Şu koskocaman şehrin sokaklarında dolaşanların yüzlerine bakın…
Yüz mü bunlar! Sararmış, uzamış…
Gülmeyi unutmuş… Bu yüzler sevinci unutmuş. Sevmeyi unutmuş.
Şöyle yürek dolusu, can dolusu, kucak dolusu sevmeyi unutmuş. Ağız dolusu öpmeyi unutmuş bunlar.
Şöyle sağlıklı, kütür kütür öpmeyi unutmuşlar. Gözler kırgın, yılgın, paslı…
Kuşkulu, korkulu, düşmanca…
Ben bu şehirden korkuyorum, bu şehirde hasta oluyorum, deliriyorum. İçimden her şeyi bırakıp kaçmak geliyor.
Kirlenmiş, bitlenmiş, çamur içinde bir şehir. Dedikodu hastalığında, merhametsiz, sevgisiz…
* * *
Usta yazar Yaşar kemal’in saptaması bu, yıllar öncesinden…
Sokaklarda, caddelerde her gün, her an tanık olduğumuz görüntünün fotoğrafı…
Bizi yönetenlerin, gözlerimizin içine bakarak ‘toz pembe’ çizdikleri tablo hiçte böyle değil oysa!
İnsanımızın yüzü gülmüyor. Ne bir an ötesine, ne bir saat ilerisine umutla bakmıyor, bakamıyor. Her şey, her yer karmakarışık! Gülücükler hiçte yerli yerinde değil. Doğal değil. İçten değil. Yapmacık!
* * *
Sokağı bilir misiniz?
Kaldırımda yürüyen birinin yüzündeki anlamı görmek için, ‘sokağı’ bilmek gerek!
Çarptığı ağaçtan ‘özür dileme’ gereği duyan yayayı anlayabilmek için, ‘sokağı’ tanımak gerek!
Yayanın yüzündeki kalın çizgiler altında gerilen, büyüyen sorunları anlamanın koşulu ‘sokak’!
Geçende, Metin’le bir olaya ya da ‘gerilime’ tanık olduk…
İki kişiydiler…
Üstün Sokakta yol alıyordular…
İçlerinden birinin boş bir pet şişeye savurduğu tekmeyle, çıkardığı sesle irkildik.
İşin aslı önce yadırgadık…
Kazık kadar adamın bu davranışını hiçte hoş değildi. Aramızda kınadık da…
* * *
Sonra oturup konuştuk.
İçinde bulunduğu koşullar, dedik.
Yüzündeki çizgiler, dedik.
Önceden tanıdığımızdan, kolayca bu davranışta bulunmaz, dedik.
Bir şeylere kırgın olmalı, dedik.
Bir korkusunu açığa vurdu, dedik.
Bir bitlenmişliği vardı, dedik…
* * *
Buna benzer olaylara tanık olmak her an olası…
İnsanın, olayların ‘farklı’ yaşam biçimlerini, kendi daracık odalarında unutup, halkı ‘olmayan’ güzellikler içerisinde görmeyi alışkanlık yapmak hoş mu sizce?
Oysa bir adım ötede, yaşananlar öyle değil!
Cımbızla bir-iki ‘gülen’ yüzü; tembelliği, uyuşukluğu bir yana bırakarak, geniş halk yığınının önüne sermek, yaşananlara yabancılaşmaktır.
Şu an olanlar bunlar. Biliyorum, abarttığımı düşünenler var.
Yaklaşan genel Seçim öncesinde ktidarın sözcüleri, ağızlarını açtıklarında bir başka yaşamdan, bir başka ülkenin insanından söz eder gibi anlatıyorlar insanımızı, halkımızı.
Kusura bakmasınlar, ben görmüyorum!
Sokakta, yargıda, okulda, bölgede, dünyada ‘daha iyi’ olmaya gittiğimize innmıyorum.
Anlattıklarını anlamıyorum.
Ulusal gelirin büyümüş olduğunu düşünemiyorum.
Özelleştirmenin ülkemize yarar sağladığını söyleyemiyorum. Pastadan alınan payın büyüdüğüne inanamıyorum.
Kısacası, insanımızın ‘anlatıldığı’ gibi yaşamından hoşnut olduğuna da…
Bundan dolayı da, insanımızın gergin olduğunu savunuyorum…
Dahası mı?
Yok!
Ama…
Umut var…
YAZARLAR
5 saat önceYAZARLAR
7 saat önceYAZARLAR
8 saat önceYAZARLAR
1 gün önceYAZARLAR
2 gün önceYAZARLAR
2 gün önceYAZARLAR
3 gün önce