Kürt sorununu kavramak

Kürt sorununu kavramak

ABONE OL
29 Ekim 2024 13:06
Kürt sorununu kavramak
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Zeki SARIHAN

Bahçeli’nin silahlarını bırakmaları koşuluyla Kürt sorununu çözecekleri ile ilgili sözlerinin yankıları devam ediyor. Yapılan taze kamuoyu anketlerine, yeni bir Kürt açılımına benzeyen bu niyetlerin tepkisiyle karşılandığı, MHP’den ayrılmalara neden olduğu, İYİ Parti ile Zafer Partisinin de oylarını artırdığı anlaşıldı. AKP cephesi henüz açık bir tutum almadı. CHP cephesi ise şok geçiriyor. Bir kısım CHP’liler, özellikle Kürtlerle iç içe yaşayanlar veya insan hakları dersleri almış olanlar Özgür Özel’in “Kürtlere bir devlet vaat ediyorum” sözlerine ses çıkarmazken daha büyük bir kesimi bu sözleri partilerinden duymaya hazır olmadığı anlaşıldı.

Kamuoyunun Kürt siyasi hareketine ve Kürtlerin demokratik taleplerine karşı gösterdiği bu alerjinin nedeni, yüzyıldan uzun ir süredir, özellikle de açılım süreci kapadıktan sonra bu konuda devletin düşmanca tutumu. CHP ve bir kısmı CHP içinde bulunan Kemalistler, zaten açılım sürecine de karşıydılar. Kürtlere bazı kültürel ve belki siyasi haklar verilince Türkiye Cumhuriyetinin elden gideceğine inanan birçok insan vardı. Sosyal medyada adlarının önüne TC. işareti koyma akımı o dönemde başladı. Hâlâ sanki ön ad hâline gelen TC’yi taşıyanlar var.

Kürt sorunu, Kürtlere yapılan birtakım haksızlıkların itiraf edilerek öreğin Kürtçe televizyon kanalı açmak gibi palyatif bazı çözümler ileri sürülüp çözülecek bir durum değil.

KÜRT SORUNU NEDİR?

Kürt sorununun temeli, onların başka milletlerden farklı özellikler taşımasından kaynaklanır. Yani Kürtler Türk değildir. Onları Türk sayarak ihtiyaçlarının çözülmediğini yüz yıllık tarih göstermiş ulunuyor.

Kürtler, Ortadoğu’da dört ülkenin belirli bölgelerinde çoğunluğu oluşturan, ancak bu bölgelere Fars, Arap ve Türklerin hâkimiyetinden ötürü, onların egemenliğinde yaşama durumunda kalan azımsanamayacak büyüklükte bir topluluktur. Bu topluluk, dağlık ve çöl yapısından ötürü verimli geçim kayakları olmadığından feodal aşiret hayatının hüküm sürdüğü bir coğrafyada yaşamaktaydı. Gerçi Türkiye’de kapitalizm geliştikçe Türkiye’deki Kürtlerin bir kısmı batı illerine göç etmişlerse de asıl büyük kitle yerli yerinde durmaktadır. Bölgede petrol yataklarının bulunması, emperyalist ülkelerin iştahını çekmiş ve bölge üzerinde yeni kavgaların nedeni olmuştur. Sorunun bir kısmı da bundan kaynaklanıyor.

BAŞKA ÜLKELERDE NASIL ÇÖZDÜ

Türkiye’nin (Suriye, Irak ve İran’ın da olduğu gibi) belli bir bölgesinde farklı bir millet yaşamasından doğan sorunlar, yalnız bu ülkelere özgü değildir. Dünya’da tek bir milliyetten oluşan ülkeler olduğu gibi birden fazla halkların yaşadığı birçok ülke var. İngiltere, Rusya, Çin, İsviçre, dünkü Osmanlı İmparatorluğu, Yugoslavya, Avusturya Macaristan İmparatorluğu, Çekoslovakya, bunlardandır. Çarlık Rusya’sı ve Osmanlı, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu dağılarak, Çekoslovakya ve Yugoslavya bölünerek sorun çözülmüş, İngiltere, İsviçre, Sovyetler dağıldıktan sonra Rusya, yanına daha birkaç millet alarak federasyon olmayı tercih etmiştir.. Han milliyetinin yönetiminde olan Çin, özerk eyaletler kurarak sorunu çözmüş görünmektedir. İspanya ve Türkiye’de sorun halen çözülememiştir.

Her ülke tarih ve kültür bakımından birbirinden farklıdır. Dolayısıyla sorunun çözümü için tek bir formülden söz edilemez. Çünkü hiçbir ülkenin taşıdığı konumun diğerleriyle aynı olduğu söylenemez. Bu bakımdan Türkiye’de Türk ve Kürtlerin konumunu ele aldığımızda bu iki unsur Osmanlı İmparatorluğu döneminde aynı devlet çatısı altında yaşadıkları gibi Türkiye’nin bağımsızlığını birlikte savaşarak kazandılar.  Cumhuriyeti döneminde de tek bir devlet çatısı altında yaşıyorlar.  Bu Türklerin aynı siyasi sınırlar içinde yaşayabileceklerinin güçlü kanıtlarıdır.  Ne var ki yüz yıldır milletlerin anlayışında büyük gelişmeler olmuştur. milletlerin kendi kaderlerini tayin ilkesi gibi, azınlıkların siyasi ve kültürel haklarını güvence altına alan uluslararası hukuk bütün dünyada yankılar yapmıştır.

