Demokratik ülkelerde iktidarları değiştirecek olaylar, ülkemizde ardı ardına yaşanmaktadır ama gereken örgütlü tepki gösterilemediği için, siyasi iktidar yoluna zafer kazanmış havalarında devam etmektedir. Gündemi aylarca işgal eden “128 Milyar Dolar Nerede?” sorusu, net olarak henüz yanıtlanamamıştır. Siyasi iktidar yetkililerinin yaptığı birbiriyle çelişen açıklamalar, toplumu ikna edemediği gibi, kuşkuları daha da arttırmıştır.
Merkez Bankası’ndan 128 milyar doların hangi tarihlerde, hangi kuruluşlara, hangi yöntemlerle ve hangi kurdan satıldığını açıklamak istemeyenler, tüm şüpheleri üzerlerine çekmektedir. Siyasi iktidarın dövizi belli bir seviyede tutmak için “128 milyar dolarlık döviz sattık, karşılığında Türk Lirası aldık, paralar kasada” açıklamasına bazı vatandaşlar inanıyor olabilir. CHP ise “Merkez Bankası her zaman ne kadar dövizi kaç liradan ve kimlere sattığının tablosunu açıklardı ama bu kez açıklamadı” diyor. Bunun yanında CHP’nin, Merkez Bankası’nın kayıp olduğu iddia edilen 128 milyar dolarlık rezervi hakkında TBMM Genel Kurulu’nda görüşülmesi için verdiği önergenin AKP ve MHP oylarıyla reddedilmesi de, olayın üzerindeki sırların açıklanmasını engellemiştir. 128 milyar dolarlık açıklanamayan kaybın nereye gittiğini sormak bir yurttaşlık görevidir.
CHP’nin bazı il ve ilçe örgütlerinde “128 Milyar Dolar Nerede?” pankartları asılmıştır. Bir siyasi partinin ülkenin kaynaklarının nerelere harcandığını sorması anayasal hakkı olduğu gibi aynı zamanda toplumun bilgilendirilmesi açısından da önemlidir. CHP’nin “128 Milyar Dolar Nerede?” pankartı asması üzerine Cumhuriyet savcılıkları tarafından ‘AKP genel başkanı Tayyip Erdoğan’a hakaret’ gerekçesiyle soruşturma açılması ilginçtir. Daha da ilginç olanı ise Cumhuriyet savcılarının, bu 128 milyar doların kaybolmasından AKP genel başkanıyla ilişkili olduğunu düşünmeleridir. Yoksa ortada bizlerin bilmediği bir şeyler mi var?
Tayyip Erdoğan 21 Nisan 2020 günü yaptığı açıklamada 128 milyar dolar için “bu, vatan haini bir kampanyadır” ifadesini kullanmıştı. Açıklamasında Merkez Bankası dövizlerinin dağılımı için verdiği bilgiler şöyleydi: 30 milyar dolar cari açığın finansmanı için, 31 milyar dolar yabancı sermaye çıkışı, 50 milyar dolar reel sektörün döviz cinsinden borcunu azaltmak için,54 milyar dolar vatandaşın döviz ve altın satın alması tercihleri için. Bunların toplamı 165 milyar dolar ediyor. Her şeye zam gelirken yoksa 128 milyar dolar, 165 milyar dolar mı oldu? Böylece işler daha da karmaşık bir duruma geldi. Sonuç merakla beklenecek.
Şimdilik 128 milyar doların nerede olduğu bilinmemektedir ama AKP iktidarı ile ülkemizin sorunlarının 128’den fazla olduğu bilinmektedir. Günümüzde büyük boyutlara ulaşan işsizlikle, açlıkla, yoksullukla, sefaletle boğuşan vatandaşlarımızda huzur kalmamıştır; gelecek kaygısı derin boyuta ulaşmıştır. Tarım, hayvancılık, sanayi bitirilmiştir, hukuk yok sayılmaktadır. Demokratik, laik ve bilimsel eğitim, medrese eğitimine dönüştürülmüştür. Terör bitirilemediği gibi, yurt dışına gönderilen askerlerimizden şehit ve yaralı haberleri gelmektedir. Ege adalarımız Yunanistan’ın işgali altındadır, ABD Başkanı soykırım açıklaması yapmıştır ama bütün bunlar cılız tepkilerle geçiştirilmektedir. ABD Dışişleri Bakanı’nın soykırım ifadesi hakkında; “Türkiye’yi suçlamak için değil kurbanları onurlandırmak için söylendi” demesi karşısında bile ses çıkaramayan siyasi iktidar, tükenmiştir. Belediyeler aracılığıyla hizmete özel Gri Pasaportla insan kaçakçılığı yapıldığı da ortaya çıkarılmıştır. Bunlardan başka Ticaret Bakanının kendi şirketi üzerinden kendi bakanlığına ürün satması, parti çalışanlarının aşırı zenginleşmesi, uyuşturucu ile pudra şekeri ilişkileri gibi akıl dışı işler yaşanmaktadır.
