Çatı delinmeden var mısınız?

ABONE OL
17 Ocak 2019 20:02
0

BEĞENDİM

ABONE OL

 

Üretmeden;

Salt toplumu tüketime yönelterek,

Üretin kanalları yerine ‘sistem getirimcilerine’ kazanç yolları açarak,

Eğitimi ‘bilgi’ üretim alanları olmaktan uzaklaştırarak,

‘Sadaka’ ekonomisini üstün tutarak,

Katma değer oluşturacak yatırımlardan uzak durarak…

Sonuç: gelinen nokta!

***

Türkiye İstatistik Kurumu, TÜİK açıklıyor tam da Bakan’ın ‘bütçe açığında hedefi tutturduk’ dediği anlarda.

TÜİK’in açıklaması şöyle:

‘2018 Kasım dönemi perakende satış endeksleri, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 6.3 azaldı!’

TÜİK’in açıklaması şöyle sürüyor:

‘Aynı ayda gıda dışı satışları (otomotiv yakıtı dışında) yüzde on, otomotiv yakıt satışları yüzde 7.1 azaldı. Buna ek olarak besin, içecek, tütün satışları 1.4 arttı!

‘Perakende satış hacmi’ araştırmasında tüketicinin zorunlu gereksinmelerinde artış, buna karşın geçtiğimiz yıl ‘daha çok tükettirilmesi’ için bazı temel vergilerde ‘indirim’ yapılmasına karşın düşüş yaşandığı görülüyor!

Buzdolabı, çamaşır makinesi, televizyon, mobilya, otomobil benzeri ‘tüketim’ ürünlerine yönelmek yerine, eskisi yeğlendiği gözleniyor!

Burada 65.9 milyar lira olarak öngörülen, ancak 72.6 milyar lira gerçekleşen ‘bütçe açığını’ da yeniden anımsayalım…

5.6 milyar lira sapma, ‘hedef tutturma’ olarak gösteriliyor!

***

Şunu görebiliyoruz:

Canlı, yaşamını sürdürebilmek için, ‘temel gereksinmelerinden’ vazgeçemiyor!

Ekmeği, yumurtayı, soğanı, domatesi, şekeri, yağı, suyu, tüketmek zorunda!

Buna ‘tütün ürünlerini’ de eklediği görülüyor!

Sıkıntı yaşayan toplumlarda ‘tütün ürünleri’ yatıştırıcı ödevi gördüğü söylenir… Toplumun ‘ruh sağlığı’ da bozuk olunca…

‘Tüm’ bu sayılanların ‘tarım ürünleri’…

İnsan, yaşamını sürdürebilmek için evinden, evinde kullandığı eşyaya dek birçok ‘üründen’ uzak durabiliyor, alımını geciktirebiliyor, öteleyebiliyor!

Ekmek, su, tahıl öyle değil; ya tüketecek, ya da yaşamdan kopacak!

***

İnsanın ‘yaşama’ bağlı kalabilmesi için ‘alım gücü’,

Alım gücünün sağlanabilmesi için ‘üretim’,

Üretimin yapılabilmesi için ‘emeğin’,

Emeğin üretime dönüşebilmesi içinse ‘insanca bir düzenin’ siyasetçiler tarafından benimsenmesi gerekiyor!

İnsanca yaşamın emekle bütünleşmesinde de tarım ‘başlangıç’ noktasını oluşturuyor!

Yanılmaların, yanlışların ‘üretim olmadıkça’ ne zamana dek ‘hedefi tutturmak’ deyimiyle özdeşleşeceği geç de olsa anlaşılacak!

Pazarda fiyatı tüketicinin ‘elini yakan’, ülkemizin tarım alanlarını bırakın taşı-toprağı ‘çuvalda’ bile filizlendiği bilinen soğan, yüzde elliye yakın olan gümrük vergisi sıfırlanıp dışalımla sağlanacakmış!

Bize ‘hedefi tutturduk’ sevinci yaşatanların bunları görmesi gerek!

***

‘Bir masal anlat bana’ diyecek durumda değil yurttaş!

Yaşadığı gerçekle, önümüzdeki günlerde karşılaşacakları ile yüzleşmek-sorgulamak zorunda!

Tüm sıkıntılar ‘peşi-sıra’ kurutuluş yollarını da oluştururlar!

Bizdeki kurtuluş yolu ‘her tür üretim’…

Buğdaydan tutun patatese, sudan tutun süt ürünlerine, sanattan tutun politikaya…

Üretmek zorundayız!

İşte o zaman ‘alım gücü’ olacak yurttaşın,

İşte o zaman TÜİK verileri artan nüfusla birlikte ‘artan’ tüketimden söz edecek,

İşte o zaman dışarıdan gelecek tüm ‘ııııı’lara karşı ekonomik daralma yaşanamayacak,

İşte o zaman sapmalara karşın ‘bütçe açığında hedefi tutturduk’ denmeyecek…

Çatı delinmeden var mısınız?

 

BİR AÇIKLAMA…

Milenyumla birlikte ‘siyasi’ yaşamımıza giren, çabucak benimsenen kısaltmalar oldu!

Bunların başında Adalet ve Kalkınma Partisi geliyor…

Kısaltmasını AK Parti olarak duyurdu, benimsetti!

Şimdi de ile İyi Parti…

İyi Parti’nin kısaltılmışı buysa, açılımı ne?

Bilindiği gibi…

Toplumun gözünde markalaşmış kurumların isimleri ‘hep’ kısaltılarak okunur, ya da kısaltılarak sözü edilir.

Örneğin Türkiye Büyük Millet Meclisi yerine, her sözcüğün baş harfinden oluşan TBMM kullanılması öngörülmüştür.

Ya da Merkez Bankası yerine, MB denmesi yeğlenmiştir.

Ya da TRT…

Ama her nedense, siyasi yaşamımızın iki partisi, bugüne değin alışılmışın dışına çıkarak adlarının ‘AK Parti’, ‘İyi Parti’ olarak okunmasını, söylenmesini yerinde bulmuşlardır.

Biri ‘ak’, diğeri ‘iyi’…

Buna başlarda ‘uyduğumu’ belirteyim.

İlerleyen süreçte ‘doğru olmadığını’ düşündüğümden dolayı;

Adalet ve Kalkınma Partisi’ne AKP,

İyi Parti’ye Yeni İp demeyi ‘yerinde’ buluyorum…

Barış’ta, köşe komşum Ömer Alpdoğan’la birlikte İyi Parti’ye ‘Yeni İP’ dememiz de bundan…

161019

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP