“Etkinlik” derken, ne mi anlıyorum?

ABONE OL
26 Aralık 2020 14:25
0

BEĞENDİM

ABONE OL

 

Orhan Kemal, insan gücüyle ekilen toprakların üzerinde tarım makinelerinin etkili olmaya başladığı süreci yapıtlarında “en yalın” dille anlatmamış olsaydı, bugün “birçoğumuz” o dönemdeki değişimi anlamakta zorlanacaktık!

İnsan gücünün yerini alan makinenin; çalışma yaşamına olan etkisini/ çalışanların “işsiz” kalma korkusunu/ toprak ağalarının daha çabuk üretmesini- kazanmasını/ iş makinelerinin yaşama girmesiyle oluşan yeni gereksinmeleri- yeni insan davranışlarını/ toplumda yaşanan sınıfsal değişimi Orhan Kemal romanlarında okumasak o denli kolay anlamayacaktık!

Üzerinde birçok tarihsel gelişmeler yaşanmış toprakların; bir sonraki kuşaklara anlatılmasının, yaşananlardan gelecek için ders çıkarılmasının, yaşanmış sürecin koşullarının en iyi/ ayrıntılarına değin bilinmesinin yolu kanımca yazın (=edebiyat)…

Orhan Kemal’den çok partili sisteme geçiş yıllarının sonrasındaki yaşananları hem yapıtlarından okuduk, hem de okumaktan “uzak” olanlar televizyon dizilerinin karşısına geçerek “en kolay” yoldan “eğlenerek” öğrendi…

Üzerinde durmak istediğim konu; yetmişli yıllar, seksenli yıllar, ikibinli yıllar, covid 19’lu süreç…

***

Yer yer yurdun her yerinde etkinlikler düzenleniyor. “Adı bilindik” bir yazarın adı öne çıkarılarak, o bölgenin “yapısıyla” ilgili olmayan sanatçıların/yazarların ağırlandığı, kentte yaşayan birçok insanın gününü/ niteliğini/ özelliğini bile bilmediği birçok etkinlik…

Adına “edebiyat” mı dersiniz, öykü mü dersiniz, sinemamı dersiniz, şiir mi dersiniz, roman mı dersiniz, karikatür mü dersiniz, sanat mı dersiniz; hangi ad verilirse/ verilsin, sıkça yinelediğim gibi “etkinliğin yapıldığı bölgenin” kazanımını önemsiyorum.

Tamam, örneğin Adana’da Yılmaz Güney için, Yaşar Kemal için, Orhan Kemal için, Muzaffer İzgü için yapılan etkinlik çok yerinde/ çok güzel de; etkinlik sonrasında kalanlar daha önemli.

Yapılan etkinlik Adana’ya; yazar adına/ sanatı adına ne bırakmış, yeni anlatımların oluşmasına nasıl bir “kazanım” katmış, yılar sonra bu günlerin öğrenilmesinde/ bilinmesinde/ irdelenmesinde nasıl bir bilinç oluşturmuş…

Bunları düşünmemiz gerekiyor kanımca…

***

Orhan Kemal’in yapıtlarında anlatılan yıllarda bu denli çok değildi motorlu taşıtlar! Yılmaz Güney’in Umut filminin çekildiği yıllarda “at arabaları” egemeniydi sokakların. Ancak o dönemde toplumda “belirgin” biçimde yaşanan değişiklikler kadar, insanların “o değişimin” içerisinde bocalayışlarına da tanık olurduk!

Düşünsenize, komşunuz impala marka taksiyi kapısına koymuş, bir ilerisine de “artık ırgatla uğraşmamak için” traktörünü durdurmuş!

Şimdiki gibi “her kapıda iki araç” diye bilindik bir yaşam yok! Bugün “uçan/ kara giden/ denizde yüzen” bir aracı park yerine çekmek gibi…

İnsanın doğasında olan “merakı” gidermek o denli zor, kimi zaman op denli olanaksız ki; çalışanlar işsiz kalacaklarına mı yansın, at arabalarının yollardan çekileceği için mi düşünsün, “onun var benim neden yok” kıskançlığına mı bürünsün, toplumda “motorlu araç” kullananlara tanınan ayrıcalıklara mı takıntı yapsın…

Yılmaz Güney, Yaşar Kemal, Orhan Kemal yapıtlarında bu yaşanmışlıkların hem içinde yer aldık, hem yaşadık, hem acılandık, hem de bu günlere gelinen sürecin tabanına/ tavanına/ duvarına/ tuğlasına/ harcına/ emeğine/ sınıfsal değişimine tanıklık ettik.

***

Adana’nın oniki eylül döneminde yaşadıklarını sormak gerekir kanımca?

Bir-iki küçük anıyla kaldı! Sokakların zapt edildiği, zapt edenlerin görülmez ellerce silahlandırıldığı, sınıfsal bölüşümün törpülenmesi için çaba harcandığı, anaparadarın işin her bölümde boy gösterdiğini, iç-dış işbirlikçilerin sürekli elele olduklarını, kardeşi kardeşle sınadıklarını yaşanmasına karşın unutturulduk, biliyor musunuz?

O yılların “gençliği”, benim anlatımımda hep “yitik gençlik” olarak kaldı! Kitaplar yaktırıldı! Gençler toplatıldı! Kafa konulan “sayıyı” bulmak için, onyedi yaşındaki çocuklar “onsekiz yaşında” sayıldı, darağacında salındırıldı!

O dönemin Yılmaz Güneyleri, Yaşar Kemalleri, Orhan Kemalleri yok muydu; neden?

***

Hepsini bir yana bırakalım, demeyeceğim; çünkü böyle bir yaşanmışlık var!

Geldik bugünlere…

Yazın (=edebiyat) etkinliklerinin bundan sonra ne zaman/ nasıl/ hangi koşullarda yapılacağı konusunda bilgi yok, ancak yapılacak olanlar da “bu gün/ burada” yaşananları önemsemek, geleceğe bırakmak adına yaralı olacaktır!

Bir “iktidar” düşünün, tüm dünyanın yaşadığı covid 19’da bir “maskeyi” verememesine karşın “başarılı” sayıldı! Adana gibi kentlerde belediyelerin covid 19 adına yaptıkları çalışmalarla alay etti, kimini engellemeye çalıştı! Olgu sayılarını gizledi! Yaşanan acıları “olmuyormuş” gibi anlattı! En kötüsü de, “bir katmanı” öyle bir inandırdı/ öylesine inandırdı ki…

Bu yaşananlar “kaç roman/ kaç öykü/ kaç şiir” yazdırmaz, “kaç film” çektirmez ki…

“Etkinlik” derken, bunları anlıyorum…

241220

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP