Oktay EROL
Yirmi yıllık “iktidarın” ne yapmak istediğini yandaşlarının bile anlamadığını, ancak küçük bir duruş gösterseler kimi koltuğundan, kimi taktığı kravatından, kimi bindiği aracından, kimi saray yavrusu evinden olacağına inandırıldığından susmayı seçiyorlar, diye düşünen öyle çok ki…
Saptamayı birkaç gün önce Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu yaptı, “AKP’nin oyu tuzu kurular, sosyal yardım alanlar, cami cemaatleri nedeniyle düşmüyor” dedi.
Bir başka parti ya da yapı “iktidar” olduğunda aldığı yardımın kesileceğine inananlar, bugünkü gibi iş yapamayacağını bilenler, hiç bir şey yapmadan yaşamlarını sürdürenler can damarlarına pompalanan rantın kesileceğini düşünüyor!
Yoksa gerçekten desteğe gereksinen yurttaşlara üç yıllık anakent belediyelerinin yaklaşımları ortada, üstelik salgın sürecinde belediyelerin “destek” için açtığı hesaplara “iktidarın” el koyduğunun da bilinmesine karşın…
La Fontaine Masalları gibi yaşıyor birçoğu…
***
Kimler korkar, sorusunun yanıtı aslında yaşananların da ipuçlarını veriyor.
Kaç olay yaşadık, başlarda “koca” dediğimiz medya grupları, yorumcuları susmayı yeğledi! Ne zaman ki “iktidardan” bir açıklama yapıldı, ne zaman ki olanlara “yapım odalarında” kılıf biçildi, ondan sonra konuşmaya başladılar, ondan sonra “düşüncem” diyerek algıyı oturtmaya çalıştılar!
Daha ne kadar oldu ki, Sağlık Bakanı’nın sağlık çalışanlarının durumunun iyileşeceğine ilişkin gazetecilere açıklama yapmasının ardından “sen mi söyledin” diye sorulunca “hayır, efendim, siz varken” diye sözü gevelemesine tanık olmuştuk; unutmayın!
“Evet, ben söyledim” demiş olması yanlış mı olacaktı; hayır, olmayacaktı, belki de yerinden olacaktı! Yerinden olmamak için “hayır, efendim, siz varken…” diye dediklerini anında unuttu! Gerçi o gün verilen sözler de askıda/ savsaklanma sürecini sürdürüyor!
***
Devlet dairelerinde çalışan kamu görevlilerinden tanıdıklarım ya “iktidarı” savunur söylemler geliştirmek zorundalar, ya susmak zorundalar, ya da işinden olmayı/ sürülmeyi/ yükselmemeyi/ büyümemeyi göze almak zorundalar!
Yaşamım sürecinde her dönem “benzer” konular yaşanmış olsa da, hiç birinin makas aralığı bu denli açılmış değildi!
Sordum birine, “böyle korkak olmak, ya da öyle görülmek zor olmuyor mu” dedim!
Gülümsedi, gözleri Bakan Nebati gibi ışıl ışıldı, “öyle görünmesem bu arabayı alabilirim miyim, o evde oturabilir miyim, bu elbiseyi/ kravatı taşıyabilir miyim sanıyorsun, hem ben dünyaya bir kez geliyorum, yaşamak istiyorum!”
Sözleri çok etkileyici geldi bana…
Demek ki, bu mal/ mülk/ araba için “boyun eğmeyenler” ne bu dünyada varlar, ne yaşıyorlar, ne varlıkları birilerini ilgilendiriyor!
Bunu en iyi, “iktidarı” döneminde Özal sözcüklere dökmüş “benim memurum işini bilir, yasa bir kez delinmekle bir şey olmaz, ben zenginleri daha çok seviyorum” demişti!
Bu işin eskisi/ yenisi yok; çünkü değişen bir şey yok!
***
Sosyal devletin amacı, zorda olan/ gereksinen yurttaşların yaşamlarını sürdürebilmeleri için destek olmaktan daha çok, herkesin yapabileceği bir işte çalışarak yaşamasını sağlamaktır!
İnsanların çalışacağı etmenleri elinden alarak, onu kullanamaz duruma getirerek yoksullaştırıp, ardından da “destek” adı altında ödemeler yapmak “sosyal devletten” çok, insanı “mülksüzleştiren” sistemin işidir!
Özelleştirme adı altında kamunun taşınmazlarını yerli/ yabancı işbirlikçilerin ellerine geçmesinin önünü açın, çalışanlarının işsiz kalmalarına göz yumun, işlenecek toprağın girdi artışlarına engel olmayıp üreticiyi yazgısına terk edin, “benim adamım” dediğiniz/ özelliksiz isimlere üç/ beş maaş bağlanmasını sağlayın, milyonlarca gencin/ üniversite mezununun işsiz kalmalarına duyarlılık göstermeyin…
Sonra da “geçen yıl üçmilyon kişiye destek olurken, bu yıl beşmilyon insana destek oluyoruz, bunu daha da artıracağız” deyin!
Bunun adı “sosyal devlet olmak” değil!
***
Şöyle diyordu:
“Bu iktidarla birlikte önümü gördüm, ihaleler aldım, yol yaptım, beton yapılar diktim; bundan nasıl vaz geçerim ki?”
Bu dönemde işini iyi/ temiz yapanlar gibi, sınavda yüksek notlar alıp da işe giremeyenler olunca, gelecek “iktidarların” da aynısını yapacağını, musluklarını tıkayacağını, bir başlarına kalacaklarını sanıyor birçok kişi…
İşinde hile/ eksik malzeme/ yalan olanlar elbet korkacak, elbet çalışabilecek durumda olmasına/ iş olanağı sağlanmasına karşın “çalışamadan yaşamını sürdürmeyi iş edinmişler” korkacak, milyonlar işsizken salt “iktidara” yakınlığı ile bilinen isimlerin “huzur haklı” maaş alanları elbet korkacak…
Yaşanan, can yakan sıkıntıya karşın La Fontaine Masalları anlatanlar da korkacak.
Karınca da cırlavuk(*) da masallarda kalacak!
Cırlavuk: Ağustos böceği
26042022
YAZARLAR
7 saat önceEKONOMİ
1 gün önceYAZARLAR
1 gün önceYAZARLAR
1 gün önceYAZARLAR
1 gün önceYAZARLAR
2 gün önceYAZARLAR
2 gün önce