Bununla birlikte Cumhuriyet, Kürt sorununu çözememiştir Bunun nedeni onların varlığını inkâr etmiş olmasıdır. Kurtuluş Savaşı yıllarında İngiliz emperyalizmine ve Yunan saldırganlığına karşı birlikte mücadelemin sağlanabilmesi için, savaştan sonra Kürtlerin haklarının verileceği sözü unutulmuştur. Kürtler uzun süreden beri bu sözün yerine getirilmesini istiyorlar. Türk hükümeti bunu reddedince iki taraf da şiddete başvurmaktan çekinmedi. Her iki taraftan on binlerce insan öldü, devlet hazinesinin bir kısmı bu uğurda harcandı, üretim zarar gördü, köyler boşaltıldı, hapishaneler bu davadan tutuklu ve hükümlülerle doldu. Her iki tarafta da araya kan davası girdi.

SİLAHLA DEĞİL, SİYASETLE

Bir süreden beri, devlet yönetici çevrelerinden ve bir kısım aydınlardan bu işin silahla değil, siyasetle, oturup anlaşmayla çözülmesi gerektiği konusunda düşünceler ileri sürülmekteydi. Askerî şiddetten başka çözüm olmadığını savunan MHP Genel Başkanının beklenmeyecek bir zamanda silahsız çözüm düşüncesini ortaya atması, silahlı çözüm yönteminin iflas ettiğinin açık kanıtıdır. Türklerle Kürtlerin barışması ve iç cephenin sağlamlaştırılması Kurtuluş Savaşı’nın da uyguladığı bir yöntemdi. Şimdi bu birlik İsrail’in bölgeyi karıştırma ihtimali üzerine söyleniyor. Bu iddiayı da yabana atmamak gerekir.

Gelişmelerin de gösterdiği gibi Suriye Kürtleri ile Türkiye Kürtleri, birbirlerinin sorunlarına duyarsız değildir. Türkler, kendilerini Kürtlerin yerine koyarak, yani empati yaparak bunu anlayabilir. Bunun aksini istemek de mantıklı olmaz.  Öyleyse Türkiye içindeki ve dışındaki silahlı çözüm yanlılarına nasıl silah bıraktırılacağı büyük bir merak konusudur. Türk devleti, Kürtlere ne verecektir de Suriye ve Irak’taki Kürtleri ABD’ye dayanmaktan ve İsrail’e sempati duymaktan caydıracaktır? Bu sorunun yanıtını gene iki halkın ortak mücadele geçmişindeki istek ve vaatlerinde aramaktan başka çare yoktur. 1921 Kurtuluş Savaşı’nın ortalarında kabul edilen 1921 Anayasası’nda bu çözüm vardır.

DENİZE DÜŞEN YILANA SARILIR!

Türk devrimcilerinin düşman olduğu Amerikan emperyalizmine Türkiye dışındaki Kürtler nasıl dost olmuşlar, Suriye’de onun himayesini kabul edebilmişlerdir? Bunu “denize düşen yılana sarılır” sözüyle açıklayabiliriz. Unutmamalıdır ki bu yılana sarılma işi yalnız Kürtlerle ilgili değildir. Günlük hayatın bir gerçeği olduğu gibi uluslararası siyasetin de bir olgusudur. Yılana sarılmanın anlamlı bir örneğini Türk Devleti birkaç kez yaşamıştır. İngiliz ve Çarlık emperyalistlerinin “deniz”ine karşı Alman yılanına, Kurtuluş Savaşı yıllarında İtilaf Devletlerinin Türkiye’yi boğmak istedikleri “deniz”e karşı sonradan düşman olacakları Bolşevik “yılan”ına, İkinci Dünya Savaşından sonra da Sovyetler Birliği denizine karşı Amerikan yılanına sarılmıştır. Gerek Türkiye’de, gerek Suriye’de ve Irak’taki Kürtleri bir yılana sarılmaktan korumak için onlara Türk denizine düşmüş oldukları duygusundan kurtarmak gerekir.

Türkiye, iç cepheyi güçlendirmek için,  Suriye ve Irak topraklarından çekilerek işe başlayabilir. Suriye devletine düşmanlığı bırakarak Suriye’den bütün yabancı güçlerin çekilmesine öncülük edebilir. Böylece Suriye’deki Amerikan varlığına karşı itirazında daha mantıklı olur.

On yıllardır Kürt düşmanlığı ile zehirlenmiş Türk kamuoyu bu çözümleri benimseyebilir mi? Yanlış oluşmuş ve kireçlenmiş yargılar nasıl düzelecektir? Bunun kolay olmadığı açlıktır. Milletin siyasi önderleri sayılan partilerin yönetim kadrosuna bu konuda büyük görev düşüyor.  Kürtlerin sözü dinlenir önderlerinin de bunu yapmaktan kaçınmayacağı beklenir..

Bütün düşmanlıklar dostluğa, bütün dostlukların da düşmanlığa dönüşebilir. Kanlı kavgalardan sonra Şenyaşar ailesiyle hasımları arasında barışma sağlandığına göre, Kürtlerle Türkler niçin barışmasın? (Independent Türkçe, 27 Ekim 2024; Güncelleme 28 Ekim 2024)

zekisarihan.com

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP