Habip Hamza ERDEM
Bilimsel yaklaşımda ‘objektiflik’ yani ‘nesnellik’ denilince, kuşkusuz Auguste Compte’la başlayan ‘pozitivizm’ ilk akla gelenler arasında yer almaktadır.
Kant’tan sonra genel düşünce dünyasına bakıldığında ise Hegel’le başlayan bir ‘Alman İdealizmi’ ile Marx’la başlayan ‘Tarihsel Materyalizm’ ya da ‘Diyalektik Materyalizm’ olmak üzere iki ana akımın doğduğunu görüyoruz.
O arada Nietche ve Shpoenhauer gibi görece bağımsız düşünürler de yok değil.
Bununla birlikte Kantçılık’a ‘pozitivizm’in çeşitli biçimlerde ‘integre’ edildiklerini de görüyoruz ki tam da buradan post-Kantien, neo-kantien vb alt-gruplar türetilmeye başlanıyor.
Bu düşünce akımları ile ‘bilim’in ne ilgisi var denilecek olursa, metafizik dahil her felsefenin temelinde bir ‘tanıma kuramı’, bir ‘bilme yöntemi’ vardır diyeceğiz.
Böylece ‘pozitivizm’in olduğu her yerde, ‘bilimsel bilme’nin tamamen duyumsal veriler ve ampirik olgulara indirgendiğini göreceğiz.
Yani şeylerin ‘niçin’i değil ama ‘nasıl’ olduğuna bakılacak demektir.
Onlar için, ‘niçin’i sorgulamak, ister istemez daha kapsayıcı (englobant), daha sistematik yaklaşımlar gerektirdiği için, sözde ‘metafizik’ ve akıllarınca ‘dogmatik’lik olmasa bile, spekülasyon ya da en azından ‘felsefî’dir diye dışlanacaktır.
Kendilerine sorulursa insan, doğa ve toplumla ilgili ne varsa ‘matematiksel formüllere’ indirgenemiyorsa ‘bilimsel’ olmamaktadır.
Değil mi ki, ekonomide ‘matematiksel ekonomi’ ve ‘ekonometri’ gibi ‘disiplin’ler türeyip, ‘model’ üzerine ‘model’ler kurulmaktadır.
En son matematiksel tekniklerle, örneğin Türkiye’deki ‘enflasyon’ oranlarının ‘gerçeğe en yakın’ biçimde hesaplandığını ve resmi oranların tamamen yanlış ve yanıltıcı olduğu ortaya konulsun.
Ki nitekim bunlar başarılı bir biçimde uygulanmaktadır denilebilir.
Peki ama, yıllar içinde toplumun %80’inin ‘açlık sınırına’ itilerek çok küçük bir kesiminin trilyoner ve belli bir kesiminin de milyarder olmasına yönelik ‘matematik’ bir şey söyleyebilir mi?
Buna ‘matematiğin aklı ermez’ diyelim.
O sadece ‘formüle’ edebilir.
Kant’ta anlak (entendement) ile ‘akıl’ (raison) arasındaki ayırıma geri dönersek, bütün bu ‘formel mantık’ uygulamalarının, bütün o matematik, istatistik, ekonometrik gibi gözlem ve ölçümlerin, sözde ‘değer yargısı’ içermedikleri için ‘bilimsel’ olabilecekleri savının ileri sürüldüğünü göreceğiz.
Ama ‘niye şöyle değil de böyle’ diye bir ‘akılyürütme’ye (rasinonnement) yer yoktur, ya da yeri ‘bilim’ değil ama ‘felsefe’dir.
Yani bu ‘mantık’a göre ‘bilim’, tamamen ‘betimleyici’ (description) olup asla ‘yol gösterici’ (prescription) olmayacaktır.
Okuyucunun ‘Ben böyle bilimin…’ diyeceğini tahmin etmiyor değilim.
İşte ‘bilim’ ile ‘teknik’ arasındaki ayırımın, daha doğrusu ayırdına varmanın önemi tam da buradadır.
Matematiksel teknikler olağanüstü gelişmiş olabilir ama kimin ondan nasıl ‘yararlanacağı’ bir ‘sorun’ olarak ortada durmaktadır.
Ve günümüzde ne kadar ‘yeni’, ‘neo’ ya da ‘post’ yaklaşım varsa, örneğin Karl Popper gibi geç-pozitivistler dahil tüm ‘formel mantıkçı’lar, ‘sosyal bilimler’deki ‘sosyal’in anlamını ancak ve sadece ‘betimleme’ye indirgemiş bulunmaktadırlar.
‘Ekonomi poltik’teki ‘politik’ bir takı olarak atılmamış, ama ‘siyaset’in (yani la politique) emrine verilmiş bulunmaktadır.
‘Ekonomi poltikaları’, ‘Sosyal politikalar’, vb gibi ‘siyaset’lere indirgenerek, gerçek anlamıyla ‘politika’nın (le politique) bilimin dışına itilmesi sağlanmıştır.
Örneğin Matematiğin ‘politikası’ olur mu?
İşte bütün bu ‘formel mantık’ içerikli yaklaşımlar, ‘matematiğin aklının ermediği yerde ‘bilim’ de biter propagandısını, ne yazık ki, dayatmış ve genelleştirmiş bulunmaktadırlar.
Bu yazıyı sonlandırırken, Türkiye’nin saygın ekonomistlerinden birinin, öğrencilerine ‘matematik’ öğrenip Amerika’da eğitim almalarını önerdiğini duymuştum.
Ve bugün Yılmaz Özdil’in GAFAM (Google-Amazon-Facebook-Apple- Microsoft) kurucuları ve onların başarılarını, ağzının suyu akarak, nasıl anlattığını dinledim.
Nasıl ‘bilim’ diye göklere çıkardığını hayretle izledim.
Özdil, gazetecidir ve bunların kimin oğlu, kimin kızı olduğunu ayrıntısıyla veriyor, ki gerçekten yararlı olabilir.
Ama GAFAM’ın ‘bilim’ değil ama ‘teknoloji’yi kullandığını ve bu GAFAM ve benzeri kuruluşların, tüm dünya toplumlarının ‘sosyal yapısı’nı nasıl ‘sosyetal’ hale getirdiğini görmezlikten gelirse, ayıp eder diyeceğim.
O zaman ‘bilim’ ne imiş ne değilmişi açıklamak çok daha gerekli olmaktadır diyelim.
(Sürecek)
YAZARLAR
Az önceYAZARLAR
6 saat önceMANŞETLER
6 saat önceYAZARLAR
7 saat önceYAZARLAR
7 saat önceYAZARLAR
21 saat önceYAZARLAR
22 saat önce