Ulaşımda “ıslak/ ter kokan” giyimiyle Adanalı…

ABONE OL
1 Temmuz 2021 15:34
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Adana’nın sıcaklarını anlatmaya gerek var mı bilmiyorum…

İlkyazla birlikte ısınan kent, haziran/ temmuz demeden daha kendini gösterir!

Kimisi pompalı tüfeğine saldırır,

Kimisi üstünde fanilasıyla bağdaş kurduğu asfalt yolun ortasında yumurta pişirir,

Kimisi denizde sört yapacak gücü olmadığından, kanalın her iki yanında hareket eden araçlardan aldığı destekle bu isteğini yerine getirir…

Bunlar “zorlukları” alaya alma biçimi…

Bir de, yaz sıcağından korunmak için yakın yaylalara göç başlar…

Adana’nın sarı sıcağından, gecelerin ayrı bırakmazı sivrisineğinden, genzi yakan çöp varili/ lağım kokularından uzaklaşırlar…

Yaz aylarında Adana’dan uzaklaşanların nüfusa oranını düşündüğümüzde bırakın iki eli/ on eli bir araya getirseniz de doğruya yaklaşamazsınız!

Avucun içerisinde “bir küçük” tane gibi kalırlar…

Büyük çoğunluk Adana’nın yazgısıyla baş başa…

***

Öyle ya Adana’nın yazgı nedir ki?

Covid 19 sürecinde bolca duyduk, aşı tartışmaları büyüdükçe çeşitli “varyantlarıyla” daha çok duyacağımız “kalabalıktan uzak durun” çabası, başka kentleri o denli bilmesem de; Adana ya da benzer sıcaklık yaşayan kentlerin karabasanı…

Nasıl olmasın ki?

Adana’da yaz sıcağını yaşayan katmanın yaşam alanları, “kalabalıktan uzak durun” diyenlerin alanlarıyla “aynılık” gösterdiği biçiminde yorumlanabilir!

Yapmayın…

Katmanların ulaşımda kullandıkları araçtan tutun, yedikleri yemeğin, kuşandıkları giyimin bile özellikleri başka…

İkiyüz metre karelik evde bir çiftin yaşadığını düşünün, ya da işe giderken her ikisinin de “ayrı” özel araçla gittiğini düşünün…

Bunların Adana’nın sarı sıcağından da, uykuları bölen dişi sivrisineğinden de, sokağa saçılan kokudan da uzak olduğunu/ böyle bir ortamı bilmediklerini söylemek o denli zor değil!

Peki, Adana’nın “yumurta kaynayan” sıcağında, beş kişiyle/ yedi kişiyle, kapısı sokağa açılan evlerde oturanların  “kalabalıktan uzak durun” kuralına uymaları beklenebilir mi?

***

Ülkenin “bir avucu” yer/ içer/ talan eder/ yan gelir yatar/ çalar/ çalana arka çıkar, ancak suç nedense döner/ dolanır; “yaşam alanına” sıkı/ sıkıya sarılan, sarı sıcağında/ zemheri soğuğunda terk etmeyen emekçinin/ dar gelirlinin/ alım gücü yoksununun başında patlar!

“Salgının artmasına neden olan olgu, yurttaşların ‘kalabalıktan kaçınmaması/ kurallara uymaması’ nedeniyle artış göstermektedir” denir!

Hiç soruldu mu bilmiyorum;

Yurttaş ne yapsın? Kalabalıktan nasıl uzak dursun? Yaşamını sürdürebilmek için/ ekmek alabilmek için “kalabalığın” arasına karışmasın da ne yapsın?

“Evde kal” denildiğinde, kalabalık nüfusla dar alanda yaşamını sürdürmek/ gereksinmesini sağlamak için ne yapmalı?

İşin içerisinde salt ekmek değil; tencerenin içi, elektrik, su, doğal gaz, giyim/ kuşam, biriken borçlar, altı delik ayakkabı, daha neler neler…

İşi zor olan kim şimdi?

***

Geçtiğimiz yıllarda, bu günler gelirken gerek dolmuşlar/ gerekse otobüsler iklimlemeyi çalıştırırlardı…

Başka türlü, metre kareye üç/ dört kişinin düştüğü ortamlarda, Adana sıcağında/ kısa bile olsa yolculuk yapmak olanaksızdır!

Sabah işe gitmek için evden çıkarken giydikleriniz, daha yolculuğun birinci kilometresinde ter içerisinde kalır!

Araç sürücüleri, iklimlemenin çalışmadığı zamanlarda  “bakım yapılacak/ gazı değişecek” biçimde eften/ püften gerekçe verdiklerinde yolcularla tartışmalar yaşanırdı!

Covid 19 araç sahiplerinin “sığınma alanı” oldu! İklimlenenin, virüsün yayılmasında etken olacağı korkusu yayıldı! Yolcular virüsle uğraşmaktansa, ağız bandajlı/ ter içerisinde kalarak yolculuk yapmayı yeğledi!

Her şey böyle gidecek olsa, taşımacılar da sevinecekti; ancak öyle değil! Dünyada, bu tür olaylara karşı kimse sessiz kalmak istemiyor, uyarıların çok uzadığından söz ediliyor, yoksulluğun arttığı söyleniyor, salgının kazançlısının patron olduğu dile getiriliyor…

Kısaca; iklimlemeler çalışmalı artık, kent içi ulaşımlarda/ toplu taşımanın daha “yolculuk yapılabilir” duruma getirilmesi için yapılması gerekenler gerçekleşmeli…

Yaşanan olumsuzlukların nedeni,  Adana’nın yazgısıyla baş başa kalan dar gelirli değil…

***

Dar gelirli, emekçi hiç değil!

Şu nedense, daha seçimin kazanıldığı “ilk sabah” unutulur;

Dar gelirli, emekçi bu ülkenin yüzde seksenini oluşturur!

Bu makas aralığının son bir/ iki yılda “biraz daha” açıldığını ileri süren araştırmacılar da var!

Genel ya da yerel seçime ne kaldı şunun/ şurasında…

Bakın seçilmişlere; “salon toplantılarında”, üç- beş kişinin alkışladığı etkinliklerde olabilmek için fırsat kolluyor!

Kıyıları boyalı, satır aralı dinlenmeli, kiraz gülücükleri atarak başladıkları konuşmaları “istiyorlar ki” hiç bitmesin, “istiyorlar ki” etraflarında hep alkışlayanları olsun, “istiyorlar ki”…

Bakalım buna Adana’nın sarı sıcağında, sivrisineklere karşı “özel” savaş eğitimi almış, genzi zorlayan sokak kokularına direnen, ulaşımda daha günün sabahında “ıslak/ ter kokan” giyimiyle işinin başına koşan Adanalı ne diyecek?

Kanımca, bu sürecin “en önemli” sorunu…

300621

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP