Oktay EROL
Bir “üst akıl”, Bergen filmine bilet almanın “yoksulluk” çıtasını ortadan kaldırdığını ileri sürerken, bu yurdun asgari ücretlisi, emeklisi, dar gelirli esnafı “çıtanın” altında kalışının kaygısını yaşıyordu!
Böyle bir “pişkinler” katmanıyla karşı karşıyayız…
Bir başıma kaldığımda, “böyle birileriyle ya da böylelerinin olduğu bir ortamda aynı havayı solumak istemediğimi” öyle çok yineliyorum ki kendi kendime…
Hoş, onlar da bu gidişe “muhalif” duranlarla, akıllarına gelmeyecek “yakınmaları” dile getirip havaya kara bulut yayanlarla aynı yerde olmak istemiyorlardır;
Toprağı kim işleyecekse, suyu kim kullanacaksa, alaca karanlıkta kim uykusundan kalkacaksa, tozun/ toprağın içeresinde makineleri çalıştıracaksa, kim günyüzü görmemeye dayanacaksa…
İnsan içinden gelip, birkaç günlük ekmeğinin bedelini, bir film bileti için verebilecek “delilikler” de yapmalı yaşamında; yaptığına delilik denmiş olsa bile, bir film süresince yaşadıklarından uzak kalabilmeli, başka yaşamların olduğunu görebilmeli…
Bu olguyu çok görmek, bu olguyu yaşamın bir “çıtası” bilmek; adına ne derseniz deyin, yakışıksız/ insafsız/ insansızlıktan başka bir şey değil!
***
Bir bu sözlerle bitmiyor ki, “iktidar” ne derse peşinde gittikleri gibi, toplumdan uzak olmayı yeğliyorlar!
Her hangi bir kalabalığın içine karışsa, kent ya da bir köy alanında kim olduğunu açıklasa olacağı biliyor; ya alan boşalacak, ya da insanların kimi aracının kontağını bırakacak, kimi bordrosunu ortaya koyacak, kimisi ödeyemediği faturalarını gösterecek, kimi ekemediği tarlasının tapusunu önüne koyacak…
Bu yoklukta, bu kaygılar arasında yurttaşın arasına karışmak “öyle” kolay değil!
Pazar yerlerini gezebiliyor mu örneğin; tezgahta domatesin yirmi liradan, bir demet maydanozu dört liradan, bir kilolukları dörde bölünerek satılan ürünlerin satıldığı alanlarda gezebiliyorlar mı acaba?
Hiç sanmıyorum! Ancak kapalı alanlarda, her zaman birlikte oldukları yüzleri ağırladıkları koltuklarına çağırarak, “partimiz alanda, kdv indirimlerinin etiketlere yansıyıp yansımadığı konusunu izliyoruz, stokçuluk yapanlara yönelik güçlü önlemlerimiz var” dediklerini biliyoruz!
Nedense, “bu koşullara kimlerin beceriksizliği ile gelindi, stokçulara karşı hangi yanlışlar yapıldı da bunlar yaşanıyor, bunların sorumlusu” dendiğinde, gözleri suçlayacak “muhalefet” arıyor!
Ama yurttaş buna aldanmayacak!
***
Halk arasında çok sık kullanılan “ doğruyu söyleyeni dokuz köyden kovarlar” özlüsözü bilmeyen yoktur!
Geçtiğimiz günlerde “iktidarın” ortağı MHP’nin Kayseri milletvekili Semih Yalçın, yurttaşın içinde bulunduğu sorunları en yalın biçimde anlatırken ”Açıklananın çok üzerinde enflasyon oranları var. Zamlar bu milletin belini büküyor. Bunlar gerçek. Bunları görmemezlikten gelemeyiz. Bunları konuşmamız gerekiyor. Bunları yok sayamayız. Bir şeyi yok saydığınızda o problem ortadan kalkmıyor ve bu tepkiyi getiriyor” sözlerine yer veriyor.
Haksız da değil; enflasyon da var, enflasyon can da yakıyor, enflasyon altında insanlar eziliyor da; bunun yalanı, aldatmacası yok, her şey ortada…
Yalçın’a “nerede gördün, hani nerede sözünü ettiklerin, aç gezen/ ekmek alamayan nerede” diye sormadan, kararı verdiler; disiplin kurulu…
Halkın arasına karışıp gerçekleri gördüğü, gördüklerini unutmadığı, doğruyu söylediği için cezalandırılacak; insanların “doymuyoruz” demesinin bedeli…
***
Şunu yinelemek gerek;
Etin, sütün, tarımsal ürünlerin, enerjinin bunca, insanın yaşamını sürdürmesinde “temel gereksinim” olan her şeyin bu biçimde fiyatlanması karşısında; suskunluğu, sorumsuzluğu, suçlanacak yer arama duyarsızlığını göstermek, insanların her geçen gün daha da “doyumsuzluğa/ açlığa sürüklenmesine neden oluyor!
Bunun “böyle” sürmesi, çözüm yolu aranmaktansa, “olumsuzlukların” duyarsızca savunulması; toplum yaşamının makas aralığını açarken, sevinci de, mutluluğu da, erinci de, gönenci de yaşamın dışına çıkarmakla kalmayıp, dar gelirliyi/ emekçiyi/ emekliyi/ sistemin çizdiği yazgıya terk ediyor!
Yaşananlara anlam vermek her gün biraz daha zorlaşıyor!
İnsanın, toplumsal yaşamını sürdürürken yalnızca çalışmaz; yemeye, gezmeye, dinlenmeye, sanatsal etkinlikleri izlemeye de gereksinimi var!
“İktidarı”, beceriksizliğinden/ kötü gidişi nedeniyle tepki göstermesi gerekenlerin, insanların Bergen filmine gitmek için ödediği bilet bedelini kalkan gibi kullanması, insanlar “doysun” diye atılacak adımları da baltaladığını görememesi “aklın” benimseyeceği bir olgu olmaktan ötedir!
İnsanlar “ben böyle bir şey görmedim, yarınımın ne olacağı konusunda karabasanlar yaşıyorum, yiyecek ekmeğim her gün biraz daha küçülüyor” kaygısı taşırken, alay edercesine/ acı yaşanmıyorcasına/ yoksul yokmuşçasına/ yurttaş doyuyormuşçasına/ yaşam güllük-gülistanlıkmışçasına boy göstermek “insansı” bir özellik olamaz!
Tüm çabalar, uğraşlar insan” doysun” diyedir; aç kalsın diye değil!
06042022
YAZARLAR
8 saat önceEKONOMİ
1 gün önceYAZARLAR
1 gün önceYAZARLAR
1 gün önceYAZARLAR
1 gün önceYAZARLAR
2 gün önceYAZARLAR
2 gün önce