Onlar gerçek seçkinler mi, yoksa kimilerine göre “işi bitmiş” geçkinler mi?

Kimler mi?

Elbette ki 65 yaş üstü yurttaşlar.

Neden yalnızca onlar evdeler? Gerçekten de şu mendebur Corona Virusu’nun neden olduğu salgın yüzünden mi?

Yoksa birileri şu salgını bahane ederek, onları toplumsal yaşamdan soyutlamak… Sakıncalı bir yaş gurubu diyerek ıskartaya çıkarmak… Ve 12 Eylül 1980 sonrasında biçimlendirilmiş (ki tepkisiz, vurdumduymaz, amaçsız, sanal yaşama bağımlı ve düşünülebilecek her türlü araçlarla ya da nesnelerle uyuşturulmuş beyin-siz-ler olarak tanımlanabilecek) kafalarla oluşturulmuş bir toplumda dilediklerince at oynatabilmek…

Ve de acaba kim bilir başka hangi amaçlar güderek kapatıyorlar onları evlere?

İnsan yaşamının 150 yıl olarak tanımlandığı bir çağda, özellikle 65 yaşın orta yaş olarak belirlendiği ve belirtildiği ve ışıklar içinde uyusun Cahit Sıtkı’nın sandığı gibi “35 yaşın yolun yarısı” değil, gençlik yıllarından sayıldığı bir dönemde; üstelik haftasonu yasaklarına karşın, herkes sokakta gezerken neden yalnızca 65’likler evde?

Geçerliliğini yitirmiş belge ya da bilgiler gibi arşivlere mi, modası geçmiş giysiler gibi sandıklara mı, eskimiş ve yıpranmış eşyalar gibi depolara mı kaldırmak istiyor birileri 65 yaş üstü yurttaşları?

65’likler ve türevleri genellikle sağlıklı beslenir ki çoğunluğu anne mutfağı geleneğini sürdürür. Ne Amerikan köftelerine, ne de içeceklerine “tenezzül” etmez. Yıkanmasını da iyi bilirler, yedikleri sebze ve meyveleri iyi yıkamasını da… Ama nedense gelir yasaklar hep onlara…

Eğer herkes eşitse bu ülkede ve kurtulmak isteniyorsa şu küresel salgından; bu durumda herkes kalmalı evinde!

65’likler İnsan ilişkilerinde seçici ve seçkincidir. Hurafelerle kafasını doldurmaz, bilgiyle donatır kendisini dolayısıyla safsataların ya da batıl inançların etkisinde kalıp da ruhsal çöküntüler yaşamaz.

Çokça söze gerek yoktur ki 65’liklerin değer yargıları, dünya görüşleri, Atatürkçü ve aydınlık kişilikleri; sağlam tutar onların hem benliklerini, hem de “bağışıklık” sistemlerini…

Dolayısıyla bu salgından kurtulmak istiyorsanız; siz ivedilikle aşılayın serseri mayınlar, canlı bombalar gibi sorumsuzca sokaklarda gezenleri!

Ve dahası…

*Clinton’ın; halkına GDO’lu besinleri yedirmesi ricası karşılığında Tony Blair’in iktidarını destekleyeceği sözünü vermesi… Bunu içine sindiremeyen Lordlar Kamarası’ndan bir milletvekilinin bu gizli anlaşmayı kamuoyuna duyurması sonucunda, Blair’in iktidardan düşmesi…

Chernobil Nükleer Reaktör kazası sonucunda; radyasyonlu çayların Türk halkına “bakın ben de içiyorum; bir şeycik olmuyor” diyen bakan aracılığıyla salık verilmesi… Dolayısıyla radyasyonlu çayların halkımızca afiyetle içilmesi…

Midyelerden de daha çok cıva deposu olan yunus balıklarının etinin; “balina” eti diye ambalajlanarak Japon halkına yedirilmesi…

Her olumsuzlukta ve sorumsuzlukta; “Burası Türkiye, olur böyle” dediğimiz ülkemizde yaşananlardan da beter olumsuzluk örneklerini gördükçe… Demokratik ülke Amerika ya da o çok imrendiğimiz Japonya; Musa’nın çocuklarını katleden Hitler’den bile acımasızmış dedirtiyor insana!

Üstelik bu yaşananları; birileri itiraf edince öğrenmiş olduk yıllar sonra…

Ve şimdi de küresel salgın Corona…

Maske, mesafe, hijyen ve de aşı derken; sığındık Yaradan’a…

Bu küresel felaket nedeniyle; kim bilir kimlerden ne itiraflar gelecek yıllar sonra? Sağ kalırsak bu vurgunda; hep birlikte öğreneceğiz.

*Dünya 5’den büyüktür derken…

Türkiye kurtulamadı 5’lerden…

12 Eylül 1980’de “5’i bir yerde” vardı; 5’i de generaldi.

Daha sonra asker çekildi, sivilleşme güçlendi(mi) derken

Yine vurgun yedi ülke “5’i bir yerde”lerden ki onlar yap-satçı cebi dolgun agalar…

Oysa geçmişte; gelinlerin gerdanında olurdu beşibiryerde…

Nasıl da değiştirildin Türkiye; o mutlu dünlerden, karmakarışık bugünlere?

*Avrupalı 12 ülkeden oluşan yeni bir Süper Lig

Yaptı bir free-kick

Türkiye önce; ayaktopu yarışmalarından dışlandı.

Gerisi gelir çorap söküğü gibi…

Bakalım daha neler göreceğiz?

Didim, 19 Nisan 2021