“Mutlu” olmanın formülü nedir?

“Mutlu” olmanın formülü nedir?

ABONE OL
29 Eylül 2021 07:09
“Mutlu” olmanın formülü nedir?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Şimdi, herkesin işi gücü “mutlu olmanın” formülünü bulmak…

Ya sonra? Denizin dibinde yitirdiğin çakıl parçasını ara!

Şunun adına “yaşamanın formülü” deseydiniz ya…

Hem daha anlaşılır, hem de herkesin kendinden bir parça bulabileceği soru olur!

Daha, belli bir “mutluluk” tanımı bile yapılabilmiş değil!

Asgari ücretli, dar gelirli yurttaşın çocuklarından birinin iş bulabilmesi “mutluluktur” örneğin.

Ya da, pazar için ayırdığı parayla tüm alış-verişini yapılabilmesi de mutluluktur.

Büyük kentlerde yurtsuz kalan üniversite öğrencilerine, tutabilecekleri bir ev bulmak/ göstermek “mutluluk” değil de nedir ki?

Emeklinin ay sonuna yetişen ayılığı da “mutluluktur”.

Dara düşen esnafın elektriğini, telefon ücretini, vergisini, kirasını ödeyebilmesi kadar “mutluluk” verici ne olabilir ki?

Kentin dört bir yanını ele geçiren zincir marketlerin arasından çıkabilmek de “mutluluk” olmalı…

Öyle üç/ beş kişilik saltanat, öyle şatafat, öyle bilinmeyen kokuların “beğeni” sayıldığı yaşam biçimi değil anlattığım; anlattığım bu toprakları emeklerinden boşanan terle sulamış, ekmiş, üretmiş milyonlar…

“Mutlu” olacakları şeyler öyle bilindik, öyle yalın, öyle yaşamın içinden ki…

***

Sorulan her ne denli “mutlu olmanın formülü” de olsa, bu yurdun insanı “yaşamın formülü” olarak anlayacak/ algılayacaktır; öyle de olmalı…

Aziz Nesin’i bu konu da yine anmıştım, yine anayım;

“İnsanımızın yüzde altmışı aptal” dediğinde, anlatılmak isteneni anlamayıp, bir başka “aptallık ”daha yapılmıştı!

Buna, o dönem Hürriyet’te yazan Oktay Ekşi’yi de ekleyebilirsiniz!

Soru şu:

“Yaşamak için/ sağlıklı yaşam sürdürebilmek için neler gerekli” ya da “yaşamanın formülü” ne?

Yanıtı; doğacaksın, doyacaksın, besleneceksin, yararlı olacaksın…

Doğdun, peki nasıl doyup/ besleneceksin?

Öyle kuş sütü eksik sofralardan, tadına bakılıp bırakılan yemeklerden, rengine bakılıp tadılmadan atılan tatlıların olduğu sofralardan, yararlanılmayan ışığın aydınlattığı alanı bol yerlerden söz etmiyorum!

Örneğin sabah kahvaltısında peyniri, zeytini, yumurtayı, balı bulabilir misin; neden mi, çünkü yaşayabilmen/ sağlıklı yaşam sürdürebilmen için bunlardaki vitamine gerek duyarsın da ondan…

Peki, öğle yemeğinde bol salatalı bir Adana Kebap, ya da etli bir ev yemeği, yanında tatlısı olacak biçimde tüketebiliyor musun?

Akşam, yemek yanında meyve yiyebiliyor musun?

Yılın bir ayı, sorun olmayacak/ gelecekte sıkıntı oluşturmayacak biçimde dinlenceye çekilebiliyor musun?

Bir asgari ücretli tüm bunları yaparsa bir haftada aldığı maaşı bitirir, emekli daha az sürede; yetmesi için yoksulluk sınırı diye belirtilen ücreti alması gerek!

Bunun olanaksız olduğunu, “iktidarın” şu an verilen maaşın geçmiş yıllardan çok olduğunu sıkça yinelediğini bilmeyen yok sanırım!

“Alım gücü” denen olguyu önemseyen yok ki…

***

“Yaşamanın formülü nedir” sorusunun daha ilkinde “doyacak” yerlerin kapıları kilitlendi!

Doymayan insan, doymayan/ bakımsız toprağa atılan tohum gibi cılız/ salpa/ aptal kalır!

Aziz Nesin’in kendini yırtarcasına anlatmak istediği de buydu!

“Doymayan” insanın “mutluluğu” düşünecek yerleri olgunlaşmamıştır/ yoğrulmamıştır/ gelişmemiştir…

Düşünürken, aklıma gelen ilk narenciye üreticisi bir tanıdığı arayıp sordum;

“Mutluluk nedir?”

“Bu yıl limon ne olacak, müşteri yok, böyle giderse ne yaparım, diye düşünüyorum! Mutluluk, limona müşteri gelmesi benim için!”

Tanıdıklarınıza ne konuda soru yöneltirseniz/ yöneltin, hep yaşamlarının ucundan bir parça koyarak yanıtlarını verecektir; başka bir şey beklemek yanlış değil mi?

Sabah gözlerinizi açtıklarınızda, solumaya çalıştıklarınız “yaşamın” akşamdan kalma kokusudur!

“Mutluluğun” tanımını, özellikle “iktidardan” sormalı kanımca…

Bunca karışmışlığa, bunca yaşananlardan uzaklaşmışlığa, bunca yaşanan kaygıları görmeyişe/ önemsemeyişe karşın, “yeniden seçimi almak” diyeceklerdir sanırım!

Seçim, o koltuklarda oturmak, saraylar kurmak, beşli yüklenicilerin büyümesini/ yurttaşın “özde büyümesi” olduğunu ileri sürmek, hak arayanları ötelemek, onca üniversite açarken sevinip/ öğrenciler yurt sıkıntısına düşünce çözümden kaçınmak, asgari ücretle gereksinmelerin karşılanacağı “inancını” yaymak, bozulan piyasa ekonomisini/ el bebek büyüttüğü zincir marketlere gözdağı vererek düzeleceği düşüncesini yaymak…

Tüm bunlara yurttaş “tamam” demiş olursa, “iktidar mutlu” olacaktır!

“iktidarı” mutlu etmek yurttaşa öyle pahalıya mal olacak ki…

Öyle “at izini it izine” karıştırarak değil; çıplak gözle baksanız, inanın her şey daha da güzel olacak…

280921

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP