İnsan Nedir, Şimdi Bildim III – Sis Manastırı Vol.01

ABONE OL
17 Aralık 2020 19:03
0

BEĞENDİM

ABONE OL

 

Kozan Kalesi’nin kuzeydoğu yamaçlarında, antik kentin yukarısında yer alan Sis Manastırı’nın günümüzde sadece kalıntıları kalmıştır. Tüm yapıların etrafını çevreleyen ince kesme taştan yüksek duvarların parçaları ve iki kule bugün kısmen ayaktadır.

Tüm alan doğuya doğru eğimli olduğundan, kilisenin doğusunda bir istinat duvarı vardı. Bu duvarın alt sıralarının taş kaplaması harçlı bosaj taşı (taşlar çeşitli şekillerde pürüzlü ve çıkıntılı olarak) yapılmıştır. Duvarın geri kalan kısımları, kilisenin dış cephe kaplamasına benzer şekilde ince kesme taşla kaplanmıştır.

Sis Manastırı tarihi kayıtlarda, Ermeni Kralı I. Hetum’un (1226-1269 yılları arasında yaşamıştır) kraliyet sarayında Aziz Sofya Katedrali’ni inşa ettirdiği bilgisiyle geçer. Ancak daha sonra Mısır Memlukluları ile yapılan savaşlar sırasında Sis şehri de kraliyet sarayı da Aziz Sofya Katedrali de yıkılır.

Kaynaklardan, 1292’den 1873’e kadar Ermeni patriklerinin merkezi olan Sis’in tüm Ortaçağ boyunca çok kıymetli el yazmaları üreten bir manastıra sahip olduğunu biliyoruz.

Günümüzde Manastır diye anılan alanda, ayakta kalan duvar kalıntılarına baktığımız zaman, farklı zaman dilimlerinde, farklı duvar teknikleri kullanılarak yenileme ve genişletme yapıldığı görülür. Buradaki duvarlar 13. ve 18-19. yüzyıllara tarihlenebilir.

Her geçen gün ne yazık ki hızla yok olan Manastır kompleksi hakkında en geniş bilgiyi, bölgeyi ziyaret etmiş hacı ve gezginlerin anıları ile eski gravür ve fotoğraflardan edinebiliyoruz.

* * *

Kozan konusunda önemli bir kaynak Fransız araştırmacı, yazar, gezgin Victor Langlois ve yazdıklarıdır. Langlois 1852’den 1853’e kadar Kilikya bölgesinde araştırmalar yapmış ve bulgularını 1861’de basılan Voyage dans la Cilicie et dans les montagnes du Taurus (Kilikya ve Toros Dağlarına Yolculuklar) kitabında toplamıştır.

Langlois kitabında manastırın 18. yüzyılın sonunda Katoligos I. Giragos Achabahian zamanında, eski Rubenid saray kalıntıları üzerine inşa edildiğini, bu sarayın kalıntılarının da yeni yapıda kullanıldığını söyler.

Langlois’in tarifine göre yapı çok yüksek duvarlarla çevrili ve üçgen planlı geniş bir alanı kaplıyordu. Avluya merdivenlerle çıkılıyordu. Avlunun her tarafında düzensiz ve Langlois’in “zevksiz, yavan” diye tanımladığı binalar vardı.

Patriğin ahşap konağı, kasabaya hakim bir konumdaydı. Daha yüksek bir noktada başka bir konak vardı ve Langlois, bu binanın geniş salonunun, patriğin yabancılarla buluştuğu meclis odası olarak kullanıldığını kaydeder.

Manastırın içindeki en ilginç ve özel olarak korunmuş yapı kiliseydi. Kilisenin koro bölümü, nispeten yeni olan diğer bölümlerle tezat oluşturuyor. Üç katlı kilisenin temeli bizzat Katoligos I. Giragos Achabahian tarafından atılmış, inşaatı ise 1810 yılında tamamlanmıştır.

Kuzeydeki şapel Surp Krikor Lusavoriç’e, güney şapeli ise Eçmiadzin’e adanmıştır. Şapelin düz bir çatısı vardı ve yarım daire kemerlerle birbirine bağlanmış dört kare sütunla desteklenmişti.

Langlois, çatıda yaratık şeklinde heykelciklerden oluklar olduğunu ve bunların Rubenid krallarının amblemindeki aslana benzediğini söyler.

Aya Sofya Katedrali’ne bir avludan giriliyordu. Ana kapının üzerindeki yazıt ise şöyleydi:

Işık kapının üstüne girer,

Bacaya çarpan ışık.

Temiz şarap burada karıştırılamaz,

Ölümsüz kuzu kurban edildi

Sütunları kalınlaştırmak

Tamamen yeniden inşa edildi.

Köyüm ve ben, sadece Katoligos

Kutsal yüksek anlama dayalı

Kutsal Ter Giragos’a

Ve ruhani patrik.

Ermeni takvim yılı 1259, 10 Mayıs

Kutsal yapı yeniden inşa edildi

Ve odam çitin yanında

Ustaların büyük gayretiyle

Ermeni takvimine göre yazılmıştır.

Pek çok benzer düşünen işçi,

Pek çok çalışkan milletvekili

Mükemmel Katoligos Giragos

Ter Yeğia piskoposu

Harput’a yerleşti

Tüm isimleri hatırlanacak.

(Çeviri: Armine Avetisyan)

Kuzey tarafındaki kilisenin hemen içinde, 1825’te ölen Katoligos I. Giragos Achabahian’ın mezarı bulunuyordu. Türbe üzerinde herhangi bir yazıt yoktu ve çok sadeydi.

Kilisenin koro bölümünde beyaz mermerden yapılmış patrik tahtı vardı. Bu taht, Sis’e gelen İstanbullu ustalar tarafından yapılmıştı. Langlois’ sunağın, Türk liderleri rahatsız etmemek için kötü işçilikle ve çok zevksiz bir şekilde tasarlandığını söyler.

Aynı sebeple, birçok kalıntı da dahil olmak üzere kilisenin hazinesi dikkatlice örtülmüş ve sunağın hemen kuzeyindeki küçük bir şapelde saklanmış ve Aziz Krikor Lusavoriç’e adanmıştır.

Manastırın kütüphanesi çok küçüktü ve sadece bir pencere ile aydınlatılıyordu.

Sis Manastırı’nı çevreleyen üçgen duvarlar Langlois’in 1861’de basılan Voyage dans la Cilicie et dans les montagnes du Taurus kitabında kullanılan gravürde açıkça görülmektedir.

Bu gravürde Surp Krikor Lusavoriç Kilisesi’nin doğu cephesinin pencere düzeni, her iki apsiste yüksek seviyede birer pencere, orta apsisin üst seviyesinde büyük yuvarlak pencere, altta üç pencere şeklinde görülmektedir. Gravürde tasvir edilen çatı seviyesindeki ana apsis duvarının dairesel ucu, muhtemelen apsisin dış bükeyliğini göstermektedir. Ayrıca bu yapının doğusunda iki konik kubbe ile örtülmüş diğer yapılar da görülmektedir.

* * *

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP