Kentsel dönüşüm, rantsal bölüşüm ilkesi doğrultusunda; arsa üretimi için her olanak değerlendiriliyor. Yangınların işlevselliği; son 20 yılda arsa üretim pazarında ilk sırada… Orman yangınlarıyla başlayan bu gelenek artık, kentsel ortamlardaki tarihsel kalıtlarımızın da yakılarak yeni yapılara dönüştürülmesine olanak sağlamakta…
Yangınları bir yana bırakırsak; tarımsal toprakların yapılaşmaya açılması yöntemi de yakma/yangın girişimlerinden daha öncelikli, daha bir ilk sırada… Dolayısıyla tarım toprakları tarımsal üretim yerine, konut üretimine açıldıkça; tarımsal ürünlerin, tüketiciyle buluştuğu alan olan pazar yerleri ya da semt pazarlarına ayrılan alanlar da artık atıl kalmakta, boşa çıkmakta…
Oysa “ big brother”ımız Amerika’da durum böyle mi ya?
Bizde semt pazarları kapatılıyor; yerlerine AVM’ler ya da Plaza’lar konuşlandırılıyor, konduruluyor. Buna karşın Amerika’da semt pazarlarının sayısı 5 binden, 7 bine çıkmış. Gelecek yıllar için hedef de; 20 bin olarak belirlenmiş.
Ve Amerikalı çiftçiler; gurur duyuyorlar tarımsal üretim yapmakla… Ve gurur duyuyorlar örneğin 4 nesildir tarımla uğraşan bir aileden olmakla… Oysa bizde kırdan, kente henüz göçmüş olanlar bile; sorarsan hemen, herkes kentsoylu… Üstelik de onlar; tarım topraklarını arsa mafyasına devrettikleri için gururlu, ne de olsa cepleri kara parayla doldu. Çünkü tarım topraklarını yapılaşmaya açmak ve o toprakların dönüştürülmesiyle kazanç sağlamak; ak kazançtan sayılmasa gerek…
Büyük Amerika tarımsal üretime önem ve öncelik verirken, küçüğü açmış topraklarını talana… Ve bu gidişle daha çooook avuç açacak yabana; karnını doyurmak için, doyurabilmek için, cebinde parası olsa da…
Ve onlar, Amerikalılar; The Heirloom Gardening, Türkçesi ile EVLADİYELİK TOHUM FUARI düzenliyorlar, GDO’lu endüstriyel tarıma karşı… Bizimkilerse tutsak edildiler; İsrail’in kısır tohumlarına, genetiğiyle oynanmış kimyasallara…
Ve HASAT Show yapılıyor Amerikan televizyonlarında halkı tarımsal üretime özendirmek için… Bizdeyse HASET Show yapılıyor tüketim toplumunun modelini iyicesine özümsetmek için… Herkes çılgıncasına yarış içinde; en çok tüketen tacını takmak için başına… Üstelik bizdeki televizyonlarda, örneğin yıllardır BAYKAL Derya; üretken diye sunuyor, televizyon yansılarından kadınlarımızı, eline ayağına dolaştırdığı örgü ipleriyle… Hasat toplumundan, haset toplumuna evriliyor Türkiye… Zamanı çalınan, yaşamı çalınan ve kandırılan kadınlar; devriliyor yozluklara, tüketim toplumunun kahraman savaşçısı Derya gibi bir kadın eliyle…
Ne oldu, nereye gitti Anadolu’nun üretken kadınları?
Tarhanasını, salçasını yapan, tavuğunu, kuzusunu ayıkladığı sebzenin, meyvenin kabuklarıyla besleyen… Yoğurdunu, peynirini mayalarken; kızına okumasını öğütleyen… Bahçesini, bağını yeşerten Anadolu’nun üretken kadını nereye gitti?
Kentin çekiciliğine kapılıp; soğuk, rutubetli gecekonduların, alt yapıdan yoksun çamurlu sokakların çarpık yapılaşmasında kendini tüketmeye, köreltmeye, gerçek kimliğinden uzaklaşmaya, yabancılaşmaya mı gitti?
Ne yazık ki;
Birisi yaratmış…
Birisi üretmiş…
Birisi çoğaltmış…
Birisi yan gelip yatmış…
Birisi de canına okumuş ülkenin, tarımın, kadının…
Oysa ülkenin, tarımın, kadının canına okusun diye o birisine (ki ona akıl verenin ülkesinde) tarımsal üretim çok, ama pek çok artmış…
YAZARLAR
13 saat önceEKONOMİ
2 gün önceYAZARLAR
2 gün önceYAZARLAR
2 gün önceYAZARLAR
2 gün önceYAZARLAR
3 gün önceYAZARLAR
3 gün önce