Kaçak saraya ve lükse büyük harcamalara devam eden siyasi iktidar, otoyol ve köprüler için büyük tutarlarda ödeme yapmayı sürdürmektedir. Küresel salgın döneminde ekonomisi ve psikolojisi çöken vatandaşından desteği esirgeyen siyasi iktidarın ülkeyi doğru olarak yönetemediği açıktır. 14 aydan beri koronavirüs salgını ülkemizde hayatı olumsuz etkilemektedir. Yetersiz önlemler, duyarsız insanlar yüzünden artan ölümler “lebaleb kongrelerle” ve cenaze namazlarıyla milletin can güvenliğini riske sokmuştur. Esnafa, çalışanlara destek vermeyen, yeterli aşı getiremeyen, zamanında gerekli önlemleri alamayan siyasi iktidar, ülkemizi küresel salgının yeni merkez üssü konumuna getirmiştir.
Küresel salgındaki ölümlerin artması üzerine siyasi iktidar 29 Nisan ile 17 Mayıs tarihleri arasında “Tam Kapanma” önerisini getirdi. Böylece uzun süredir gerçek bilim çevrelerinin önerdiği yöntem geç de olsa hayata geçirildi. Ancak İçişleri Bakanlığı’nca yayınlanan genelgeye bakınca, ‘ayrıcalıklar listesi’ tam kapanma olmadığını ortaya koydu. Bu ayrıcalıklar listesine göre yaklaşık 20 milyon kişinin işe gitme zorunluluğu bulunmaktaydı. Ayrıca şans oyunları ve at yarışlarının ayrıcalıklar listesinde bulunması da, işi sulandırmaktır. Yabancı ülkelerden gelen turistlere herhangi bir kısıtlama olmaması da anlamsızdır. Tam kapanma sürecinde ‘alkol satış yasağı’ getirilmesi ise rejim değişikliğinin ayak sesidir. Ne yiyeceği düşünülmeyen vatandaşın, ne içeceğine karışmak ‘ileri demokrasiyle’ açıklanamaz.
30 Nisan günü ailemizin en küçük üyesinin yaşadığı sağlık sorunu nedeniyle Hastaneye gitmek zorunda kaldık. Ankara’da trafik yoğunluğu normal günlerdeki kadar olmasa bile, kesinlikle az değildi, zaman zaman trafik sıkışıklığı bile yaşanıyordu. Otobüsler ve minibüsler “lebaleb kongrelerden” farksızdı, insanlar kendilerini sokaklara atmıştı. Maske, mesafe ve temizliğe dikkat düşük düzeydeydi. Bu şartlar altında güvenlik görevlilerinin araçları ve sokakta yürüyen vatandaşları denetleyebilmesi de zordu.
Kısaca şunu söylemek gerekir: tam kapanma ülkemizde coşkuyla karşılandı. Milyonlar tatile gitti, halk sokağa döküldü, yaşam aynen devam ediyor. Bu durumda koronavirüs kime bulaşacağını şaşırıyor diyebiliriz. Ekonomik yetersizlikler de ortadayken bu şekilde bir tam kapanmanın çok başarılı olamayacağı görülmektedir. Ancak yine verilerle oynayarak, turizm sezonunu açmak için salgın tablosunun biraz iyileştirilmesi gündeme gelecektir. Sonrası ne olur bilinmez ama yine sonunda “kandırıldık” denebilir.
3 Mayıs 2021
EKONOMİ
15 saat önceYAZARLAR
16 saat önceYAZARLAR
16 saat önceYAZARLAR
16 saat önceYAZARLAR
2 gün önceYAZARLAR
2 gün önceYAZARLAR
2 gün önce