üretimden belli oluyordu!

Üretimin yeterli olmadığı, dışalımla sağlanan ürünlerle ortaya çıkıyordu!

İçeride üretimin düşmesiyle birlikte, dışarıda da fiyatların artabileceği, “ucuz fiyatlı” ürün bulma olanağının yiteceği öngörülemiyordu!

Sanki artan kur, Türk lirasının değer erozyonuna uğramasına, dış alım ürünlerinin daha pahalıya içeriye girmesine neden olmayacaktı…

Buğday üreticisinin “ekim alanının” düşmesi nelere neden olmayacak ki?

***

İnsanın, “zorunlu tüketim” diye adlandırdığı olgunun “yaşamsallığı” unutulmamalı…

Yurttaşımızın doyum konusunda “en çok” gereksindiği tüketim ekmektir!

Ekmeğinin ucundan çalınmasıyla birlikte, fiyatında oluşan artış büsbütün yaşamını etkiler!

Bugün, belediye ekmek satış noktalarına bir bakın; aynı ekmeğin fırından alınmasıyla doğacak “eksikliğin” getireceği bungunluğu düşünüyor yurttaş!

Bir yıl içerisinde torba unun fiyatı iki katına çıkmış, ancak fırıncı ağırlığını değiştirmeden yüzde yirmibeş artış yapmış; onun da sorunu büyük!

Yan yana getirelim;

Üretici toprağını ekemez duruma gelirse, gereksinim dışalımla sağlanmış olursa, kurdaki artış önlenemezse, fırıncı unu pahalıya alırsa, ekmeğin fiyatı aynı kalır/ ağırlığı yarıya düşürülürse…

“Ne” olacağını sormayacağım; durum bu!

***

İnsanın “yanlış” yapmasının o denli önemsenip, o denli de abartılmasından yana değilim…

Ancak insanın “yanlışlar” yapmasının da “durdurulması” gerektiği kanısındayım!

Daha geçtiğimiz yıl/ corona virüs gerekçe gösterilerek salt inşaat sektörü, salt dayanıklı tüketim ürünleri patronları, salt uluslararası firmalar “daha çok” kazansın diye kamunun bankalarının kasaları yurttaşa açıldı!

“Yeter ki betondan yapılar alın, yeter ki son model bir araç alın, yeter ki gerek duymadığınız beyaz eşyadan yenisini alın; kamunun gücü, vereceği ucuz kredi sizi bekliyor” denildi unutmayın!

Yüklenicinin elinde kalan betondan yapısı, patronların araçları, beyaz eşyaları “kamu bankalarının kasalarını yurttaşa açtığı gün” katlanmaya/ fiyatının üzerinde oynanmaya başlandı!

“İktidar”, patronların kazanması uğruna, yurttaşın “yeni bir” bungunluğa yelken açmasının önünü açtı!

Kamu bankalarının kasaları boşaltıldı!

Ne için?

Daha çok tükettirmek için; ürettirmek için değil!

***

“Ne yapılabilir” biçiminde bir soruyu sevmiyorum!

En kolayından; bu güne değin yaptıklarınızı yapmazsınız, üreticinin ekim alanlarını bozmak için yola çıkmazsınız, girdi fiyatlarını “rant” alanı saydırmazsınız, küresel bankaların ablukaya almasına izin vermezsiniz, toprak işleyene traktörü/ tarımsal aygıtları çok görmezsiniz, üreticinin hasadında fiyat düşürmek için dışalım mafyasına ödün vermezsiniz, üreticinin ne kazanacağını toprağa tohum attığı anda belirlersiniz…

Evet, bunlar yapılmayanlar; bunların yapılmaması nedeniyle gelinen yer burası…

Üreticiyi toprağı işlemekten, suyu kullanmaktan uzaklaştırmak için ne gerekiyorsa onlar yapılıyor…

Parmaklarını dokundurduğu toprak, tohum, tarımsal gereksinimler, mazot yangın yeri gibi…

Bu yangın, yurttaşın “ekmeğine” iniyor!

***

Bugün buğdayda yaşanan “üretim eksilmesinin”, birkaç yıl içerisinde bir çok üründe de yaşanmayacağının güvencesini vermek olanaksız; örneğin tüm çığlıklara karşın satılan şeker fabrikalarının ardından, üreticiye getirilen “kotanın” iç piyasada oluşturacağı fiyat dengesizliği daha “iktidarın” aklını başına getirmiş değil!

Sıkça yazıyorum, daha da çok yazacağımı düşünüyorum…

Her yanı verimli topraklarla donanmış yurdumuzun, toprağı işleyecek emeğimizin bulunmasına karşın, en başta buğdayı bile dışarıdan alıyor olmasını sindirebilenlerden değilim!

Toprak işlenemiyor, su kullanamıyor, genç emek değerlendirilemiyor, insanların yüzleri güldürülemiyor, her sabah güneşi başka bir umutsuzluğa kapı aralıyor…

Vitrinleri istediğinizce dış alımla sağlanan ürünlerle doldurun, istediğinizce uzun ödeme koşullarıyla betondan yapılar/ beyaz eşyalar satın, istediğinizce renkli ışıkları boğazın iki yanına yayın…

Betondan yapının içine sevgi doldurmayı, buzdolabına yiyecek koymayı, vitrinlere uzanacak “alım gücünü” bulamıyorsanız neye yarar ki…

Ne yaparsanız yapın, bu yurdun insanı “ekmek yemeyi” seviyor!

Yemeğinin yanından alacağınız “her dilim ekmek”, ağrı duymasına neden olacaktır!

İnsanları yaşamdan, umuttan uzaklaştırmak istemiyorsanız, “ekmeğinin” tüm aşamalarında yaşanan sorunları kaldırmak/ çözmek zorundasınız; gelecek için başka yolu yok!

011121

 

 

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP