Oktay EROL
Bayramın en çok hem anılarını, hem de “yeni anılar” biriktirmesini seviyorum…
“Küçüktüm, ufacıktım” demeyeceğim, ancak olanları anladığım/ bildiğim zamandan bu yana kesim yapılan “kurbanlığın” yanında duramam örneğin…
Kasabın üç kez “vekaleti verdin mi” sorusunu, espriyle karışık “verdik dedik ya kardeş” diyerek sonlandırırım hep!
“Kan mı tutuyor” diyenlere “hayır, konu o değil” derim! “Ya nedir” diye soran merakını yineler, “can almaya dayanamam” derim! “Ama nasıl” der yeniden meraklı, kesime bakmayarak “işte böyle” derim!
Sonra her gelen, kesim alanında olanla bayramlaşır; tanışanlar “nasılsınlanır”, söyleşir…
Her gelenin yüzündeki gülümsemeyi severim, tanısın/ tanımasın herkesin “nasılsınlamasını” severim, herkesin/ herkese bir şeyler diyebilmesini severim…
İşin içyüzünü, gülümseyen gözlerin gerisinde nelerin olduğunu bilmeden…
***
Kesim alanında bekleme uzadıkça her şey konuşulur ama; sıkıntılar, kaygılar, kırgınlıklar, sevinçler, anılardan demetler, her şey…
Üç yıldır kurbanlığı Feke’de kestiriyoruz. Feke’nin kendine özgü tarihsel dokusunca, doğal güzellikleri, dağlarında doğal bitkileri, her türeden ağaçları…
Annem/ babam, ışıklarda uyusun Fekeliler, üstelik Belenköylüler…
Benim, kardeşlerimin doğduğu, eğitim gördüğü, büyüdüğü yer Kozan; Feke, düğünde/ nişanda yakınlarla görüşebilme ortamı ancak! Üç yıldır da kurban kesmeye geliyorum, sonra Kozan’a, oradan da Adana’ya dönüş yapacağız…
***
Kozan’dan Feke’ye gelirken, oğlumla doğal güzellikleri konuştuk yer yer.
Kozan Barajı daha tam dolu değilse de, köprüsünde aracın içerisine dolan o serin havanın “benzerinin” nerede olduğunu sorduk birbirimize. Hemen ilerisinde doğal suyu ile konuklarını ağırlayan Dağılcak dinlenme alanının tanımlanması zor; yolun iki yanında düzenlenmiş alanlarda Kozan’dan, ya da yakın yerlerden olduğunca, yurdun birçok yerlerinden gelenler piknik yapabiliyor, mangal yakabiliyor, dinlenebiliyor…
Yıl kıyılarında yaşlı çınar ağaçlarını, yine çam ağaçlarını, yine zakkumları geçerek geldiğimiz yer Suluhan; yaylacıların konak yeri…
Suluhan’ın çıkarken yol dikleşiyor, sonra kıvrılıyor, sonra düzleşiyor, sonra Horzum Yaylası…
Horzum, gerek yakınlığı, gerekse Kozan’da bulunabilecek her şeye ulaşım kolaylığı nedeniyle yaylacıların ilk başta yeğledikleri yerleşim yeri. Kabaca yaz aylarında Kozan’ın yarısınca nüfusun olduğu belirtiliyor zaman zaman.
Buraları hızla geçtiğimizde yine yol kıyısında Çulluuşağı ile ardından Akkaya hem yayla, hem de yerleşim alanlarına ulaşıyoruz!
Göksu Irmağı’nın üzerine kıvrılarak inen yolla ulaşmamızın ardından, Feke karşımıza çıkıyor; ırmağın bitişiyle tırmanıp, ardından Feke’ye inerken bir tabak içine düşer gibiydik…
***
Kesim alanına yeniler de geldi. Herkesle bayramlaştı, bazılarıyla “nasılsınlandılar”, birlikte gülüştüler…
Bir köşede kadınlı erkekli dört kişinin sesleri geliyordu.
Seksenlere yaklaştığını söyleyen kadın, Belediye Başkanı Ahmet Sel’le aralarında geçen bir konuyu herkesin duyacağı biçimde anlatıyordu!
Başkan Sel’le tanışma ortamım hiç olmadı, düzenlediği bazı etkinliklere katılmak isterdim, ancak duyurma eylemini dar alanda oluşturması nedeniyle uzak kalmayı yeğledim!
Kadın anlatırken, yaşadığı anları tiyatro sanatçısı gibi canlandırıyordu, dediklerini anlatıyordu, sonra Başkan Sel’in havaya kalkan eli, sonra “o” duyulmak istenmeyen söz!
Konu/ sorun ne olursa/ olsun, ne görevde bulunulursa/ bulunulsun, bir kadına/ anneye/ teyzeye “git be kadın, şimdi elimin tersiyle sana bir tokat atarım…” diyebilmeli midir Feke’de ya da bir başka kentte, ya da bir başka yerleşim yerinde biri?
Kadın, başkan Sel’in, kendisine “tokat atmak” istemesinden, üstelik ellerini hava kaldırmasından söz ediyor, sonra da ekliyor;
“İki tane askerliğini yapmış çocuğum var, biz hepimiz, yakınlarımızla buna oy verdik. Bana çocuklardan birini işe alacağının da sözünü verdi, tutmadı! Şimdi çocukların ikisi de Adana’dan uzaklarda… Hepsini geçtim, beni tokat atmakla tehdit etti!”
Anlatırken sesi titrekti!
***
Olmuyor, sevinçlerin de içi bulandı!
Anımsayarak/ anı biriktirerek sevineceğim bayram havası, “yüzler” gibi değil!
Sıramız geldi bizim de; oğlum kurbanlığın başında, “vekalet” istiyor/ veriyorum, sonra boğuk bir ses…
Yarım saat içerisinde hazırlanıyor, parçalanıyor, paylanıyor…
Sabah erken geldiğimizden, daha saat dokuz… Getirilen kaplara yerleştirip aracın arkasına yerleştirdikten sonra ayrılmaya geliyor sıra…
Buradakilerin birçoğu ya annemin, ya da babamın yakınları, “bayramın dışında da gelin, konuğumuz olun” diyor, bir/ ikisi…
Bu bayrama, Başkan Sel’in “sana bir tokat atarım…” sözü damga vuruyor!
110722
YAZARLAR
22 saat önceEKONOMİ
2 gün önceYAZARLAR
2 gün önceYAZARLAR
2 gün önceYAZARLAR
2 gün önceYAZARLAR
3 gün önceYAZARLAR
3 gün önce