Kapitalizm bu denli “yabancılaşmayı” sevmez!  

ABONE OL
6 Ocak 2021 14:06
0

BEĞENDİM

ABONE OL

 

Yabancılaşma kavramının tarihi “insanlık” tarihi kadar eskilere dayanmasına karşın, felsefede konuşulmaya Hegel’le başladığı düşünülür.

Hegel’e göre yabancılaşma, varlığın kendini dışsallaştırması olarak tanımlanır!

Yaşadığı toplumdan, toplumun yaşadıklarından dışsallaşma…

Düşünce, emek, aile yapısı, gereksinmeler, insana bakış…

Görselde “başkalık” olarak düşünülmüş olsa da; yaşanılan yer “aynı gemi” değildir, solunan hava aynı değildir, yenilen besin/ gezilen pazar/ içilen su/ yaşanan yer/ duygular bile birbirinden “ayrı” yerdedir!

Bu aslında bir anlamda, “kapitalizmin” varlık sürecinin sondan bir öncesidir de…

Üretim makinelerini elinde bulundurup; çalışanları istediği koşullara uydurması, istediği ücreti ödemesi, istediği erinci sunması, istediği yaşam niteliğine kavuşturması…

Üretim makinelerini kullanan emekçinin gereksinimlerinden daha çok, “kendinin” istediği gereksinmelerin albenisini artırması, emekçiyi onları edinmeye zorlaması, borçlandırması, zorluk yaşatılması…

Bunlara “yabancılaşmanın” içerisinde yer veriyoruz…

***

Dünya üzerinde yaşamını sürdüren, ancak çalışanların haklarını da korumayı bilen, çalışanların özgür istençlerine göre gereksinimlerini sağlayan ülkeler yok mu, bu “yabancılaşmayı” çalışanlarına yansıtmayan yok mu?

Biz onları “gelişmiş”, ya da “demokrasisi yerleşmiş” ülkeler olarak dile getiriyoruz!

Emekçinin çalışma saatlerinden tutun, saat ücretini, çalışma koşullarını, kaç kişinin yaşamını sürdürmesinde katkısı olduğunu, onların sağlığını/ gelecek güvencesini/ eğitimini/ dinlencesini/ barınmasını da “güven” altına alan ülkeler…

Yabancılaşmanın egemen olduğu sistemle/ emekçi arasındaki dikenli, cam kırıklı alanın geniş olduğu ülkelerde “hep” konuşulan “daha kötüsü” olmuştur! “Gelişmemiş’ ya da “demokrasisi yerleşmemiş” ülkeler/ oradaki açlık/ oradaki yoksulluk/ oradaki olanaksızlık/ oradaki çıkmazlar gündemden düşürülmemiştir!

“Korku”, denilene uyma, isten gibi olma, “daha iyiyi” istememe baş tacı saydırılmıştır!

Afrika’daki salyası/ sümüğü birbirine karışmış, açlıkla sınanan insanlar gösterilerek “şükür” dedirtilmeye çalışılmıştır hep!

Bizde çalışan verilen “asgari ücret”, bizdeki “asgari ücretlinin” evinde bulunan televizyon/ çamaşır makinesi/ buzdolabı/ bulaşık makinesi/ birçok olanaklar onlarda yoktur; bunlar da “şükür” etmeye yeter!

Yeter ki yaşadığına “yabancı” ol, yeter ki kendine “yabancılaş”

***

Kapitalizmin bu denli “aptal olduğunu düşünmediğim gibi, düşünürün “kapitalizmin gelişiminin, nüfusun giderek büyüyen çoğunluğu mülksüzleşirirken, giderek küçülen bir azınlığın bütün mülklerin sahibi haline gelmesi şeklinde olacağını öngörür, sonunda da ‘zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri olmayan’ büyük çoğunluk, her türlü dünya ergilerini elinde bulunduran küçük azınlığı devirerek kapitalizmin sonunu getirecek” sözlerini önemsediğini düşünüyorum…

Kapitalizmin “işi”; üretim makinelerini elinde bulundururken, bir yandan da emekçileri mülksüzleştirmesi sonunda içine düştüğü “yabancılaşmasıyı” görmezden gelmesi/ sonuç öngörüsünü yapamaması olmamalı…

Nüfusun büyük bir katmanının geçim zorluğu yaşayarak, vitrinde gösterilen birçok ürüne ulaştırılmayarak, mülk edinmeleri zorlaştırılarak, karın tokluğuna “kölelik” yaşatılarak süren yaşam, kapitalizmin “asıl” amacı/istemi/ utkusu olmamalı!

Kapitalizm bu denli aptal, kapitalizm bu denli olacaklara karşı öngörüsüz, kapitalizm bu denli “yabancılaşmaya” kendini adamış olmamalı…

***

“Asgari ücretin” görüşülmesi sırasında, “belirleme kurulundan” gelen/ patronu rahatlatıcı sözler duymuştuk…

“İşverenlerimizi zora koymayacak biçimde bir asgari ücret…”

Bu söz, “kapitalizmin” olamaz biliyor musunuz… Bu sözün “kapitalizme” yararının olmayacağı “aklı başında” bir ekonomist, “aklı başında” bir piyasa sektörü bilir!

İşverenin üretim makinelerini çalıştıran, emeklerini harcayan, yaşamlarını ortaya koyan elekçileri “zora koyarak” oluşturulan “asgari ücret” kapitalizmin ekonomik güçlenmesini sağlıyor sanılsa da, yaşam süresini bozacak bir durum…

Çalışana doymayacağı/ gereksinimini sağlayamayacağı bir ücretin verilmesi hem çalışanın performansına, hem de piyasanın canlılığına “etken” olduğunu bilir!

Tamam, “işvereni zora koyma” da, “işçiyi de zora koyma”…

Üretim makinelerinin başında olan emekçiler, bir anlamda tüketicidir de; ürettiği ürünlerin tüketicisidirler de…

Ürettiğini alamayan, ürettiği üründen yararlanamayan yurttaşın evinde mutlu olması, işinde başarılı olması, gelecekten umutlu olması da beklenemez!

“Yabancılaşma” bir ayrıcalık gibi gösterilmiş olsa da, “sona” bir adın daha yaklaşmadır!

***

Fabrikalarınız tıkır tıkır çalışıyor…

Tekstilden otomotive, beyaz eşyadan mobilyaya, elektronik eşyadan kocaman vitrinli caddelere, denize kıyı dinlence kentlerinin boyalı ışıklarına değin ülke bolluk içerisinde…

Hergün televizyon ekranlarında bunların binbir çeşidi yurttaşlara sunuluyor!

Son on aydır yaşamımızda olan covid 19 bile bunların arasında yerini aldı; maskesini, dezenfektanı, kremini, spreyini “daha iyisi yok” diyerek sunuyor!

Bu ülkenin yurttaşlarının yarısından çoğu “açlık sınırı” altında aylıkla yaşamını sürdürürken, “asgari ücret/ emekli aylıkları” yeni yılın zamlarının gerisinde kalırken, yurttaşın ekonomisini düşündünüz mü hiç?

Kapitalizm bu denli “yabancılaşmayı”/ çıkarı adına sevmez!

050121

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP