Yine otobüsteyiz. Ama bu kez hedefte Türkiye var.
Ve içimde bir sevinç!
Sevincin asıl kaynağı bu garip yolculuğun -artık ve nihayet- sona erecek olması.
Haydi Atilla bas kontağa, motor soğuk, tıpkı bu ülkeler gibi. Haydi.
Budapeşte’den Viyana’ya geçeceğiz ve sonra Onur Havayolları; gerisi kolay…
Bir saat 40 dakikalık yolu, iki saat 40 dakikada alacağız. Nedenmiş o? Saat farkı var ya… Ha-Ha.
Soğuk… Esprilerin dibine yapışmış, buz gibi.
Evet, bastı kontrata şoförümüz Macar-Atilla, “ha dayan hemşerim sonuna geldik…”
Neden hoşlanmadım ben “tur”lamaktan?
Birçok nedeni var.
Öncelikli neden benim biraz yabani olmamdan kaynaklanıyor. Duvar, taş, bronz, tunç kültürü bana göre değil. Bu konularda “”tur”cu yoldaşlarımızla anlaşmamız mümkün değil. Benim tatil anlayışımda deniz, güneş, ağaç, şarap ve kitap var…
Çünkü, ben kentleri sevmiyorum. Oysa tur-ticareti kentler üzerinden para istif ediyor.
Kim haklı?
Kimse.
Bir hafta içinde çok sayıda kent üst üste binince, bana geldi gelenler.
Caddeler, yapılar, apartmanlar, meydanlar… Hele hele rehberimizin tarih, siyaset, müzik ve-saire kültürü dayanılır gibi değil.
Oğuz Atay, “kat kat olun inşallah,” derdi. Hayır, olmuyorlar! Egemenlik onlarda, diledikleri gibi yaşıyorlar.
Şimdi bir de, yolculuk içinde ortaya çıkan bir dehşetli kavga var.
Kavganın bir yanında rehberimiz saf tutuyor.
Öteki yanda bir-kaç tur müşterisi.
Müşteri satın aldığı turda hakkını arıyor. Ama abartılı bir biçimde ve kavgacı bir üslupla.
Rehber, tecrübe küpü… Öncelikle tur çoğunluğunu arkasına almaya dönük incelikli ve kurnaz bir siyaset izliyor; başarıyor da…
Sonra büyüdü kavga.
Sandalyeler kaldırıldı, hakaretler edildi. Arttı, gelişti
Ve bittabi… Turcuların çoğunluğu rehberden yana oldu… Ama o sıcak kavganın içinde sadece bir iki kişi vardık. [ben-sen-o, hepsi o kadar… biz-siz-onlar yoktu!] Ama dedik ya, rehberimiz usta… Bir de rehberimizin deyimi ile, şükranlarını belirtmek için aralarında bahşiş toplamış turcu kardeşlerimiz; kendisine arz edilmek üzere.
Düşünüyorum… Tayyip ve şürekâsının niçin hala iktidarda olduğunun bir nedenini daha buldum sanıyorum. Birinci temel kural, hakkını aramayacaksın ve hakkı için mücadele edenlerin yanında olmayacaksın; onları yalnız bırakacaksın… ki, hortumculuk ilelebet sürsün; hortumcu ise, bugün rehber, yarın bir baltaya sap ve en sonunda “başkan” olsun…
Neyse ki atasözlerimiz var:
Alkışlıyoruz hep birlikte rehberimizi, helali hoş olsun; nice nice turlara, pek sayın yol arkadaşlarımız, nice nice kültürlere…
Ve nihayet Türkiye!..
Nihayet ge-le-bil-dik…
Hoş geldik.
@farukhaksal42
www.soruyusormak.com
YAZARLAR
7 saat önceYAZARLAR
9 saat önceYAZARLAR
13 saat önceYAZARLAR
13 saat önceYAZARLAR
1 gün önceYAZARLAR
2 gün önceYAZARLAR
2 gün önce