Birisi “ne var, ne yok?” diye sorduğunda usumuzda karşılığına bulan kavram; Newyork… Büyük Elma olarak da tanımlanan bu kent; herkesin usunda, herkesin hevesinde… Mübarek kaldırım yosmaları bile piçlerini orada doğurma derdinde…
Bizim gibi sıradan ölümlüler için “ne var, ne yok?” sorusunu karşılığındaysa; “içgüveysinden hallice” demek vardı ya dünkü literatürde..Oysa bugün “Copy paste yaşayıp gidiyoruz işte” demeliyiz kanımca…
Darwin soslu adresimiz olan hayvansılığımızın, çağdaş sürüleşme biçimi oldu “copy paste” yaşamlar… “Copy paste” ya daTürkçesi’yle kopyala yapıştır iletilerimizle; İletişim Çağı Devrimi’ni kendimize has paylaşım yöntemlerimizle özümsedik, içimize sindirdik… Copy paste yaşayıp gidiyoruz işte şu sanal alemde ve copy paste paylaşımlarımız üzerinden dünyanın lafını giydiriyoruz birbirimize ya da “like” alış verişiyle birlikte, “öpücük” ya da “alkış” topluyoruz ilgi, sevgi avuntusu gereksinimlerimizi beslemek amacıyla…
Ve evlerimiz, yuvalarımız; yaşamak için bizleri barındıran, koruyan elverişli koşullarımız…Özellikle de betonarme sefer taslarımız; katlarında bizleri saklayan konutlarımız… Girişden, neredeyse 3. kata kadar; pencereleri, kapıları perdelerle örtülü olmasından da önemli olan, demir parmaklıklarla örülü çağdaş tutukevlerimiz, hapishanelerimiz…
Hırsızlar oldukça dışarıda “free”…Bizler bu betonarme sefertaslarında; ölü mü, yoksa diri mi, belirsiz soluklanıyoruz içeride…İçeride olan bizleriz; giderek Orman Yasaları’nın egemenlik alanını yaygınlaştırdığı insanlar aleminde…Ve iyice örtüşmekte koşullarımız “paralel evrenimiz” olan hayvanlar alemiyle…Manifestomuz; “kısasa, kısas” olarak beyan edilecektir çok yakında…Gün gelecek Kuran’a (bazılarına göre de Tevrat ve İncil) göre fetvalar verenler bile; güçsüzleşecek, ezilecek Orman Yasaları karşısında…
Potasyum değerleri; 3.5 dolayında olmalıymış sağlıklı bir bedende…Altında kalırsa ya da 5 dolaylarına yükselirse…Kalp krizi olurmuş kapıda…
Semizotu çokça yararlıymış potasyum değerlerini dengede tutmada….Ve ıspanakdan çok semizotu olmalıymış sofrada; üstelik de çiğ yenmeliymiş hazret ve de sarımsaklı yoğurt eşliğinde…
“Yaşasın Hayat” diyen Dr. Osman Müftüoğlu öneriyor bunları televizyon yansılarında… Nedense program sunucularının da usuna gelmiyor, diline düşmüyor; giderek tarım topraklarından yoksun kalan ülkemizin yaşayacağı kalp krizine ilişkin sorular sormak…Semiz otu, ıspanak ekecek toprak kaldı mı ki diye birazcık kafaları yormak kimsenin işi değil, umuru değil, tasası değil…Ve kamusal alanda vara, yoğa lafazanlık yapanlar; tarım topraklarımızın demir ve çimento çokluğu nedeniyle zehirlenmesinden, öldürülmesinden, kalp krizi geçirmesinden hiç, ama hiç söz açmıyorlar ne yazık ki…
İğneli Püskül Balığı; boş bir salyangoz kabuğunu kendine yuva yapmış… Yerini korumak, boş salyangoz kabuğunu diğerlerine kaptırmamak için acayip kavgacı…Onu gör; kapısının önünde, akşama işinden gelen kocası aracını koysun diye, konu komşusuyla sürekli kavga eden mahalle kadınını gör…Kavgacılık, konu komşuya bulaşma, dalaşma, sürtünme katsayıları birbirine eşdeğer…
Şu belgesel-kolik olma durumlarım; “paralel evren” kavramını “kendimce” içselleştirmemde oldukça yararlı olmakta…Elbette ki kendi algılama, anlama, anlamlandırma,düşleme, düşünme ya da reddetme yeteneklerim bağlamında…Hayvanlar aleminde ne varsa; elinle koymuş gibi insanlar aleminde de karşılığını buluyorsun, aramasını, görmesini becerebiliyorsan…
Örneğin; cinsel kimliklerin davranış biçimleri…Öğrendim ki tüm erkek türler, dişilerin ilgisini çekebilmek için türlü cambazlık peşinde şu hayvanlar aleminde…Üstelik de birbirleriyle sürekli kavga-dövüş…Ama üreme bölgesini, alanını,havzasını, haremini bölüş, üleş için yok öyle bir güreş…Kadınlar/dişiler için yapılan kavgayı kazanan; haremi de alır, helali de, haramı da…Yeni bir kabadayı gelip de Alfa erkeğin gücünün hakkından gelinceye, onu tepeleyip bölgeden sürünceye kadar tüm gözdeler, cariyeler onun…
Oysa insanlar aleminde kadınların işi bu kadar kolay mı?… Ne bilek güreşi, ne de boks maçı…Kimisi göğsünün şişkinliğiyle, kimisi cüzdanının şişkinliğiyle…Kuşkusuz yabanıl yaşamda olduğu gibi yine dişi cins, yine kadın seçici ama bakışları kendine çevirtene, çekene, erkeklerin kutbu olana değin; kadınlar arası yarış da pek kızışkın… Süslen, püslen, giyin, kuşan…İncecik ol; yağlarından boşan ve hormonal dişilik kokuların ulaşsın, spermlerini sana bahşetmesini arzuladığın erkeğe…Kuşkusuz bu arada denk gelebilirsin de erkek sandığın bir merkebe…İşte o zaman yandı gülüm keten helvan…
Böylesi yanlışlara düşmemek, yanılgıları yaşamamak için ne yapmalı?…
Beyni beslemeli, güçlendirmeli…Bunun için de bolca balık yemeli…İstanbul’da palamut balığının tanesi; 2 Türk Lirası… Son yıllarda duyulmuş, görülmüş bir olay değil… Ve doktorlar da diyor ki:
– Balık FAKİR gıdası değil; FİKİR gıdasıdır. Haftada 2 kez balık yemeli…
Bence de; bilenler bilmeyenlere, duyanlar duymayanlara söylemeli…
Buğulaması, ızgarası, çorbası… Balıklar sofraları coşturmalı…Bolca balık yenmeli…Bu ülkeye artık beyinsel sağlığı zedelenmemiş, sakatlanmamış, dumura uğratılmamış nesiller gelmeli…Özellikle de ARAPÇA zehirlenmesine karşın bolca balık yenmeli… Balık kaynaklı fosforla beslenen aydınlık beyinler; ARAPÇA virusunu tezden yok etmeli…
Bunca yıldır süregelen alıklık yetti gari…
EĞİTİM
Az önceYAZARLAR
Az önceYAZARLAR
16 dakika öncePOLİTİKA
1 saat önceYAZARLAR
1 saat önceYEREL HABER
1 gün önceDÜNYA
2 gün önce